Tansiyon yüksekliği ve yol açtığı hastalıklar binlerce yıldır biliniyor. Milattan önce 2600 yılında Çin İmparatorluğu kütüphanesinde bulunan tıbbi belgelerde bilge bir hekim, adı konmamış olsa da nasıl tansiyon ölçüleceğini bakın nasıl yazmış:
“...kişinin sağlığını anlamak için bileğini tutup hafif ve düşük basınçlı nabzı, sert ve çarpıcı nabızdan ayırt etmek gerekir.” Binlerce yıl önce yaşamış Mısırlı, Yunan, Romalı ve İslam hekimlerinin de benzer gözlemleri var. Bu bilgi birikimine rağmen kan basıncının güvenilir olarak ölçülmesi için 20. Yüzyıl’a kadar, etkin tedavilerin bulunması için ise 1960’lara kadar beklemek gerekti.
Son yüzyılda yapılan binlerce araştırma yüksek tansiyonun kalp ve damar sistemi, beyin ve böbrekler üstüne olumsuz etkilerini ortaya koydu. Son elli yılda yüksek tansiyon tedavisinde büyük aşamalar kaydedildi. Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin önleyici ve tedavi edici etkileri kanıtlandı. Çeşitli yollardan etki ederek yüksek tansiyonu kontrol altına alarak felçleri, böbrek yetersizliklerini ve kalp hastalıklarını önleyen birçok ilacımız var.
- Yenilemeyen hastalık: Kolayca teşhis etsek de, elimizde tedavi için birçok seçenek olsa da, bu çok ciddi hastalıkla hala baş edemiyoruz. Başarısızlığımızın yeni bir örneği ABD Sağlık Bakanlığı’ndan geldi. Hastalıkların Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi’nin (CDC) geçen ay yayımladığı 22 bin kişilik bir araştırmaya göre 18 yaşın üstündeki her 3 Amerikalı’dan birinin kan basıncı yüksek. Bu insanların yarıdan fazlasının yüksek tansiyonu kontrol altında değil. Nasıl olsun ki?.. Yarıya yakını durumun farkında değil. Bir o kadarı hastalığının farkında, doktora gitmiş, ilaç da alıyor ama yine de tansiyonu yüksek.
Gelelim Türkiye’deki duruma. Dört ay önce bu sütunlarda ayrıntılarını anlattığım Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin 2003 yılında başlattığı yaklaşık 5 bin kişilik araştırmaya göre Türkiye’deki yetişkinlerin yaklaşık üçte birinin tansiyonu yüksek. Yaş ilerledikçe hastalık daha sık görülüyor; 65 yaş ve üstündeki her 4 kişinin 3’ünde yüksek tansiyon var.
Yüksek tansiyonluların yarısından çoğu durumunun farkında değil. Farkında olup tedavi olanların ancak beşte birinde hastalık kontrol altında. Bu bilgiler Sağlık Bakanlığı’nın ilan ettiği “Türkiye’de her 4 ölümden birinin altında hipertansiyon yatıyor” gerçeğiyle birleştirilince durumun ne kadar ciddi olduğu anlaşılıyor. Bu büyük halk sağlığı sorunuyla baş edebilmek için hastalığın teşhisini sağlayıp farkındalığı arttırmalı ve halkımıza tedavi seçeneklerini anlatmalıyız.
- İlaçsız tedavi: Kan basıncımız yediğimiz içtiğimizle yakından ilgilidir. Sebzeden, meyvadan zengin, doymuş yağ ve şekerli besin ve içeceklerden fakir, baklagilleri, badem, ceviz fındık gibi kuruyemişleri, balık, tavuk ve yağsız etli yemekleri içeren bir beslenme tarzının kan basıncını düşürdüğü bilimsel araştırmalarda kanıtlandı. Tuzun fazlasının, alkolün aşırısının yüksek tansiyonu kışkırttığı biliniyor. Tansiyon yüksekliğine, koltuktan kalkıp kanapeye oturanlarda sık, hareketli bir yaşam sürenlerde, günlük yaşamlarında spora yer verenlerde daha az rastlanıyor. Beslenmesine dikkat ederek ve spor yaparak zayıflayan ve ideal kilosunu koruyan bir kişi ilaca gerek olmadan veya eskisine göre daha az ilaç alarak tansiyonunu kontrol altında tutabiliyor.
