Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gelişen teknolojinin sunduğu olanaklarla doktorlar hızlı şekilde tanı koyup tedaviye başlayarak, birçok hastanın hayatını kurtarıyor


Lakin bir de madalyonun öteki yüzü var. Çok pahalı olan bu yöntemler gereksiz kullanıldığında yarardan çok zarara yol açabiliyor




Son 50 yılda kalp hastalıklarının tanı ve tedavisi müthiş ilerlemeler kaydedildi. Gelişen teknolojinin bu ilerlemede payı büyük. Eskiden kardiyologların elinde dinleme aleti, kısaca EKG denilen elektrokardiyografi cihazı ve göğüs röntgeni çekme olanağı vardı. Bunları kullanarak tanı koyulup tedavi planlanırdı. O devirden bu yana çok şey değişti, gelişen teknoloji doktorlara art arda birçok yeni tanı yöntemi sundu.

Haberin Devamı

Ellili yıllarda damarların içine röntgende görülen bir madde verilerek filim çekilmeye başlandı. Kısaca anjiyo denilen bu yöntemle kalbi, beyni, bacakları besleyen damarları görüntülemek mümkün oldu.

Yetmişlerde insan kulağının duymadığı ses dalgaları kullanılarak kalbin resmi çekilmeye başlandı. Genel adı ultrason olan, kalbe uygulanınca kısaca eko (ekokardiyografi) denilen bu yöntemde kalbin sadece yapısının değil işleyişi de görülebilir oldu.

En son olarak da bilgisayarlı tomografi denilen süper röntgen makinesi kullanılarak damarın içine girmeden anjiyoya yakın resim veren görüntüleme yöntemi yaygınlaştı.

Yapı kadar işleyiş de önemli

Yıllar gectikçe, kalbin resmini çekmenin yetmediği görüldü, işini her koşulda layığıyla yapıp yapmadığının anlaşılması için efor testi yapılmaya başlandı. Kalp kasının dinlenme sırasında, yani oksijen ihtiyacının en az olduğu zamanki durumuyla yürürken, koşarken enerji talebinin en yüksek noktaya çıktığı andaki halini karşılaştırılan bu yöntemde, yürüyüş bandında efor yapan kişi yakından izlenir. Her 2-3 dakikada bir EKG çekilir.

Bazan, EKG’ye ek olarak kalbin resmi çekilerek testin hassasiyeti artırılır. Resim çekme (EKO) ile yapılabilir. Bir diğer yol da damardan verilen ve kalp kasına gidip orada geçici olarak biriken nükleer maddelerin resmini çeken kameraları kullanmaktır (Talyumlu efor testi).

Haberin Devamı

Hepsinde amaç kalbin her koşulda rahat beslenip beslenmediğinin, mükemmel çalışıp çalışmadığının saptanmasıdır.

Testi yerine göre yapmalı

Yıllar içinde bu ve benzeri yöntemleri kullanan doktorlar hızla tanı koyup tedaviye başlayarak birçok hastanın hayatını kurtardı. Lakin, bir de madalyonun öteki yüzü var. Oldukça pahalı olan bu inceleme yöntemleri gereksiz yere kullanıldığında yarardan çok zarara yol açabiliyor. İlk bakışta “fazla bilginin ne zarar var” diye düşünülebilir. Oysa, kazın ayağı hiç de öyle değil.

Bir örnekle anlatayım: 50 yaşına geldi diye kalp damar hastası olma riski düşük olan bir kişiye yapılan efor testinde ya da bilgisayarlı tomografide (kansız anjiyo) hafif bir anormallik bulunması, bir dizi başka testin istenmesinin, hatta anjiyo yapılmasının tetiğini çekebilir. Hastalık endişesinin neden olduğu stres ve uykusuz gecelerin yanı sıra birçok testte kullanılan radyasyonun olumsuz etkileri de cabası. Kaldı ki, başka hiç bir şikâyet yokken bir test anormal çıktığı için stent takılan ya da baypas ameliyatı olan insan sayısı hiç de az değildir.

Haberin Devamı

Pahalı testler ekonomiye yük

Birçok uzman gereksiz işlemlere harcanan milyarlarca doların ülke ekonomilerine büyük yük oluşturduğu görüşünde. İsrafın altında yatan çeşitli nedenler var.

Temel tanı yöntemlerinin önemsenmediği, yüksek teknoloji kullanılan testlerin tek doğru olduğunu öğreten tıp eğitimini suçlayanlar var. Sağlık hizmetlerine harcanan para ne hastanın ne de doktorun cebinden çıktığı için pahalı testlerin gerekli gereksiz, bol bol kullanıldığını, çözümün mali sorumluluktan geçtiğini söyleyenler de. Yapılan test başına para ödenen sağlık sistemlerinde bunun doktorların daha fazla tıbbi inceleme yapmasını teşvik ettiğini düşünenler de hiç de az değil.

