Abartılı ve yanıltıcı olan sansasyonel bir sağlık haberi ya karşılanamayacak beklentilere ya da yersiz endişelere yol açar. Bazı püf noktaları bilinirse hangi haberi ciddiye almak, hangisine gülüp geçmek gerektiğine karar verebiliriz
“Mucize tedavi: Kalp krizini önleyen aşı bulundu” başlığını gördüğümüzde, gazeteyi alıp bir solukta okumak isteriz. Karmaşık ve uzun bir süreç sonunda ortaya çıktığı söylenen kalp krizi gibi öldürücü bir dertten, yapılacak bir aşıyla korunmanın cazibesine dayanmak zordur doğrusu. İlk paragrafı geçince anlarız ki mucize aşı insanlarda değil, genetik yapıları değiştirilmiş 10 fare üstünde denenmiştir. Üstelik, gözlem farelerin kalbinde yapılmamıştır. Aort damarları incelenmiştir.
Abartılı başlıklar
Önemli ve ilgi çekici olan bu bilimsel çalışma, “Fare deneyi damar sertliği aşısının geliştirilmesi için ümit verdi” başlığı altında haber yapılsaydı kimsenin ilgisini çekmezdi. Gazetenin satılmasına bir katkısı olmazdı.
Bu haberde abartılı ve yanıltıcı başlık dışında anlatılanlar genel olarak doğruydu. Buna karşılık birçok haberde abartma ve yanlış yönlendirme başlığın ötesinde tüm haberde de kendini gösterir. Burada sanılanın tersine tek sorumlu haberi yapan gazeteci değildir. Birçok durumda haberin kaynağı olan sağlık çalışanları ve bilim insanları da yanlış bilgilendirmede de sorumluluk taşırlar.
Haberin tüketicisi olan okur ne yapmalıdır ki abartılı ve bazen yanıltıcı olan haberlerlerin etkisiyle karşılanamayacak beklentilere kapılmasın, ya da uykusunu kaçıran endişelerle hayatı zehir olmasın.
İnsanların tıbbi araştırma metotlarını, istatistik hesaplarını anlamalarını, sağlık konularında derinlemesine bilgi sahibi olmalarını bekleyemeyiz. Ama, bazı püf noktaları bilinirse hangi haberi ciddiye almak, hangisine gülüp geçmek gerektiğine karar verebiliriz.
Haberin kaynağı ne?
İster yıllardır çektiğiniz bir derdinize şifa umudu, isterse her gün yediğiniz bir besinin öldürücü olabileceğini bildiren ve içinize korku salan bir haber olsun, ilk soracağınız soru “Bu yeniliğin kaynağı ne?” olmalıdır. Çoğu zaman yeni açıklanan bir bilimsel araştırmadır haberin kaynağı.
Ama bu açıklama saygın ve hakemli bir tıp dergisinde çıkan bir bilimsel makale midir, yoksa bir konferansta sunulmuş kısa bir bildiri mi? Haberde sözü edilen bulgudan kâr edecek sanayi kuruluşundan ya da onun tuttuğu bir halkla ilişkiler şirketinden yapılan bir basın açıklaması olmasın?
Kesinleşmemiş ön bilgi
Araştırma eğer saygın ve hakemli bir tıp dergisinde yayınlanmışsa bu çalışmanın sonuçlarının doğruluğunu garanti etmez ama diğer kaynaklara göre daha güven vericidir. Çünkü bilimsel makale aynı konuda araştırma yapan bir kaç uzman tarafından incelenmiş, eksikleri yanlışları elden geldiğince giderilmiştir. Ayrıca bilimsel dergi editörlerinin süzgecinden geçtikten sonra yayınlanmıştır.
Kaynak bir bilimsel kongrede yapılan bir sözlü bildiriyse tabi olduğu hakemlik süzgeci daha zayıftır. Dikkate alınmalıdır ama araştırmanın son hali olmadığı unutulmamalıdır. Hakemli bir bilimsel dergide makale olarak yayınlanana kadar kesinleşmemiş ön bilgi olarak değerlendirilmelidir. Bilimsel literatürde bildiri olarak sunulmuş ama sonu getirilmemiş bir çok araştırma vardır.
Bilimsel destek yoksa!
Eğer yeni bilginin kaynağı bir basın açıklamasıyla ve beraberinde hakemli bir dergide yayınlanmış bir makale yoksa, bunu bir bilimsel sunum olarak değerlendirmemek gerekir. Açıklama endüstri kaynaklıysa, ilişkinin ayrıntıları mutlaka açıklanmalıdır. Örneğin, yeni bir bitkisel destek maddesinden her gün bir avuç yemenin ömrü uzattığını, kalp krizini önlediğini ilan eden haberin kaynağı destek maddeleri üreticileri birliğinin basın bürosu ise durup düşünmelidir. Özellikle iddia edilen yararlar bilimsel yayınlarla desteklenmiyorsa verilen bilgilere güvenilmez.
Hayvan deneyi mi!
Deney insanlarda mı yoksa hayvanlarda mı yapılmış ilk sorulması gereken sorulardan biridir. Kalp krizi aşısı örneğinde olduğu gibi farelerde yapılmış bir deneyin sonuçları değerli olmasına değerlidir ama umut verici yöntemin insanlara uygulanma aşamasına gelmesi için yıllarca sürecek birçok araştırmaya ihtiyaç vardır.