- Tansiyon ilaçları: İlaç tedavisinin amacı kan basıncını kabul edilebilir sınırlara çekmektir. Elimizde farklı yollardan etki eden birçok ilaç var. Tedaviye hangi ilaçla başlanması konusunda uzmanlar arasında tam bir fikir birliği yok. Doğrusu bu çok da önemli değil çünkü, ilaç tedavisinde önemli olan kan basıncının ne kadar düşürüldüğüdür, yoksa hangi ilaçla düşürüldüğü değildir. Elimizdeki ilaçların hepsi kan basıncını düşürür ama etkileri kişiden kişiye değişir. Bu nedenle bir hastada birden fazla ilaç denemek, çoğu zaman birkaç ilacı bir arada vermek gerekir. İlaç seçerken doktorların dikkat ettiği diğer bir nokta da imkan varsa bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktır. Örneğin kalp krizi geçirmiş birinde hem tansiyonu düşüren hem de kalbe yararlı olan ilacı seçmek gerekir.
En sık kullanılan ve üstünde en çok araştırma yapılmış olan dört ilaç ailesi bugün kullandığımız tansiyon ilaçlarının büyük çoğunluğunu oluşturur: 1- İdrar söktürücüler 2- Beta bloker denilen beyinden gelen bazı emirleri durduran ilaçlar 3- Kalsiyum kanal blokeri adlı kalp hücresine kalsiyum girişini engelleyen ilaçlar 4- Kısaca ACEI veya ARB denilen anjiyotensini maddesinin etkisini bastıran ilaçlar. Dört grafikde bu ilaçların nasıl etki ettiği ve ne durumlarda seçilmesi gerektiğine kısaca değindim.
İdrar söktürücüler
Tıbbi adı diuretik olan idrar söktürücüler böbreklere etki ederek bol bol sodyum ve su atılmasını sağlarlar. Böylece damarlarda dolaşan kanın sıvı bölümü azalır. Bazı idarar söktürücülerin damar genişletici etkileri de vardır. Ucuz ve etkili oldukları için birçok uzman bu ilaçları ilk basamak tedavisi olarak tavsiye eder. Tedaviye başka ilaçla başlanıp yeterli etki sağlanmamışsa reçeteye idrar söktürücü eklenir. Bu o kadar yaygındır ki diğer gruplardan ilaçların bir çoğunun tek başına bulunduğu hapların yanı sıra idarar söktürücü maddeyle beraber bulunduğu haplar da vardır. İdrar söktürücüler tansiyon yüksekliğinin yanı sıra kalp yetersizliği veya böbrek yetersizliği olanlarda özellikle kullanılır.
Beta blokerler
Beyinden aldıkları “kalbe daha güçlü ve daha hızlı çarpma, damarlara büzüşme” emrini götüren sinirler hücrelere bu emri bir özel maddeyle ulaştırırlar (mavi küre) . Hücrenin ona özel “Beta” denilen kabul bölümüne girmek isteyen haberci, beta bloker ilaçla (kırmızı küre) bloke olunca o bölüme giremez. Böylece emrin ulaşmadığı kalp hem daha yavaş hem de daha sakin çalışır, damarlar büzüşmez tansiyon düşer. Bu grup ilaçlar başka rahatsızlığı olmayan bir kişide ilk verilecek ilaçlar değildir. Ama, kalp damarları dar olan, kalp yetersizliği olan ya da çarpıntıları olan bir hastada tercih edilirler.
Kalsiyum kanal blokerleri
Damarlar duvarındaki kasların kasılması için diğer kaslarda olduğu gibi, kalsiyum olmazsa olmazdır. Hücre duvarındaki özel kanalları bloke ederek kalsiyumun içeri girmesini engelleyen bu ilaçlar damarları gevşeterek etki ederler. Özellikle kullanılması gereken durumlar azdır. Bu gruptan bazı ilaçlar kalbi zayıf olanlarda, kalp damarları dar olanlarda kullanılmaz.
ACEİ ve ARB
Ham maddesi karaciğerde yapılıp böbrek ve akciğerlerde son halini alan anjiyotensin adlı madde çok marifetlidir. Hem damarları büzer, hem kalbe etki eder, hem de dönüp böbreği etkileyerek ve böbrek üstü bezinden salgılattığı maddelerle tansiyonu yükseltir. Beyni de etkileyerek vücuttaki suyun ve tuzun artmasına yol açar. ACEİ ve ARB grubu ilaçlar kan basıncını düşürmenin yanı sıra kalp yetersizliği olanlarda, diyabet nedeniyle böbrek bozukluğu başlamış olanlarda reçeteye ilk yazılacak bu 2 tansiyon ilacından biridir.
Son söz
Tansiyon yüksekliğinin farkında olmak çok önemli ama yetmez, tedavi olmak gerek ama o da yeterli değil, başarının olmazsa olmazı, etkin bir tedaviyle yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasıdır.