Stresin kalp hastalıklarına, inmeye ve kansere yol açabildiği düşünülüyor. Stresin bu tahribatı nasıl yaptığını tam olarak bilmiyoruz. Ancak, yeni araştırmalar bu yolda bağışıklık sisteminin önemli rolü olduğunu gösteriyor
GGeçen hafta dünya kupası heyecanının ve stresinin kalp krizi riskini artırabileceğinden söz etmiştim. Okurlardan birçok soru geldi. Stres nasıl etki yapıyor? En çok nereyi etkiliyor? İyi gelen ilaç yok mu?
Stressiz bir hayat mümkün değil. Amaç kaçınamadığımız streslerle baş edebilmek, olumsuz etkisini en aza indirmek. Her gün, baş edebilceğimiz birçok stresle boğuşuyor olmamız da ayrı bir sorun.
Ya savaş, ya kaç!
Vücudumuzun stresle mücadele edebilmesi çok önemlidir. Yoksa türümüzün sonu çoktan gelirdi. Strese karşı “Ya savaş, ya kaç” denilen tepki, vücudumuzu tehlikelerle baş etmek için hazırlar. Stresi algılayan beyin, özel sinirler yoluyla kalbe ve damarlara emirler yollar. Aynı zamanda böbrek üstü bezine yolladığı talimatlarla kortizon ve adrenalin gibi güçlü hormonların salınmasını sağlar. Tüm yapılanlar vücudun savaşarak veya kaçarak korunması içindir.
Bugün kötü bildiğimiz stres olmasa insanoğlunun soyu çoktan tükenmiş olurdu. Onbinlerce yıl önce, bin bir türlü ölümcül tehlikeye karşı kendini koruyarak hayatta kalmaya çalışan büyük atalarımızın vahşi hayvanlarla mücadele etmesini, ya da kaçıp kurtulmasını sağlayan şey, vücudumuzda strese karşı oluşan tepkidir.
“Ya savaş, ya kaç” denilen bu tepki, karşı karşıya olduğu tehdide karşı vücudu hazırlar. Kalp hızlı ve kuvvetli çarparak pompaladığı kanı artırır, bazı damarlar genişler bazıları daralır, kan basıncı yükselir, kaslar gerilir ve dikkat yoğunlaşır.
Mücadele gücü
Günümüzde de vücudumuzun strese verdiği tepkiye ihtiyacımız var.
Belki kaplanlardan kaçmak için değil ama hâlâ karşılaşabileceğimiz tehditlere karşı, özellikle acil hastalıklar, kazalar, yaralanmalar sırasında gerekli olan mücadele gücü için gerekli.
Durum böyle olsa da, modern çağda maruz kaldığımız streslerin büyük çoğunluğu bambaşka nedenlerden kaynaklanıyor.
“Ayın sonunu getirebilecek miyim? ya işimi kaybedersem; evimi yıkacaklar; trafik yürümezse geç kalacağım, yarınki sınavda işim zor“ ve bunlar gibi binlercesi...
Hepimiz her gün irili ufaklı bir çok stres yaratan durumla karşılaşıyoruz.
Bağışıklık sistemini etkiliyor
Günlük yaşamımızda vücudumuz sık sık “Ya savaş, ya kaç” durumuna giriyorsa, çok yıpranmaması mümkün değildir. En çok da damarlarımız etkilenir. Stres başta kalp krizi olmak üzere birçok hastalığa yol açan etkenlerden biridir. Kanser hücrelerinin oluşumunu ve ilerlemesini kolaylaştırır.
Stresin olumsuz etkilerini nasıl yaptığı hakkındaki bilgilerimiz sınırlı. Stresi hisseden beynimizin sinirlerimize ve böbrek üstü bezimize yolladığı emirlerle vücudumuzda bir dizi değişikliğe yol açarak tepki verdiğini biliyoruz. Ancak, tepki zincirinin birçok halkası hâlâ karanlıkta.
Akyuvarların önemi
Harvard Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı bir dizi deney, karanlıkta kalan halkalardan bazılarını aydınlatıyor. Bu ay ‘Nature Medicine’ adlı saygın tıp dergisinde yayınlanan makalelerinde araştırmacılar, bağışıklık sistemimizin önemi üstünde duruyorlar. Bulaşıcı bir hastalık varsa, mikroplara karşı ön safta savaşanlar akyuvarların stresin yaptığı tahribatta da rol oynadığını söylüyorlar.
Tıbbi adı ‘lökosit’ olan akyuvarlar diğer kan hücreleri gibi kemiklerimizde, daha doğrusu kemik iliğinde üretilip kana salınırlar. Seferberlik sırasında ordudaki asker sayısı barış zamanına göre nasıl artarsa, kandaki akyuvar sayısı da gerektiğinde öyle artar. Anlaşılan o ki, sık sık maruz kalınan stres de, mikroplu bir hastalık gibi, kemik iliğinde bol bol akyuvar üretilebilmesi için seferberlik başlatılıyor.
