Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan adayı ilan edilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türk diplomasisinin başı olarak performansı, şimdi iç ve dış birçok çevrede tartışılıyor.
İktidarı destekleyenler Davutoğlu’nun izlediği dış politikayı başarılı bulurken, muhalefet bunun aksini düşünüyor.
Birçok konuda olduğu gibi, bunda da gerçeği bu iki zıt duruşun dışında aramakta yarar var.
Kuşkusuz Davutoğlu Cumhuriyet döneminin en fazla öne çıkan, en dinamik, yaratıcı, vizyon sahibi ve etkin dışişleri bakanlarından biri olarak tarihe geçecektir. Yaklaşık 10 yıl boyunca Türk dış politikasına yön veren Davutoğlu, Türk diplomasisine düşünsel derinliğini de katarak damgasını vurdu.
Türkiye bu dönemde “proaktif” çok boyutlu dış politika ve “komşularla sıfır sorun” konsepti ile uluslararası platformda varlığını gösterdi, sesini duyurdu. Ankara arabuluculuk dâhil, birçok meselede bölgesel, hatta küresel roller üstlendi. Davutoğlu bu girişimlerin hem mimarı, hem yorulmaz uygulayıcısı oldu...
İyi başladı...
Davutoğlu döneminde Türkiye’nin birçok konuda ilk kez gerçekleştirdiği açılımlar da hatırlanacaktır. Örneğin Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi için atılan ilk cesur adım... Siyah Afrika ülkeleriyle diplomatik ilişkilerin kurulması... Kıbrıs meselesinin çözümü için yapılan diplomatik hamle...
Tabii bütün bunlara Arap Baharı’nın başladığı tarihe kadar Ankara’nın Suriye ve Irak başta olmak üzere Arap ülkeleriyle sıkı “stratejik iş birliği” kurmaya yönelik gerçekleştirdiği öncülüğü de eklemek gerek.
Ne yazık ki bu kreatif girişimlerin başta görülen başarısı yarım kalmış, ortaya çıkan yeni şartlar Türk dış politikalarını sıkıntılı bir döneme sokmuştur.
Bunda Türkiye’nin kontrolü dışındaki olayların ve uluslararası konjonktürün büyük payı var muhakkak. Ama sıkıntıların ve başarısızlıkların tüm sorumluluğunu başkalarına yükleyip, yapılan değerlendirme hatalarını ve yanlış davranışları da görmemek doğru değil.
Örneğin Ermenistan meselesinde, Azerbaycan’ın tepkisi baştan hesaba katılmadan ve bu konuda gereken mutabakat sağlanmadan Erivan ile anlaşıp sonradan Karabağ meselesini bir ön şart olarak öne sürülmesi, bu girişimin askıya alınmasına yol açmıştır.
Kabahat kimde
Başta çok iyi giden “komşularla sıfır sorun” politikasının Suriye, Irak, Libya, Mısır gibi ülkelerle fiyasko ile sonuçlanmasının tek sorumlusu Ankara değil tabii. Bunda Arap Baharı ile başlayan olayların geniş payı var. Ancak Davutoğlu’nun yönetimindeki Türk diplomasisinin ideolojik duruştan ve değerlendirme hatalarından kaynaklanan başarısızlıklarını da görmek lazım.
Bütün bu ülkelerle ilişkilerin bozulmasında, bazı farklı faktörlerin dışında, esas neden Ankara’nın bu ulusların kendi içlerindeki kavgalara taraf olması, hatta fiilen bulaşmasıdır, Suriye örneğinde açıkça görüldüğü gibi Türkiye olacakları iyi hesaplamadığı gibi, bu sorunun çözümü yerine bir parçası olmuştur.
İdeolojik ağırlıklı bu politikalar halen birçok Arap ülkesiyle ilişkilerin kopuk veya gergin olmasına yol açmış bulunuyor.
Bu sıkıntılarla baş etmek görevi şimdi Başbakan koltuğuna oturacak olan Davutoğlu’nun yeni hükümetine düşecek.