Günümüzden 50 yıl önce Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uzmanlarının uykularını kaçıran sorun, bulaşıcı hastalıklar ve bebek ölümleriydi. Bu tehlikeler tümüyle bertaraf edilmese de epeyce yol alındı. 90’lı yıllarda ön plandaki küresel sağlık sorunu yeni bir bulaşıcı hastalık olan AIDS salgınıydı. Korunma kampanyaları ve yeni bulunan ilaçların yaygınlaştırılması bu dertle baş edilmesini bir ölçüde de olsa kolaylaştırdı. Son 20 yılın bir numaralı sağlık sorunu ise bulaşıcı olmayan hastalıklar.
Bulaşıcı olmayan hastalıklar
Eskiden insan sağlığının bir numaralı düşmanı olan bulaşıcı hastalıklar, doğum ile ilgili anne ve çocuk sorunları, açlık ve yetersiz beslenme, günümüzde dünyadaki ölümlerin ancak dörtte birini oluştururuyor. 21. yüzyılda zengin ülkelerde de, yoksul ve orta halli ülkelerde de ölümlerin birinci nedeni bulaşıcı olmayan hastalıklardır.
Kısaca BOH diyebileceğimiz bulaşıcı olmayan hastalıkların içine ruh sağlığı bozukluklarından mide kanserine, romatizmal hastalıklarından kalp krizine kadar birçok hastalık giriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre, 2008 yılında dünyadaki 57 milyon ölümden 36 milyonu, başka bir deyişle neredeyse üçte ikisi BOH’a bağlı. Halbuki 1990’da dünyadaki tüm ölümlerin ancak yarısı BOH sonucu oluşuyordu. Her 10 BOH’a bağlı ölümün sekizi az gelirli veya Türkiye gibi orta gelirli ülkedede oluşuyor. Üstelik bu ölümlerin çoğu orta yaş grubundaki insanları hayattan koparıyor.
Dört büyükler
Dört büyük hastalık grubuna bağlı ölümler son 20 yıl içinde tüm dünyada arttı. 2010’da kalp damar hastalıklarından 16 milyon kişi öldü. Bu rakam 1990’da 12 milyondu. Kanserden ölümler de üçte bir oranında arttı. Diyabete bağlı ölümler az gibi görünse de onda da iki kata varan bir yükselme var. Üstelik bu sayının içinde diyabetin yol açtığı kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler yok.
BOH listesi uzun. Ama bunlardan dört tanesi var ki dünyadaki ölümlerin çoğunun nedenini oluşturuyor. Başta kalp ve damar hastalıkları geliyor. Onu kanser, kronik akciğer hastalıkları ve diyabet izliyor. Bu dört büyük hastalık grubuna bağlı ölümlerde son 20 yıl içinde ciddi bir artış oldu. Bu ölümlerin çok büyük bölümünün yoksul ve orta halli ülkelerde olması sorunun zannedildiği gibi gelişmiş ülkelerin sorunu olmadığını gösteriyor. En verimli çağlarında insanları yaşamdan koparan bu hastalıkların ortak bir özelliği var.
Suçlu küreselleşme
Dördü de sağlıksız hayat tarzı sonucu ortaya çıkan, büyük ölçüde önlenebilir hastalıklar. Sorun sağlıksız hayat tarzının küreselleşmesi. Batı dillerindeki adıyla ‘globalizasyonun’ etkisi sadece ekonomik ve kültürel alanda değil sağlık alanında da kendini gösteriyor. Batı’da özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayıp tüm dünyaya yayılan kötü beslenme ve hareketsiz yaşamın yanı sıra, tütün tüketiminin ve plansız kentleşmenin yarattığı bir dizi olumsuzluğun neden olduğu zehirli ortam hepimizi tehdit ediyor.
BM devrede
Tehlikenin büyüklüğü karşısında Birleşmiş Milletler önlenebilir ölümlere karşı bir girişim başlattı. Uzun bir hazırlık döneminden sonra 2011 eylül ayında devlet başkanlarının katılımıyla yapılan toplantıda bulaşıcı olan hastalıklarla mücadele kararı alınarak belli başlı hedefler belirlendi.
Baş hedef olarak dört büyüklere bağlı erken ölümleri 2025 yılına kadar yüzde 25 oranında azaltmak amaçlandı. 25’e 25 veya 25 X 25 adını verilen hedefe ulaşabilmek için ülkeler, tütün kullanımını %30, zararlı düzeyde alkolü %10, aşırı tuz tüketimini %30, yüksek tansiyonu %25 oranında azaltmak, şişmanlık ve diyabetteki artışı durdurmak üzere çabalarını arttırma kararı verdiler.