Asistan doktorların stresi daha büyük
Araştırmacılar deneylerini yoğun bakım ünitesinde çalışan asistan doktorlar üstünde yaptı. Nöbetçi olduklarında uzun saatler boyunca, yüksek tempolu bir çalışma sürdüren genç doktorların çok stresli hayatları olduğu bir gerçek. Yoğun bakım ünitesinde yatan ağır hastaları için sık sık hayati kararlar vermek zorunda olan, ölüm kalım mücadelelerinde büyük sorumluluk taşıyan asistanlara stres araştırması için ideal deneklerdir denilse yeridir.
Beyinden gelen emirler
Araştırmacılar 29 asistandan hem stresin en yoğun olduğu dönemde hem de bir haftalık tatile çıktıklarında kan aldılar. Tatildeyken kandaki akyuvar sayısı normal sınırlarda bulundu. Stresli çalışma günlerinde ise sayıda anlamlı bir yükselme olduğu saptandı. Bu değişiklikliğin nedenini araştırmak için yeni bir dizi araştırma planlayan bilim insanları bu sefer denek olarak fareleri seçtiler.
Bir kafese her zamankinden fazla fare koyarak ve zeminin eğimini artırarak hayvanlar için stresli bir ortam yarattıktan sonra farelerden de kan alıp incelediler. Stresin farelerin kanında da akyuvar hücrelerini artırdığı görüldü. Acaba neden sorusuna cevap verebilmek için akyuvarların üretildiği kemik iliğinden küçük bir miktar alıp incelediler.
Beyinden özel sinirler yoluyla gelen, emirlerin ilikteki akyuvar üreten kök hücreleri harekete geçirdiğini saptadılar.
Emri alan kök hüzrelerinin fazla mesai yaparak bolca akyuvar ürettiğini saptadılar.
Akyuvarlar ve kalp krizi
Nasıl sorusuna baş araştırmacı “Akyuvarlar nasıl enfeksiyonun olduğu bir yerde iltihap oluşturuyorlarsa, damar duvarında da öyle yapıyorlar” diye cevap veriyor. Stresin tetiklemesiyle kemik iliğinde bolca üretilen akyuvarlar kalbi besleyen koroner arterlerdeki damar sertliği plaklarının üstüne yapışırlar. Salgıladıkları çeşitli maddelerle mikropsuz bir iltihap, başka bir deyişle yangı oluştururlar. Damar sertliği plağının yangı ortamında değişime uğrayan yüzeyi pıhtı oluşumuna zemin hazırlar. Uygun koşullarda pıhtı büyüyüp damarı tıkar. Tıkanan damarda kan akamayacağı için oksijensiz kalan hücreler ölmeye başlar. Böylece kalp krizi oluşur.
Çaresi yok mu?
Araştırmacılar stres çeken farelerde kemik iliğine beynin yolladığı seferberlik emrinin nereye geldiğini saptadı. Bu emrin yerine ulaşmasını önlersek, akyuvar üretimindeki artış olmaz, böylece yangı da olmayacağı için kalp krizi riskinin önüne geçebiliriz diye düşündüler. Bir dizi deneyden sonra beynin emrinin yerine ulaşmasını bloke eden bir madde buldular. Daha çok erken olsa da, bu maddenin bir ilaca dönüştürülmesinin planlarını yapan bilim insanları, böylece stresin zararları etkilerini önleyebileceklerini düşünüyor.
İlaçlardan etkilisi var
Birçok kronik hastalığın önlenmesinde olduğu gibi stresli bir hayatın vücudumuzda yaptığı tahribatın önüne geçmenin ilk yolu ilaçlar değil. Hem daha etkili hem de bedava olan yöntemler var. Düzenli egzersiz yapmak bunların başında geliyor. Ne tür olursa olsun egzersiz beynimizde ‘endorfin’ denilen moleküllerin salgılanmasına yol açar. Endorfinler bir anlamda mutluluk veren kimyasallardır. Kendimizi daha iyi hissetmemiz sağlarlar. Gergin geçen bir günden sonra yapacağınız seri bir yürüyüşten sonra kendinizi rahatlamış ve enerjik hissedersiniz. Meditasyon, yoga, ve diğer gevşeme yöntemleri de benzer bir etki yapıyor.
SON SÖZ: Stres tüm canlıların her gün az veya çok karşılaştıkları bir durum. Aşırı ve yıpratıcı stres bağışıklık sistemini ve diğer birçok organı etkileyerek sağlığımızı bozuyor. Kaçınamadığımız streslerle baş etmesini öğrenmemiz sağlıklı bir yaşam için çok önemli.