Aylardır Türkiye’yi gereksiz bir gerginlik ortamına sokan anayasa referandumu sona erdi. Halkın iradesi ortaya çıktı. Buna saygı göstermek gerekir. Referandum sırasındaki tartışmalar, “hayır” diyen %42’nin kaygılarını da açık bir biçimde ortaya koydu. Bu kaygılar, yargının yürütmenin denetimi altına gireceği, siyasal iktidarın denetimsiz bir güç tekeline sahip olacağı, bunun da demokrasi, temel hak ve özgürlükler açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı şeklinde özetlenebilir. Bunun yanında işçi ve memurların da ciddi kaygıları var.
Bu kaygıların ne ölçüde haklı olduğunu ya da iktidarın bu kaygıları ne ölçüde dikkate alacağını çıkarılacak uyum yasaları ve uygulamalar gösterecek. Belki de bu kaygıların tümü yersiz. “Psikolojisi bozuk” vatandaşların boş vehimleri.
Örneğin, bir de bakmışsınız ki, Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi’ne atayacağı dört üyeyi öylesine tarafsız, güvenilir, öylesine bilgili, deneyimli kişilerden seçmiş ki, itiraz etmek olanağı yok. Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamak için önce denizcilik müsteşar yardımcısı yapılan, 31 gün sonra da Cumhurbaşkanı tarafından yedek üyeliğe atanan üyeye bakıp “gördüklerimiz göreceklerimizin habercisidir” diye düşünenler, Cumhurbaşkanı’nın yeni atamaları karşısında yerin dibine geçmişler.
Bir de bakmışsınız ki, TBMM’nin seçeceği üç üye üzerinde siyasal partiler arasında uzlaşı sağlanmış, oybirliği ile seçilmişler. Bir de bakmışsınız ki, YÖK, nitelikli, tarafsız akademisyenleri aday göstermiş.
HSYK’da ise, bir de bakmışsınız ki Adalet Bakanlığı 10 yargıç ve savcının seçimine müdahale etmiyor. Seyretmekle yetiniyor. Bir de bakmışsınız ki, Cumhurbaşkanı’nın seçtiği dört üye, tüm yargının saygı duyduğu, tarafsızlıklarından kimsenin kuşku duymadığı kişiler. Bir de bakmışsınız ki, Adalet Bakanlığı öyle bir uygulama yasası çıkarmış ki, Bakan’ın HSYK üzerinde gerçekten bir etkisi kalmamış.
Bir de bakmışsınız ki, kamu görevlilerinin toplu sözleşme anlaşmazlıklarına bakacak Hakem Kurulu’nun oluşumu öyle bir düzenlenmiş ki, memurlara yeterli temsil sağlanmış, gerçek hakem olabilecek tarafsız kişiler üye atanmış.
Bir de bakmışsınız ki, Ombudsman’lık için saygıdeğer, herkesin güvenini kazanmış bir aday üzerinde Meclis’te uzlaşı sağlanmış.
Bir de bakmışsınız ki, hükümet, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceleri kaldırmış. Bir de bakmışsınız ki, kadınların TBMM’de ve yerel yönetimlerde temsili için kotalar saptamış.
Ne yazık ki, düşler âleminden gerçekler dünyasına inince, ilk işaretler, duyulan kaygıların boş olmadığını gösteriyor. HSYK’ya seçilecek yargıç ve savcılarla ilgili olarak, önce YARSAV Adalet Bakanlığı’nın kendi listesini hazırladığını ileri sürdü. Adalet Bakanlığı bunu yalanladı. Arkasından Adalet Bakanlığı’nda görevli yargıç ve savcıların adaylıkları sorunu ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı bunu yalanlamadı. Onların da diğer yargıç ve savcılar gibi, HSYK’ya üye olmaya hakları olduğunu söyledi.
Yürürlüğe giren Anayasa’nın 159/3 maddesi, birinci sınıfa ayrılmış olan yargıç ve savcılardan HSYK’ya 10 üye seçilmesini öngörüyor. Kürsüde görev yapmayan, Adalet Bakanlığı’nda idari görevlerde çalışan yargıç ve savcılar 159/3 maddeye girer mi? Bu yargıç ve savcılar Adalet Bakanlığı bürokrasisine mensup. Bakan’ın talimatıyla hareket ediyorlar. Yaptıkları görev bakımından bağımsız olmayan yargıç ve savcıların HSYK’ya üye olmaları Kurul’un bağımsızlığı ile bağdaşmaz. Kaldı ki maddenin gerekçesinde “ilk derece mahkemelerini yönetmekle görevli” yargıç ve savcılardan söz ediliyor. Maddenin amacı açık: İlk derece mahkemelerini ‘yöneten’ yani kürsüdeki yargıç ve savcıların Kurul’da temsilini sağlamak.
Bırakın her şeyi bir yana, iktidarın HSYK ile ilgili amaçları hakkında bu denli yoğun kuşkular varken, hükümetin bu kuşkuları haklı gösterecek davranışlardan kaçınması daha doğru olmaz mı? Adalet Bakanlığı “biz karışamayız” diyor.
Oysa bu yargıç ve savcılar Adalet Bakanlığı’na bağlı. Adalet Bakanı, “Bakanlıkta görev yapanlar aday olmayacak. Anayasa bunu öngörüyor” diye talimat verse sorun kalmayacak. Bir de bakmışsınız ki, Türkiye her türlü baskının ortadan kalktığı demokratik bir hukuk devleti olmuş.
Özay Şendir
İlkbahar sonu savaş senaryosu
20 Nisan 2025
Abbas Güçlü
Aynı dili konuşamıyoruz
20 Nisan 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımcının rotası denge ve seçicilik
20 Nisan 2025
Ali Eyüboğlu
“Yarım asrı geçti hâlâ şarkılarımız dillerde!”
20 Nisan 2025
Güldener Sonumut
Brexit, konfederasyon modeli ve Kıbrıs sorunu
20 Nisan 2025