Sadece Almanya değil Avrupa siyasetine de damgasını vuran Şansölye Angela Merkel, 26 Eylül’deki seçimlerin ardından koltuğunu devretmeye hazırlanıyor. Her ne kadar partide yerine gelecek kişi belli olsa da, Almanya seçimlerinin sonucu ve Merkel’in koltuğuna kimin oturacağı pek de tahmin edilemiyor. Zira ibre, her gün farklılaşıyor. Bununla birlikte yaklaşık iki haftadır dünya kamuoyunun dikkati, ABD, Avustralya, İngiltere ile Fransa arasındaki “denizaltı krizi”ne de çevrilmiş durumda. Biz de usta gazeteci Sami Kohen ile tam da bu iki konuyu konuştuk... Bize “Merkel’siz Almanya’da” neler olacağını değerlendirirken, Fransa’ya “dost kazığı” tartışmasının ne anlama geldiğini anlattı...
- Öncelikle kısaca Merkel dönemini değerlendirebilir misiniz?
Merkel dönemi, Almanya’nın yakın siyasi tarihindeki en başarılı dönemlerden biri olarak kayda geçecektir kuşkusuz. Öncelikle bu dönemde Almanya’da istikrar ve refah sağlanmıştır. Almanya, Avrupa’nın en zengin ülkesi olmuş, Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotifi durumuna gelmiş,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmak üzere yapacağı New York ziyareti, Türkiye açısından önemli noktalar içeriyor. Dış politikasında farklı bir açılıma doğru gittiği gözlenen Türkiye, Volkan Bozkır’ın döneminde ortaya koyduğu vizyonla dikkatleri üzerine çekmişti. Bu kez de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’deki konuşması, New York’ta açılışını yapacağı Türk Evi ve buradaki görüşmeleri sırasında, daha önce söylemiş olduğu “Dünya 5’ten büyüktür” mottosuna açıklık getirdiği “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” adlı kitabının tercüme edilmiş versiyonlarını konuklarına dağıtacak olması, Türkiye’nin bu vizyonunu pekiştirmesine katkı sağlaması bekleniyor. Öte yandan Ankara’nın, Türkiye’de sayıları milyonları bulan mültecilere ilişkin açıkladığı yeni kararlar da, bir başka değişimin ayak sesleri olarak yorumlanıyor.
Tüm bunları, duayen gazeteci Sami Kohen’le konuştuk... Kendisinin yorumlarına kulak
ABD’de üst üste gerçekleştirilen 11 Eylül saldırılarının üzerinden 20 yıl geçmesine karşın, olayın tüm dünyada derin izler bıraktığını görmek mümkün. Nitekim son yaşanan Afganistan krizi ve Taliban’ın yönetime yeniden gelişi, bu izlerin daha uzun süre silinemeyeceğini gösteriyor
Bugün 20. yıldönümü olan ve 3 bin kişinin hayatını kaybettiği 11 Eylül terör saldırıları, dünyanın hafızasında tazeliğini koruyor kuşkusuz. Her ne kadar bu saldırıların ana kumandasında bulunduğu söylenen El-Kaide lideri Usame bin Ladin ABD tarafından öldürülmüş olsa da, bu saldırıların dünyada açtığı derin izler kolay kolay kapanacak gibi görünmüyor. Zira El-Kaide’nin beşiği olduğu gerekçesiyle 20 yıl önce Afganistan’a yapılan müdahaleden geriye, neredeyse “elde sıfır” kaldı. Taliban yeniden iktidara gelirken, El-Kaide’nin DAEŞ gibi desteklediği yapılarla hala ayakta olduğu görülüyor.
Öte yandan Afganistan’da geçici (ya da kalıcı) hükümeti
Taliban, son olarak ABD güçlerinin geçtiğimiz günlerde Kabil Havaalanı’nı tamamen boşaltmasının ardından Afganistan’ın neredeyse “tek hâkimi” konumuna gelirken, ülkedeki belirsizlik de sürüyor. Nitekim Taliban, ülkede kontrolü ele geçirdikten sonra bir dizi yasak koymanın dışında siyasi ve ekonomik açıdan hiçbir plan açıklamadı. Kabil Havaalanı’nın işletilmesi başta olmak üzere yeni hükümet ve pek çok konu belirsizlik içinde... Duayen gazeteci Sami Kohen’le bu hafta tam da bu konuları ele aldık... Taliban ne düşündü ancak buna karşılık ne uyguladı, bu düzensizlik neden ortaya çıktı? İşte bunları ve daha fazlasını konuştuk...
