Mısır’ın devrik Cumhur- başkanı Muhammed Mursi’nin idama mahkum edilmesi konusunda hiç kimse “Ülkede yargı bağımsızdır, o öyle münasip gördü” demesin...
Keza, hiç kimse dış eleştiriler için “Bu iç işlerimize müdahaledir” iddiasıyla ortaya çıkmasın...
Halen Mısır’da yargının yönetimin gölgesinde bulunduğu, Mursi ve 106 yandaşını idam cezasına çarptıran mahkemenin de daha çok siyasal nedenlerle bu kararı verdiği bir gerçek.
2011’deki halk hareketi sonunda devrilen eski diktatör Hüsnü Mübarek’i serbest bırakmayı uygun gören yargının, ilk kez serbest seçimle iktidara gelen Mursi’ye darağacına gönderme kararını vermesi, Mısır’da adaletin ne çelişkili hallere düştüğünü gösteriyor.
Bir uçtan diğerine
İki yıl önce Mursi’ye karşı bir askeri darbeyle yönetimi ele alan Mareşal Abdülfettah Sisi’nin daha baştan beri amacı, muhafazakârları yönetimden uzak tutan (ve bu arada Mursi ve arkadaşlarını da saf dışı eden) yeni bir düzen kurmaktır. Onun için öncelik bu düzenin ve güvenliğin korunmasıdır; demokrasi ve hukuk seçenekleri son sıradadır...
Mısır’da halen çeşitli kurumlar -yargı dahil- böyle bir kavram ve ideolojiyle çalışıyor. Dolayısıyla mahkemenin Mursi’yi idama mahkum etmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerek.
Kısa ömürlü Mursi rejiminin de kendi mantığı ve ideolojisiyle hareket etmiş olduğunu unutmamalı. Onun farkı (ki bu çok önemlidir) seçim yoluyla (darbeyle değil) iktidara gelmiş olmasıydı. Bu gerçekten özgür ve demokratik bir Mısır umudunu ve beklentisini yaratmıştı. Tahrir Meydanı’ndaki laik-dindar birlikteliğinin siyasi platformda da devam edeceği umuluyordu.
Ne yazık ki bu olmadı, yeni iktidar kendi ideolojisini hâkim kılmaya yönelik baskı ve zorlamalara başvurdu, toplumun farklı düşünen kesimlerini ötekileştirdi. Ve sonuçta bu zıtlaşma sürtüşmelere ve askeri darbeye yol açtı. Oysa bu ilk beklentilerin aksine, Mısır’ı başka bir uca sevk etmiş oldu...
Bu yolda Sisi yönetiminin şansı, bölgesel ve küresel konjonktürü kendi politikalarını rahatça sürdürmesine imkân vermiş olmasıdır.
Mursi’nin idama mahkum edilmesinin dünyada fazla tepki yaratmamasının nedenini de bu çerçevede görmek gerek.
Türkiye’nin sesi
Bu suskunluğun bütün suçunu sırf Batı’ya yüklemek doğru değil. Evet, ABD’den çok cılız bir ses çıktı; Avrupa ise neredeyse hiç ses vermedi. Peki, ya Rusya ve Çin, ya İran? Daha da önemlisi, ya Mısır’ın şimdiki en yakın müttefiki Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri? Hepsi suspus! En çok sesini yükselten (o da seçim meydanlarından) Türkiye...
ABD’den Rusya’ya, AB’den Suudi Arabistan’a kadar herkes Sisi yönetimini kabullenmiş; onunla sıkı ilişki ve işbirliği içinde. Herhalde Mursi’nin idam hükmünün uygulanmayacağını, Sisi’nin bu kadar ileri gitmeyeceğini umuyorlar. Belki de Kahire ile iletişim kanallarını kullanıp bu yönde nüfuzlarını hissettirecekler.
Türk diplomasisi de bu kanalları kesmeseydi, herhalde bu yoldan seçim meydanlarındaki mesajlarını direkt olarak daha etkileyici şekilde iletebilecekti...