Prof. Dr. Mahmut Özer

Prof. Dr. Mahmut Özer

mahmutozer2002@yahoo.com

Tüm Yazıları

Yapay zekâ artık günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Özellikle ChatGPT gibi üretken yapay zekâ teknolojilerinin erişilebilir olması şimdiden bir yapay zekâ ekosisteminin oluşmasını sağladı. Artık eğitimden sağlığa, ulaştırmadan altyapıya, finanstan savunma sanayi ve hizmet sektörlerine kadar tüm alanlarda yapay zekâ teknolojileri yaygın bir şekilde kullanilmaya başladı. Sanat da bu alanlardan bir tanesi. Yapay zekânın, sanat dünyasında yeni ifade biçimlerini ortaya çıkarma potansiyelinin çok güçlü olduğu hemen görüldü. Özellikle son zamanlarda yapay zekâ tarafından üretilen sanat ürünlerine yönelik ilginin artması, sanatçılar, galeri ve müzeler ve koleksiyonerleri içeren sanat piyasasını nasıl etkileyeceği ve dönüştüreceği sıcak tartışmalarını da beraberinde getirmiştir.

Haberin Devamı

Yapay zekâ teknolojileri her alanda alışkanlıkları, üretkenlikleri, süreçleri ve yönetim biçimlerini hızla dönüştürürken yol açtığı riskler de artık faydaları kadar olmasa da tartışılmaya başlandı. Sanat alanında başlangıçta fotoğraf teknolojisinin ilk uygulandığı zamanlarda fotoğrafçılar ve ressamlar arasındaki tartışmaları andıran tartışmalar yapılsa da bu tartışmalar artık çok farklı boyutlarda devam ediyor. OpenAI’nın doğal dil açıklamalarından yenilikçi görüntüler üretebilen DALL-E derin öğrenme modeli ve yeni versiyonları son yıllarda sadece sanat dünyasında değil, her yaş ve yetenekten bireylerde büyük yankı uyandırdı. Bir kesim sanatın demokratikleştiğinden bahisle bu gelişimi desteklerken diğer kesim sanatçıları olumsuz etkileyeceği ve değerini düşüreceği eleştirilerini yapmakta.

Joanna Zylinska yapay zekâ teknolojilerinin görüntü oluşturma yaklaşımını, ‘Kariyeri boyunca Dalí, sanat tarihinin mevcut kaynaklarını derinlemesine inceleyerek, bulduğu unsurları ilham kaynağı olarak kullanıp çarpıcı derecede yeni eserler üretti. İspanyol sanatçı, aslında "kombinatoryal" bir yöntem benimseyerek, önceki tarzları ve temaları yeniden harmanlayarak, çağdaşlarına gerçekten orijinal görünen bir şeye ulaştı.’ ifadesiyle Salvador Dali’nin yaklaşımına benzetiyor (Science,381(6654):139-140, 2023).

Haberin Devamı

Yapay Zekânın Halüsinasyonu

Yapay zekâ halüsinasyonu, yapay zekânın metin içerisinde tutarlı gibi duran, ancak kullanıcı girdisinden veya önceki bağlamdan tamamen bağımsız uydurma bir yanıt oluşturduğu bir fenomeni tanımlamak için kullanılmakta olup bu davranışın önüne geçmek için çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Ancak, sanat alanında yapay zekânın halüsinasyonu yeni bir açılım imkânı olarak değerlendirilmektedir. Çoğu sanatçı yapay zekânın halüsinasyon davranışını kullanarak sanat ürünleri oluşturuyor. Bu sanatçıların başında da Refik Anadol gelmektedir. Anadol’un çalışmalarının odak noktasını makinenin rüya veya halüsinasyon görmesi oluşturuyor. Algoritma öğrendiği devasa verilerle hafızasını oluştururken bu hafızaya dayalı yaratıcı rüyalar ve halüsinasyonlar görmeye teşvik ediliyor (R. Anadol ve P. Kıvrak, Machines that dream: How AI-Human Collaborations in Art Deepen Audience Engagement, MBR, 3(1&2):101-107, 2023). Kendisinin de ifade ettiği gibi, tematik projelerinde öncelikle o alanla ilgili (örneğin, şehir arşivleri, doğa görüntüleri veya müzik verileri gibi) mevcut büyük veriyi derin öğrenme ile işlemekte ve böylece oluşturulan sayısal hafızaya dayalı olarak modelin veriler arasında yeni ilişkilere odaklanması (rüya veya halüsinasyon görmesi) teşvik edilmektedir.

