Sağlık hizmetlerinden en fazla yararı elde etmek için sağlığımız hakkında bilgi sahibi olmamız, yani sağlıkta okuryazar olmamız şart. Ama Türkiye’nin sadece 3’te 1’i yeterli veya mükemmel okuryazarlık düzeyinde
Çağımızda sağlık hizmetlerinden en fazla yararı sağlayabilmek için doktorun söylediklerini anlayıp kararlara katılmak ve karmaşık sağlık sistemin nasıl işlediğini bilmek gerekiyor. Sağlıkta okuryazarlık denilen bu beceri hayatımızın süresi ve kalitesiyle yakından ilintili.
Muayeneden sonra eve dönünce doktorun söylediklerinin ne kadarını ailenize anlatabiliyorsunuz? Yapılan testlerin sonuçlarının ne alama geldiğini, konulan teşhisi, tedavi seçeneklerini, bunların yarar ve risklerini, verilen ilaçları nasıl almanız gerektiğini, doktorun yaptığı tavsiyleri hatırlıyor musunuz? Tekrar ne zaman muayene olmanız, test yaptırmanız lazım?
Ülkemizde sağlık hizmetlerinden yararlanan yurttaşlarımıza bu soruları soracak olursak büyük çoğunluğundan alacağımız cevap ‘yeteri kadar değil’ olacaktır.
Bu yetersizliğin birçok nedeni var. Başta hastaya derdinin ne olduğunun anlatılabilmesi için gerekli olan zamanın azlığı geliyor.
Günde 80 ilâ 100 hasta görmek zorunda olan doktorun, bırakın hastasına açıklama yapmasını, derdini dinlemek için bile zaman ayırması mümkün değil. Hastaya yapılan açıklamalarda her zaman yalın ve anlaşılabilir bir dil kullanılmaması da diğer bir sorun. Bir başka önde gelen neden de hastanın, daha genel olarak yurttaşların sağlık konularını anlamak için gerekli olan temel kavramlara sahip olmaması, bu açıdan bigi dağarcığıklarının fakir olması. Halbuki gelişen tıptan tam olarak yararlanabilmek için sağlıkta okuryazar olmak neredeyse bir önkoşul.
Tıp ilerledikçe karmaşıklaşıyor
Son iki yüzyılda giderek artan bir hızla ilerleyen tıp bilimi birçok soruna çözüm getirirken çok karmaşık ve zor anlaşılır hale geldi. Bu değişimin yanı sıra insanoğlunu tehdit eden, en çok ölüme yol açan hastalıkların niteliği değişti. Birçoğu kısa sürede öldürücü olan ciddi bulaşıcı hastalıkların yerini bulaşıcı olmayan hastalıklar aldı.
Kalp damar hastalıkları, çeşitli kanserler, kronik akciğer hastalıkları, diyabet ve yüksek tansiyon baş düşmanlar olarak öne çıktı. Bu dertler bulaşıcı hastalıkların aksine kısa sürede ölüme yol açmaz. Çeşitli evrelerde yarattıkları sorunları teşhis etmek karmaşık incelemeleri gerektirir. Yıllar boyunca devam eden tedavilerinde hastanın yaşam tarzında değişiklikler yapıp bunları sürekli uygulaması tıbbi müdahaleler kadar, hatta daha da büyük önem taşır. Çoğu zaman aynı kişide birkaç kronik hastalığın bir arada bulunması sorunun karmaşıklığını daha da artırır.
Bu özellikleriyle bulaşıcı olmayan kronik hastalıklarla baş edebilmek için sağlık hizmeti verenlerin çabaları yetmez, hizmeti alanların da ne olup bittiğinden haberdar olup katkıda bulunmaları gerekir.
Bütün bu süreçte başta hekimler olmak üzere sağlık hizmeti sunanların bilgili olmaları olmazsa olmazdır ama yeteli değildir. Hastanın da bilgili olması gerekir. Kişi sorunlarını anlayıp neyi ne için yapacağına bilinçli olarak karar verecek düzeyde değilse, yani sağlıkta okuryazar değilse, uzun dönemde başarıya ulaşmak çok zordur.
Sağlıkta okur yazarlık nedir?
Sağlıkta okur yazarlık, sağlıkla ilgili bilgileri edinme, anlama ve bu bilgileri kullanarak gerektiğinde sağlıkla ilgili karar verebilme kabiliyeti olarak tanımlanıyor. Yeni bir kavram değil. 20’nci yüzyılın ortalarında çeşitli uzmanlık alanlarda üstünde yazılıp çizilmeye başlanan bir konu. Yapılan araştırmalar çoğaldıkça önemi daha iyi anlaşılıyor.
Sağlık okuryazarlığı az olanlar daha sık hasta oluyor, daha sık acil servise baş vuruyor ve hastaneye yatıyor, daha erken ölüyorlar. Kronik ve uzun süren hastalıkların sıklığı ve ağırlığı okuryazarlık azaldıkça yükseliyor. Az okuryazar olanlarda tedaviyi zamansız sonlandırmaya ve düzenli ilaç almamaya daha sık rastlanıyor. Bu gruptakiler koruyucu sağlık hizmetlerinden de daha az yararlanıyor. Kendi sağlıkları için yaptıkları da yetersiz.