Hedefe ulaşmak zor
Yapılan uluslararası bir araştırmaya göre 2010 yılında inasanların kalp damar hastalıkları, kanser, kronik akciğer hastalığı veya diyabet nedeniyle 30 – 70 yaş arasındayken, yani zamansız olarak hayatlarını kaybetme riski 2010 yılında yüzde 23. Halen yapılan uygulamalarla, bu oranı dörtte bir oranında azaltıp yüzde 17’ye indirme hedefine ulaşmak mümkün değil (sarı çizgi). Daha fazla çabayla risk faktörü amaçları gerçekleştirilirse hedefe çok yaklaşılacak (mor çizgi).
2025’e 10 yıl kaldı. Bu süre içinde konulan hedeflere ulaşılabilecek mi acaba? Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya kıtalarından bilim insanları, Dünya Sağlık Örgütü uzmanlarıyla beraber bu soruya cevap arayan bir bilimsel çalışma yaptı.
İlk sordukları soru şuydu:
“Şimdiye kadar alınmış önlemlerle gerçekten orta yaş ölümlerinde yüzde 25 azalma sağlanabilir mi?” Başka bir deyişle, “Bu gidişle gidersek 25’te 25 amacına ulaşabilir miyiz?” Geniş veri tabanlarını tarayarak yaptıkları hesaplar sonucunda, yeni çaba olmaksızın ölümlerde ancak yüzde 10 civarında bir azalma sağlanacağı sonucuna vardılar. Yani bu gidişle konulan hedeflere ulaşmak mümkün görünmüyor.
İkinci soruları yukarıda sözünü ettiğim altı risk faktöründe istenilen düzeyde iyileşme sağlanırsa orta yaş ölümlerinde yüzde 25 düşüşe ulaşılabilir miydi? Bu soruya cevapları ümit verici nitelikte. Yapılan hesaplar, eğer altı risk faktörü için hedeflere ulaşılırsa, ölümlerde yüzde 25 olmasa da ona yakın azalma elde edileceğini gösteriyor.
Fakirler yararlanacak
Yüksek gelirli ülkelerin Birleşmiş Milletler’in gösterdiği hedeflere ulaşması diğerlerine göre daha kolay. Çünkü bir süredir risk faktörleriyle mücadelelerini sürdürüyorlar. Sigarayla savaşta epeyce yol aldılar, yaygın yüksek tansiyon kontrolü için yoğun çaba harcıyorlar. Ayrıca, yüksek kolesterol tedavisi ve diğer yollarla kalp damar hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde başarılı oldukları için orta yaş ölümlerini azalttılar.
Dört büyükle mücadele
Yine de zengin ülkelerde BOH bağlı ölümlerin tüm ölümlere oranı yüksek. Lakin, bu ölümlerin büyük bölümü az ve orta gelirli ülkelerin aksine, orta yaş değil ileri yaşlılarda gerçekleşiyor. Ayrıca az ve orta gelirli ülkelerin nüfusu zengin ülkelerinkinden kat kat fazla olduğu için dünyadaki toplam BOH ölümlerinin büyük bölümü de bu ülkelerin vatandaşlarını ilgilendiriyor.
Eğer 2025’te BOH’a bağlı ölümler yüzde 25 oranında azaltılabilecek olursa bundan en çok yarar görecek bizim de aralarında bulunduğumuz fakir ve orta halli ülkeler olacak. Ama bu amaca ulaşmak için mutlaka dört büyüklere yol açan risk faktörleriyle mücadeleye hız vermek lazım.
Türkiye’de durum
Türkiye’de 2011 bildirisinden çok önce başlamış çabalar 25’te 25 hedefine ulaşma ümidini artırıcı nitelikte. Buna karşılık, sorunların büyüklüğü zorlu bir mücadele verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Tüm dünyada hedef alınan 6 risk faktöründen en önemlisi sigara. Ondan sonra yüksek tansiyon geliyor. Sigarayla savaşta ülkemizde epeyce yol alındı. Kapalı alanlarda sigara içilmesinin yasaklanması, vergilerin artırılması, gençlere ve çocuklara satılmasının yasaklanması ve pazarlanmasına getirilen kısıtlamalar etkilerini göstermeye başladı. Ama hâlâ sigara içen insan sayısı kabul edilemez düzeyde. Daha yapmamız gereken çok şey var.
Yüksek tansiyon sorunu
Aşırı tuz tüketen bir toplumuz. Az tuzlu değil de normal tuzlu yemek için ekmek üretiminde yapılan değişiklik mutlaka etkili olacak ama tek başına yeterli olmayacağı açık. Yüksek tansiyon sorunumuz büyük. Vatandaşlarımızın yaklaşık üçte birinin tansiyonu yüksek. Yüksek tansiyonluların yarısından çoğu durumunun farkında değil. Farkında olup tedavi olanların ancak küçük bir kısmında hastalık kontrol altında. Şişmanlık ve diyabet azalmıyor, artıyor. Hareketsiz yaşam hâlâ çok yaygın. Kısacası, alınacak çok yolumuz var. El birliğiyle köklü değişiklikler yapmazsak 25’te 25 hedefine ulaşmamız kolay değil.