Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aylarca süren diplomatik çabalardan sonra Suriye ile ilgili Cenevre-2 Konferansı nihayet bugün gerçekleşiyor. Ancak konferansın adını taşıyan Cenevre’de değil, gene tarihi konferanslarıyla tanınan Montrö kentinde...
Konferansın açılışı ve ilk iki günlük çalışmalar Montrö’de yapılacak, sonra 30 ülkenin dışişleri bakanları ve yanındaki heyetler Cenevre’ye geçip görüşmelere orada devam edecekler. Bunun nedeni de 22-23 Ocak tarihlerinde Cenevre’deki başka etkinliklere sahne olacağı için, otellerin dopdolu olması!
Bu pürüz Cenevre-2 Konferansı’nın organizatörlerini terletti. Ama keşke ortaya çıkan zorluk, bundan ibaret olsaydı.
Son dakikada öylesine ciddi sorunlar çıktı ki, konferansın yapılıp yapılamayacağı dahi sorulmaya başlandı.
Henüz üç gün öncesine kadar Suriyeli muhaliflerin konferansa katılıp katılmayacağı belli değildi. Neyse ki özellikle ABD’nin baskılarıyla Suriye Ulusal Konseyi SUK Cenevre’ye gitmeye razı oldu.
Bu konferans öncesi engel tam aşılmışken, ikinci bir pürüz çıkıverdi. BM Genel Sekreteri İran’ı konferansa davet etti. Bu duyulur duyulmaz, SUK “İran gelirse biz gitmeyiz” dedi. ABD de İran’ın Suriye’de bir geçiş yönetimi kurulması fikrini peşinen kabul etmesinin şart olduğunu bildirdi. Sonuçta BM Genel Sekreteri, İran’a yaptığı daveti geri çekti.

Vahşetin yankısı
Ama asıl bomba konferanstan iki gün önce patladı: Esad rejiminin hapsettiği 11 bin kişiye yaptığı insanlık dışı işkenceleri gösteren resimler ve bununla ilgili Londra merkezli bir uzmanlar komisyonunun raporu yayınlandı.
Mart 2011 ile Ağustos 2013’e kadar uzanan bir süre içinde çekilen bu tüyler ürpertici vahşet fotoğraflarının muhalifleri destekleyen Katar’ın girişimiyle Cenevre-2’nin hemen arifesinde yayınlanması manidardır. Böylece konferans, bu dehşet verici ifşaatın gölgesi altında toplanıyor. Bu durumda, Esad rejiminin işlediği insanlık suçunun konferansın gündemine gelmesi kaçınılmaz.
Aslında uluslararası camianın bu konuda sıradan kınama beyanları ve sadece infial ifadeleriyle mi yetineceği, yoksa bu vahşetin sorumlularının cezalandırılması için birlikte hareket edip etmeyeceği şimdi görülecektir.

Silahlar susmadan...
Cenevre-2’de ele alınması tasarlanan “geçiş yönetiminin kurulması” konusunun özündeki mesele de bunun “Esad’lı mı, Esad’sız mı” olacağıdır.
Suriye muhalefetinin (SUK’un) pozisyonu açık: Esad hemen gitmeli. Türkiye dahil, Batılı ve Arap ülkelerinin bir kısmı da bu görüşte. Rusya ise Esad rejimi ile muhaliflerin yer alacağı bir geçiş yönetiminden yana.
Fakat bu arada Beşar Esad’ın takındığı yeni tavır ilginç. Önceki günkü bir demecinde Esad haziran seçimlerinde adaylığını yeniden koyacağını söyleyerek gitmeye hiç niyetli olmadığını açıkladı. Dahası, Cenevre-2’de kendisinin deyişiyle “teröre karşı savaş” konusuna öncelik verilmesini istedi.
Böyle bir ortamda Cenevre-2’den bir siyasi çözüm çıkabilir mi? Bu konferans bırakın “yeni bir Suriye” kurmayı, silahları susturmayı ve devam eden insanlık dramına son vermeyi başarabilir mi?