Cehaletle yoksulluk el ele
Yapılan araştırmaların hemen hepsinde sağlık okuryazarlığının az olduğu insanların özellikleri birbirlerine çok benziyor. Yaş ilerledikçe, yoksulluk ve eğitimsizlik arttıkça sağlık okuryazarlığı azalıyor. Kültür ve değerleri, aile dinamikleri de okuryazarlığı etkiliyor.
Türkiye’de sağlık okuryazarlığı
Sağlık okuryazarlığının azlığı ülkemizde de önemli bir sorun. Aralık 2014’te yayınlanan Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Araştırması, bu konuda değerli veriler sunan geniş çaplı bir çalışma. Bu çalışma Sağlık-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde Hacettepe Üniversitesi bilim insanları tarafından gerçekleştirilmiş.
İç hastalıkları ve halk sağlığı hekimlerinden, istatistik, sağlık yönetim ve strateji alanlarındaki uzmanlardan oluşan araştırma ve yazarlar ekibinin yanı sıra bir çok araştırmacı ve anketör de bu çalışmaya katkıda bulunmuş.
Türkiye’de erişkin nüfusun sağlık okuryazarlığı düzeyi ile yeterli ve mükemmel sağlık okuryazarlığı sıklığının belirlenmesini amaçlayan bu saha araştırması 12 bölgedeki 23 ilde gerçekleştirilmiş. Yaklaşık 5 bin kişi, yukarıda sözünü ettiğim Avrupa çalışmasında da kullanılmış olan bir anket ile sorgulanmış. Ankettekilerden elde edilen veriler, gerçeği yansıttığı daha önceden saptanmış, sağlık okuryazarlık endeksi ve başka ölçütler kullanılarak değerlendirilmiş.
Çoğumuz sınıfı geçemedik
Araştırmanın sonuçları Türkiye toplumunun sadece 3’te 1’inin yeterli veya mükemmel okuryazarlık düzeyine sahip olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle her 3 yetişkin yurttaşımızdan 2’si sağlık okuryazarlığı dersinden sınıfta kalmıştır.
Ankete verilen cevaplar, sağlık okuryazarlığı düzeyinin Orta ve Doğu Anadolu bölgesinde en düşük, Ege bölgesinde en yüksek olduğunu gösteriyor. Bölgesel farklılıkların yanı sıra kişisel özelliklerin de sağlık okuryazarlığı düzeyinde belirleyici olduğu anlaşılıyor. Yaş arttıkça ve eğitim düzeyi düştükçe sağlık okur yazarlığı azalıyor. Ne yazık ki kadınlar erkeklereden geride. Şaşırtıcı değil ama üzücü bir saptama.
Ne yapmalı?
Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Araştırması’nı yazanlar kitap halinde yayınladınları çalışmalarında sadece durum saptaması yapmıyorlar, pek parlak olmayan notumuzu toplum olarak yükseltebilmemiz için bir dizi öneri sunuyorlar. Bunların bir bölümü tüm dünyada üstünde durulan, hayata geçirilmesi için çaba sarf edilen öneriler. Ama bazıları var ki Türkiye açısından özel bir öneme sahip. Hepsi birer ayrı yazı konusu olabilecek bu önerilerden bir kaçına kısaca değinmek istiyorum.
- “Herkesin güvenilir, anlaşılabilir bilgiye ulaşma ve sağlık okur yazarlık duzeyini iyileştirme fırsatı olmalıdır.”
Tüm yurttaşlarımızın sağlıkları hakkında bilgi sahibi olup kararlara katılabilmelerini sağlayacak kişisel ve toplumsal değişime ihtiyacımız var.
- “Sağlık okuryazarlığı kazandırılması için kişinin sağlık hizmeti aldığı her alan çok kıymetlidir ve özellikle her doktor-hasta etkileşimi bir fırsattır. Sağlık çalışanlarına serbestçe ve rahatça soru sorabilme fırsatı olmalıdır.”
Üstünde tez yazılabilecek bu önerinin hayata geçirilebilmesi için var olması gereken ortam ne yazık ki ülkemizde eksik. Doktorun bilgi verecek zamanın olması, bu konuda eğitilmesi, işinde mutlu olması, güvenliğinden kaygı duymaması, hastanın da soru sormayı teşvik eden bir iklimde yetişmiş olması bu ortamın başta gelen özellikleri.
- “Doktorun hastasına uygun şartlarda yeterli zaman ayırabilmesi ve kaliteli hizmet sunabilmesi için ‘hastabaşı’ ödemeye dayalı niceliksel bir performans sisteminden ‘kaliteye’ dayalı niteliksel bir ödeme sistemine geçilmelidir.”
Şüphesiz ki, ‘hastabaşı’ ödemeye dayalı sistem doktoru bir yönde gitmeye teşvik ederken zamanını ‘değerli olmayan’ bilgilendirme faaliyetine ayırmasını beklemek gerçekçi olmaz.
- “Sağlık ve bilim, temel eğitimin (12 yıllık) bir parçası olmalıdır.”
Sağlık okuryazarlığını bilim okuryazarlığından ayrı düşünmek mümkün değil. Eğitimin temel bilimsel metod ve kavramları içselleştirmeye, rahatça soru sormaya ve araştırmaya yöneltmediği kişilerin okuryazarlığını sonradan arttırmanın imkânsız olmasa da çok zor olduğunu gösteren birçok kanıt var.
Son söz: Her kişinin kendi sağlık bilgilerini edinmesi, anlaması ve bu bilgileri kullanabilmesi en doğal hakkıdır.