Türkiye’deki performans sisteminde olduğu gibi yapılan işlem sayısına göre kazancı artan ya da azalan doktorun, gerektiğinden fazla test ve işlem yapmasının teşvik edildiği düşüncesi yabana atılmaması gereken bir sav. Çok test yapılmasının bir diğer nedeni savunmacı tıp denilen kavram. Ülkemizde de yaygınlaşmaya başlayan doktor ve hastanelerin tazminat için mahkemeye verilmesi, doktorları ayrıntılı incelemeler yaparak, ne kadar küçük olursa olsun, her ihtimali bertaraf etmeye itiyor.

‘Akıllıca seçelim’ çağrısı

Geçen hafta ABD’de 9 farklı tıp dalındaki uzmanlık kuruluşu bir araya gelip bir bildiri yayınladı ve sık sık uygulanmasına rağmen bazı durumlarda gereksiz kullanıldığını düşündükleri 45 tıbbi test ile işlemi açıkladı. “Akıllıca seçelim” diye adlandırdıkları bu kampanyaya her kuruluş 5 test veya işlem bildirerek katıldı. Amerikan Kardiyoloji Koleji adlı mesleki kuruluşun dikkat çektiği 5 noktadan dördünde olduğu gibi 45 işlemin çoğu görüntülemeli testlerinin kullanıldığı tanı yöntemleriyle ilgili. Ben bu köşede kalp damar hastalıklarıyla ilgili olan bazı uyarılara değineceğim.

Kampanya genişliyor

Mesleki kuruluşlardan gelen bu uyarıların hekimlere yapılan bir çağrı olduğu kadar, kamuoyunu da aydınlatmaya yönelik olduğunu belirtmek gerek. Birçok sivil toplum kuruluşu, tüketici örgütleri, hasta hakları dernekleri “Akıllıca seçelim” kampanyasına katılıp verilen mesajı yaymaya çalışıyor.

Gereksiz test ve işlemler 9 meslek kuruluşunu değindiği 45 noktayla sınırlı değil. Kat kat daha fazla. Sözünü ettiğim bildiri bu stratejik projenin ilk aşaması. Başka 8 uzmanlık derneği de kendi alanlarına giren konularda dikkat edilmesi gereken noktaları yakında açıklayacak.

Bu uyarılar hekimlerin ellerini bağlamayı amaçlamıyor. Kurallarla, yasaklarla sağlık hizmetinin iyileştirilemeyeceğinde herkes hemfikir. Kimse “yüksek teknolojinin sunduğu olağanüstü olanaklardan yararlanılmasın” da demiyor. Dile getirilmeye çalışılan, kullanılan yöntemlerin hangi koşullarda işe yaradığını gösteren bilimsel araştırmalara önem verilmesi, test yapılmasını isterken bu verilerin göz önüne alınması. Daha kaliteli bir sağlık hizmeti verirken israftan kaçınmayı hedefleyen bu çabanın başarıya ulaşması icin sağlık çalışanlarıyla hastaların el ele vermesi gerek.


TEST?YAPMADAN?DÜŞÜNMELİ

1 -Kırk yaşın üstünde şeker hastalığı olan ya da kalp dışındaki damarlarında darlığı olanlarda, başka nedenlerle kalp krizi riski çok yüksek olanlarda kontrol amaçlı efor testi yapmanın yararı olabilir. Buna karşılık, kalp damar hastası olma riski yüksek olmayan kişilerde tarama amaçlı efor testi veya görüntüleme tetkikleri yapılmamalıdır. Bu tip testler çoğu kişide hiç bir yarar sağlamaz.


2-Kalp hastası olup tedavi edilmiş kişilerde, eğer yeni bir şikâyet yoksa, her yıl efor ve görüntüleme testlerinin yapılmasına gerek yoktur. Yapılan araştırmalar bu koşullarda testlerin yarar sağlamadığını, aksine başka gereksiz tetkiklere yol açtığını gösteriyor.


3-Kalp hastalığı nedeniyle tedavi görmüş ama şikâyeti olmayan kişilerde, riski yüksek olmayan bir ameliyattan önce efor testine gerek yoktur. Yapılan bilimsel çalışmalar zaman ve para harcanarak yapılan ayrıntılı incelemelerin bu tip ameliyatlar sonrasında zaten ender görülen kalp problemlerini önlemediğini gösterdi.


4-Kalp kapaklarının çalışmasında hafif düzeyde bozukluk olanlarda her yıl ultrasonla kalbi görüntülemenin tedaviyi yönlendirmeye bir katkısı olmuyor. Çünkü bu hastalıkların büyük çoğunluğu ilerlemiyor ya da çok yavaş ilerliyor.


5-“Check up” denilen sağlık kontrolu yapılırken, eğer bilinen bir kalp akciğer hastalığı veya yeni ortaya çıkmış bir şikâyet yoksa her yıl ne EKG, ne de göğüs filmi çekmeye gerek var.




Tıbbi testleri akıllıca seçmeli