Her şey gözümüzün önünde olup bitiyor. Film senaryoya uygun bir biçimde akıp gidiyor. Oyuncular sıraları geldikçe çıkıp rollerini oynuyorlar. Senaryoyu biliyorsanız filmin sonunu merak etmezsiniz.
Önce Anayasa değişti. 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek bahanesiyle. İnanmak isteyen inandı. Oysa asıl amaç ortadaydı. Rahatsızlık veren bir yargı vardı. Yargıyı yürütmeye bağlayarak bu rahatsızlığın ortadan kaldırılması gerekirdi. Anayasa Mahkemesi’ne seçilen iki üye, Mahkeme’nin bundan sonra nasıl çalışacağı hakkında bir fikir veriyor.
HSYK’nın 10 üyesi için yapılan seçimlerde, daha önce gazetelerde Adalet Bakanlığı’nın listesi olarak çıkan listede yer alan 10 kişi seçildi. Sn Bakan liste hazırlamadıklarını söylüyor. Ama rastlantının böylesi de görülmemiş. Adalet Bakanlığı’nın liste hazırlamadığını, seçimleri etkilemek için hiçbir şey yapmadığını varsaysak bile, ortada üzerinde durulması gereken gerçekler var.
Eski HSYK’da sadece Adalet Bakanı ve Müsteşar’ının bulunması eleştiri konusuyken, simdi bunların yanında Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Personel Genel Müdürü, Adalet Akademisi Müdürü de HSYK’ya üye oldular. Oysa seçimlerin amacı kürsü yargıçları ve savcılarının HSYK’da temsili. Nasıl ki, Anayasa’nın 159 maddesinde yapılan değişikliğin gerekçesinde, değişikliğin amacı şöyle açıklanıyor: “...ilk derece mahkemelerini yönetmekle görevli olmasına rağmen Kurul’da hiçbir temsilcinin yer almaması...” Gerekçedeki “görevli” sözcüğünden de anlaşılacağı gibi, halen kürsü yargıcı olarak görev gören yargıçların seçilmesi öngörülüyor. Yasa koyucunun iradesi açık. O nedenle, hangi listeden seçilirlerse seçilsinler, halen kürsü yargıcı olmayan bürokratların HSYK’ya üye olmaları Anayasa’ya aykırı.
Adalet Bakanlığı’nda görevli yargıçların Yargıtay ve Danıştay’a seçilmeleri farklı bir durum. Yargıtay ya da Danıştay üyesi olduklarında kendi mesleklerini yapmaya devam ediyorlar. Oysa HSYK, bütün yargıyı düzenleyen idari bir kurum. Üyeler, yargıya ilişkin kararların alındığı bir karar mekanizmasının parçaları. İradelerini serbestçe kullanabilmeleri önemli. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve Personel Genel Müdürü’nün o zamana dek emri altında çalıştığı Adalet Bakanı ve Müsteşarı ile aynı masaya oturup, bağımsız davranmalarını beklemek biraz iyimserlik olur. Bağımsızlıkta görüntü de önemli. AİHM kararlarında bağımsızlık için, görüntü bakımından haklı bir kuşkuya meydan vermemesi ölçütü kullanılmakta. Beş bürokratın üye olduğu HSYK’nın yeni oluşumu ise, her şey bir yana, görüntü bakımından kuşkular doğuruyor.
Öteki gerçek su: HSYK üyelerinden beşi Hükümet’e bağlı bürokratlar. Cumhurbaşkanı’nın atayacağı 4 üyenin de Hükümetle aynı dünya görüşünü paylaşan kişiler olmayacağını düşünmek için bir neden yok. Adalet Bakanı listesinden seçilen kürsü yargıç ve savcılarından üçünün Adalet Bakanlığı ile birlikte hareket etmesi, HSYK’nın iktidarın denetimine girmesi için yeterli olacak.
O zaman Sn Adalet Bakanı’nın üstüne basarak belirttiği, Bakan’ın yetkilerinin HSYK’ya devredilmesi de bir anlam taşımayacak. Örneğin, müfettişlerin Adalet Bakanı’na bağlı olması ile HSYK’ya bağlı olması arasında bir fark kalmayacak. Müfettişler kendilerine tanınan geniş soruşturma yetkilerini iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar alan yargıç ve savcılarla ilgili olarak pervasızca kullanabilecekler.
Yargı sorunu böylelikle çözümlenmiş oluyor. İktidar ayağındaki prangalardan kurtulmuş bulunuyor. İstediğini yapmakta artık serbest.
Ancak olaylar, yargının vesayetinden çıkıyoruz görüntüsü altında, yargının siyasal iktidarın vesayetine sokulduğu izlenimini veriyor.
Yargının bağımsızlığının kaldırılması önemli sonuçlar doğurur. Siyasal iktidarın üzerinden yargı denetiminin kalkması, bireysel hak ve özgürlükleri güvencesiz bırakarak korku toplumunun pekiştirilmesine, korkuların ve sessizliklerin büyümesine yol açar. Yargıya güven kalmaz. Toplumun güvenini yitirdiği bir yargı hakemlik görevini yapamaz. Bu gelişmeler hukuk alanı ile sınırlı kalmaz. Sonunda siyaseti de etkiler. Siyasal iktidarın demokratik meşruiyeti tartışılır hale gelir.
Gözümüzün önünde oynanan ve basit bir kurgusu olan bu film sonunda korku filmine dönüşebilir.
Özay Şendir
İlkbahar sonu savaş senaryosu
20 Nisan 2025
Abbas Güçlü
Aynı dili konuşamıyoruz
20 Nisan 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımcının rotası denge ve seçicilik
20 Nisan 2025
Ali Eyüboğlu
“Yarım asrı geçti hâlâ şarkılarımız dillerde!”
20 Nisan 2025
Güldener Sonumut
Brexit, konfederasyon modeli ve Kıbrıs sorunu
20 Nisan 2025