Hayvan hücrelerindeki gözlemler insanlarda olup bitenler hakkında fikir verir. Ama çok özel şartlarda yapıldığı için insan hücrelerinde de benzer sonuçların elde edileceği anlamına gelmez. Birçok ilaç deneyinde hayvanlara insanda kullanılacak dozun yüzlerce katı verilir. Elde edilen bulgular belki yönlendirici olabilir ama gerçek sonuçlarmış gibi sunulmamalıdır. İki örnekle açıklayayım:
Geliştirilmekte olan bir ilaç için insana verilmesi planlanan dozun 100 katı farelere verilir. Sonra mikroskopta incelenen hücrelerde kansere dönüşme ihtimali olan değişikliklerin saptanması önemli ve incelenmesi gereken bir gözlemdir ama büyük puntolarla verilen, “X ilacı kanser yapıyor” haberini haklı göstermez.
Günde 70 şişe şarap!
Beş yıl önce kırmızı şarapta bulunan resveratrol maddesinin ömrü uzattığı “flaş” haber olarak bildirildi. Farelerde böyle bir etkisi olduğu izlenimini veren ilk deneylerde çok yüksek dozda resveratrol kullanılmıştı. Ömür uzatıcı ve yaşlanmayı önleyici etkinin insanda da oluşacağını kabul etsek bile bunun için günde 70 şişe kırmızı şarap içmek gerektiğinden söz eden yoktu.
Kaç kişide denendi?
İnsanlar üzerinde yapılan bilimsel çalışmalarda en sık rastlanan zafiyetlerin başında çalışmanın az sayıda denek üstünde yapılması gelir. Diyelim ki yeni bir kanser ilacı akciğer kanseri olan 40 hastada denendi. Hastalar iki gruba ayrılıp bir gruba yeni ilaç diğerine boş hap verildi. Bir yıl sonra yeni ilacın verildiği 20 hastadan 5’inin diğer gruptakilerden 2’sinin öldüğü görüldü. İlaç alanlardan bir kişinin ağzında iyileşmeyen yaralar çıktığı gözlendi. Araştırma sonuçları gazetelerde aşağıdaki haberle bildirildi:
Kanser hastalarına müjde
“Akciğer kanserinde şifa: Mucizevi ilaç kanserden ölümleri yüzde 60 oranında azaltıyor. Ciddi yan etkiler hastaların sadece yüzde 5’inde görülüyor. Araştırmayı yapan bilim insanları bu büyük buluşun binlerce kanser hastasının hayatını kurtaracağını söylüyorlar.”
40 hasta üstünde yapılan bu çalışma sonuçlarının şansa bağlı olma ihtimali çok yüksek. Üstelik süre çok kısa, sadece bir yıl. Bin hasta üzerinde üç yıl sürecek bir araştırma ilacın hiçbir yararı olmadığını, hatta ciddi yan etkilerinin kabul edilemez düzeyde olduğunu gösterebilir. Bu demek değil ki yapılan çalışma değersizdir. Bilim insanlarına sınırlı bir çerçevede yol gösterici olabilir. Ama, haberdeki övgülerden hiçbirini hak etmemektedir, tersine yanıltıcıdır, gerçeği yansıtmamaktadır.
Yeni bir ilaç veya tedavinin etkinliğinin anlaşılabilmesi için araştırma karşılaştırmalı olmalıdır. Bunun için ilacın verildiği çalışma grubu ve ilaç verilmeyen ya da boş ilaç verilen kontrol grubu olmalıdır.
Kontrol grubu var mı?
Yukarıda sözünü ettiğim yeni kanser ilacıyla yapılan araştırmanın birçok eksiğine ve yetersizliğine karşın bir doğru yanı var: Kontrol grubu olması. 20 hastaya ilaç verilirken benzer özellikleri olan 20 hastaya boş ilaç verilmiş. Sayı ve süre yeterli olsa güvenli bir karşılaştırma yapma olanağı olurdu.
Boş ilaç etkisi
Kontrol grubu olmasa, sonuçların hiçbir değeri olmazdı. 1990’larda yaşanan “zakkumla kanser tedavisi” olayı buna çok güzel bir örnektir. Zakkum tedavisinin çok etkili olduğunu savunan hekimin verilerine samimiyetle inandığından şüphem yok. Zakkumun içindeki maddenin bazı olumlu etkileri olması da muhtemel. Ama unutulmaması gereken bir nokta var. Bu ilacı alan 10 kanserli hasta iyileşti demenin bilimsel bir değeri yok.
Acaba aynı hastalara tıbbi adı ‘plasebo’ olan boş hap verilseydi iyileşmeyeceklerini söyleyebilir miyiz? Tıp literatüründe ‘plasebo etkisi’ denilen, boş ilaç verilen hastalarda da bir ölçüde iyileşme olduğunu gösteren birçok araştırma var. Kısacası, kontrol grubu olmayan araştırmaların sonuçları ancak daha çok araştırma yapmak için teşvik edici ve fikir verici olabilir. Ama “Kansere çare bulundu!” diye haber yapma hakkı vermez.
Haftaya bu konuda devam edeceğim.