Geride bıraktığımız günlerde ABD’nin Kabil Havaalanı’nın tamamen boşaltması sonrası neler yaşandı Afganistan’da? Taliban’ın Afgan halkıyla baş başa kaldıktan sonra gösterdiği performansı değerlendirebilir misiniz?
Taliban’ın yıllarca süren mücadelesinin iki boyutu, iki yönü vardı. Banlardan ilki milliyetçilik diğeri de
Sizce Taliban’ın ‘kırmızı çizgi’ olarak nitelediği 31 Ağustos tarihi yaklaşırken, önceki gün arka arkaya gerçekleşen saldırılar neyi işaret ediyor?
Öncelikle, beklenen oldu. DAEŞ’in (diğer adıyla İŞİD’in) Kabil havaalanı etrafında giriştiği korkunç terör eylemleri tüm dünyayı sarstı. Bu menfur olayın şaşırtıcı ve ilginç yanı, bunun Amerikan ve diğer istihbarat kaynaklarınca öngörülüp günlerdir gerekli makamlara bildirilmesiydi. Bu bağlamda ABD’liler ve göç etmek isteyen Afganlardan havaalanı çevresinde çok dikkatli olmaları isteniyordu. Dolayısıyla müthiş bir güvenlik açığı olduğu ortaya çıktı ve felaket bile bile geldi!
İkinci şaşırtıcı ve ilginç olansa, bu eylemin DAEŞ tarafından yapılmış olması. DAEŞ yıllar önce Suriye ile Irak’ta faaliyette bulunuyordu. Hatta bir ara ‘İslam Devleti’ adıyla bir ‘devletçik’ kurmaya da teşebbüs etmişti. ABD ve koalisyon ülkeleri, DAEŞ’e karşı bir askeri hareket düzenlemiş, hatta o dönem Türk Silahlı
Afganistan’da başkent Kabil’in ardından yönetimi de kontrolüne alan Taliban, henüz birinci haftasını doldurmadı. Ancak buna rağmen şimdiden dünya başkentlerini derinden düşünmeye sevk ettiğini söyleyebiliriz. Zira başkent Kabil’de bir yandan ülkeden kaçmak isteyenlerin ortaya çıkardığı dramatik görüntüler diğer yandan da Taliban’ın halka çeşitli güvenceler vererek onları kalmaya ikna etmeye çalışması şeklinde iki zıt görüntü var. Taliban, geçmiştekinden farklı olarak “nispeten ılıman” söylemlerde bulunurken, onun yönetimini tanıma ve diyalog kurma konusuna olumlu bakan başkentleri görüyoruz. Bu da akla, “Karşımızdaki yeni bir Taliban mı? Bu, böyle devam eder mi?” sorularını getiriyor. Elbette bu soruları, dış politikanın duayen gazetecisi Sami Kohen’e de sorduk...
- Taliban, yönetimi ele geçirdikten sonra eskisinden “daha ılımlı” gibi görünen söylemleriyle dikkat çekmeye başladı. Pek çok ülke bunu ihtiyatlı karşılasa da, bunun ciddi bir
Uzunca bir zamandır süregelen sağlık sorunlarım nedeniyle sizlerle ayrı kalmış, yazılarıma uzun süre ara vermek zorunda kalmıştım. Her ne kadar sağlığımda olumlu ilerlemeler olsa da, devam eden göz problemleri, görüşlerimi yazı yerine söyleşi formatında paylaşmamı gerektirdi. Bu nedenle, ilkini bugün okuyacağınız üzere, Dış Haberler Müdürümüz Levent Köprülü ile yapacağımız söyleşilerde, dünya gündemini meşgul eden ve ileride de pek çok parametreyi etkileyecek olan güncel konulardaki yorumlarımı sizlere aktaracağım...
ABD’nin çekilme kararının ardından NATO ve diğer müttefik ülkelerin oluşturduğu koalisyon unsurlarının da ülkeden hızlıca ayrılması, adeta Afganistan’ı Taliban’ın inisiyatifine bırakmış oldu. Taliban’ın, ülkede hakimiyet kazanmak amacıyla başlattığı ve önemli kazanımlar elde ettiği harekat devam ederken, bu süreçte sona gelinmiş ve ülke hızlıca “Talibanlaşma” doğru evrilmiş görünüyor. İşte tüm bunları, dış politikanın duayen gazetecisi Sami Kohen ile uzun uzadıya