Haberin Devamı

Böylece, derin öğrenme algoritmaları kullanarak büyük veri kümeleriyle eğitilen modellerin veri boşluklarında ya da karmaşık veya çelişkili veri setleriyle başa çıkarken ürettiği ‘halüsinatif’ görüntüler kullanılarak gerçek ve sanal unsurlar birbirine karıştırılmakta ve izleyiciye farklı bir gerçeklik sunmaktadır. Böylece kimi zaman tarihi arşiv koleksiyonlarına dayalı bir şekilde arşivin rüya görmesi sağlanırken kimi zaman da bir binanın tarihi tanıklıklarına dayalı rüya görmesi sağlanarak mekânın ve zamanın sınırları bulanıklaştırılmakta ve farklı bir anlatısallık sağlanmaktadır. En son Ankara’da Eylül ayı sonunda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Ankara Kültür Yolu Festivali kapsamında Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilediği ‘Yeryüzü Rüyaları: Anadolu’ sergisinde de aynı yaklaşım görülmektedir. Özetle Anadol, yapay zekâ ile sadece görsel deneyim değil, aynı zamanda izleyiciyle fiziksel ve duygusal bir etkileşim kuran çok katmanlı bir sanat deneyimi sunmaktadır.

Telif Hakları Sorunu

Yapay zekâ teknolojilerinin sanat alanında uygulanmasında bir başka sorun alanı telif haklarıdır. Yazılı, görsel ve işitsel veriler üzerinden eğitilen yapay zekâ sistemleri bu verileri kullanarak öğrenmekte ve komutlara göre yeni içerikler üretmektedir. Yapay zekânın bu kapsamda ürettiği ürünlerin telif hakları kapsamında nasıl değerlendirileceğine yönelik tartışmalar devam etmektedir.

Bu bağlamda ilk tartışmalar Hollywood senaryo yazarları tarafından başlatıldı. Yapay zekânın film veya televizyon şovları için senaryo yazma aracı olarak kullanılması durumunda, bu araçların öğrenmesinde kullanılan verilerin telif kapsamına girip girmeyeceği tartışmaları gündeme geldi. Örneğin, Amerika Yazarlar Birliği, yapay zekâ algoritmalarının eğitilmesinde önceki senaryoların kullanımının telif hakkı bağlamında ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi takdirde, önceki metinler bu algoritmaların geliştirilmesi için ham madde olarak kullanılırken yazarlar kendi eserleri tarafından eğitilen bir araca karşı savunmasız kalacaklardır. Benzer durum çok yakın zamanda Sony Music ve Universal Music Group gibi büyük müzik şirketlerinin yapay zekâ teknolojileri ile müzik üretimi yapan şirketlere yönelik açtıkları telif hakkı ihlali davalarında da vurgulandı. Bu davaların yapay zekâ şirketleri aleyhine sonuçlanması durumunda bu şirketlerin ödeyecekleri tazminatların ötesinde bu araçların destekleri ile oluşturulan ürünlerle ilgili çok karmaşık telif hakkı ve etik ihlal tartışmaları başlayacaktır. Bu tartışmalar yapay zekâ teknolojilerinin kullanıldığı görsel sanat alanında da artacaktır.

Sanatçının Deneyim Sorunu

Bu bağlamda üzerinde durulması gereken ve genelde tartışmalarda yer almayan başka bir boyut daha var: Bir insan olarak sanatçı. Sanatçının oluş süreci çok çetin ve süreklilik arz eden bir boyuta sahip. Sanatçının çevresiyle kurduğu ilişki ve etkileşimleri yaşamına derinlik katarken ürünler bu oluş sürecinin sonuçlarına karşılık gelmektedir. Bir başka deyişle sanatın işlevi sadece ürün değil, insanın var oluş sürecine bir derinlik katmasıdır. Bu süreçte aslolan insan olarak sanatçının oluş yolunda olması, deneyimleriyle yaratıcılığının sürekli gelişmesi ve yaşama farklı bir boyutla bakabilmesidir. Somut ürünler bu sürecin sadece sonuçlarıdır. Dolayısıyla, ürünler bu oluş sürecinin sadece canlı tanıklarıdır. Her ürün sanatçının bir zorlu bir deneyimine, bir öğrenme sürecine karşılık gelmektedir. Ürünleri üzerinden bir sanatçının oluş hikâyesine tanıklık ederiz. Yapay zekâ teknolojilerinin kullanılmasında artık bu boyut yara almaktadır. Ürün üretilme sürecinde insan bir deneyim yaşamamaktadır. İnsan onu komutlarıyla yönlendiren bir konuma indirgenmektedir. Bir başka deyişle, insanın yapay zekâ ile ilişkisi teknik bir boyutta kalmakta ve sonuçta ortaya çıka(rtıla)n ürüne yabancılaşmaktadır.