Penisilinin bulunuşu tıpta yepyeni bir çığır açtı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında ard arda geliştirilen antibiyotikler insanoğlunun on binlerce yıldır baş düşmanı olan bulaşıcı hastalıklarının bir çoğuna çare oldu. Hemen hemen her yeni buluşta olduğu gibi, çok geçmeden antibiyotiklerin yararlarının yanı sıra bir de karanlık yüzlerinin olduğu anlaşıldı. Bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Hülya Hanım kalça ameliyatı olmak için hastaneye yatırılmıştı. Bir kaç gündür öksürüğü olduğunu duyan doktor ameliyatı erteleyip antibiyotik tedavisine başladı. Bir süre sonra şiddetli bir ishal ve karın ağrısı ortaya çıktı. Yapılan incelemeler bir sonuç vermeyince, tahlil için laboratuvara dışkı örneği gönderildi. Teşhis, latince adı “Clostridium Difficile” olan bir mikrobun yol açtığı ciddi bir bağırsak enfeksiyonuydu.
Antibiyotik hasta edebilir
Hemen bu mikrop üzerinde etkili olan yeni bir antibiyotik verilmeye başlandı. Tedavi etkili oldu. Ama ilaç kesildikten sonra hastalık tekrarladı. Yeniden antibiyotik verildi. Hasta iyileşti ama, ilaç kesildikten sonra ishal ve karın ağrısı yeniden ortaya çıktı. Bu iyileşme, nüksetme döngüsü bir iki kere daha oldu. Hülya Hanım kalçasını unuttu, ishal ve karın ağrısı dünyasını karartmıştı.
Hülya Hanım’ın başına gelenlerin sebebi öksürük şikâyeti için uygulanan tedavi. Verilen antibiyotik sadece hedef alınan solunum yolu enfeksiyonunu yapanlara değil, vücudun her yanındaki birçok mikropa öldürücü etki yapar. Bağırsaklarımızda bize dost olan, sindirimimize yardım eden trilyonlarca mikrop antibiyotiğin etkisiyle ölünce, zararlı ve azgın mikroplara fırsat çıkar.
Küçük ama tehlikelidir
İşte, kısaca ‘C diff’ denilen mikrop böyle bir canavardır. Meydanı boş bulunca ishal, karın ağrısı, bazen kolit yapan, yaşlı ve zayıf insanlarda ölüme yol açabilen, küçük ama çok tehlikeli bir yaratıktır. Üstelik bir kere bağırsağa girdi mi kökünü kazımak her zaman kolay olmaz.
Dost mikroplar düşmanı kovar
1- Bağırsağımızdaki çeşit çeşit mikroplar sindirimimize yardım eder. Aynı zamanda kötü mikropların çoğalıp hastalık yapmasına izin vermezler.
2- Her hangi bir nedenle alınan antibiyotikler eğer bu dost mikropları öldürürlerse meydan boş kalır.
3- Eğer kötü mikroplar bağırsağa girecek olursa kolayca çoğalıp enfeksiyona yol açar. Çoğu zaman ilaçla tedavi mümkündür. Ama tam başarı sağlanmadığı, hastalığın tekrar etmesi ender değildir.
4- Dışkı nakli, bağırsakta dost mikrop nüfusunu ikame ederek hastalık yapıcı mikropların yenilmesini sağlar.
Ellerindeki güçlü antibiyotiklerin kalıcı bir çare olmadığını gören hekimler, bir süredir alışılmadık bir tedavi yöntemi uyguluyorlar. İlk bakışta “İğrenç, hiç öyle şey olur mu!” dedirtecek bu yöntemin adı: Dışkı nakli.
Sağlıklı bir insandan alınan dışkının bağırsak enfeksiyonu olan hastanın bağırsağına nakledilmesi. Gerçekte yeni bir tedavi şekli değil. Uzun yıllardır veteriner hekimler tarafından kullanılıyor. İnsanlarda ilk kez 1950’lerde denenmiş. Başarı da sağlanmış. Ama, düşüncesinin bile itici bulunması nedeniyle yaygın kabul görmemiş.
Birkaç günde tedavi
Yıllar geçtikçe antibiyotiklerin gücü arttı ama aynı zamanda ‘C Diff’ gibi fırsatçı mikroplar da palazlandı. Daha inatçı ve tehlikeli olan bağırsak enfeksiyonları sıklaştı. 10-15 yıl öncesine göre görülme sıklığı 3-4 kat arttı. Özellikle, hastanede yatan, yaşlı ve zayıf hastalarda ölümcül olabilen bu dert karşısında çaresiz kalan doktorlar son çare olarak dışkı nakline baş vurdular. Aylardır, hatta yıllardır ishal ve karın ağrısından muzdarip olan hastaların bir kaç gün içinde iyileşmeleri şaşkınlıkla karışık bir sevinç yarattı. Kısa süre önce ünlü New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir karşılaştırmalı araştırma dışkı naklinin bir anlamda dünya sahnesine çıkmasına yol açtı.
Dışkı nakli yapılan gruptaki 16 hastanın 13’ü bir nakilden 2’si ikinci nakilden sonra şifa buldu. Başarı yüzde 94. Buna karşılık ilaçla tedavi edilen 2 gruptaki 26 hastadan sadece 7’si yani yüzde 27’si iyileşti.
Yüzde 90 iyileştiriyor
Hollandalı ve Finlandiyalı bilim insanları eldeki en etkili tedavilere rağmen enfeksiyonu tekrarlayan 120 hastayı rastgele 3 gruba ayırarak bir araştırma yapmayı planladı. Birinci gruba ‘C Diff’ mikrobuna karşı en etkili olan antibiyotik verildi, ikinci gruba aynı antibiyotik ve kalın bağırsak temizliği uygulandı, üçüncü gruba ise kalın bağırsak temizliğinden sonra dışkı nakli yapıldı.
Araştırmadaki hastaların güvenliğinden sorumlu olan bağımsız denetleme komitesi henüz planlanan 120 hastanın üçte biri katılmışken, çalışmayı durdurma kararı verdi.
Çünkü, dışkı nakli tedavisinin etkili olduğunu gösterir veriler vardı. Antibiyotik verilen birinci ve ikinci grupta 3- 4 hastadan biri iyileşirken, dışkı nakli yapılan 10 hastadan dokuzu iyileşmişti. Komite üyeleri bu veriler ışığında araştırmaya devam etmenin etik olmayacağı sonucuna vardı.
Hasta kişiye nakledilecek dışkı çözeltisi, ya kalın bağırsak muayenesinde kullanılan kolonoskopi aletiyle ya da burundan sokulup ince bağırsağa yerleştirilen bir boruyla verilir.
DIŞKI NAKLİ NASIL YAPILIYOR?
Yakın zaman kadar, alıştığımız ilaç ve tedavi yöntemlerinin aksine, dışkı nakli tek tük doktor tarafından uygulandığı için standart bir yöntemi yok. Sağlıklı bir kişiden alınan dışkı bir miktar serumla karıştırılıp elde edilen çözelti hastanın bağırsağına veriliyor.
Çözelti, ya kolonoskopi ile makattan girilerek kalın bağırsağın içine verilir. Ya da, burundan sokularak mideden geçirilip ince bağırsağa yerleştirilen ince bir boru aracılığıyla aktarılır. Özel yapılmış jelatin kapsül içerisinde hap yutturur gibi verilmesini tavsiye eden uzmanlar da var.
Kimi doktor dışkının kan bağı olan akrabalardan, kimisi hastayla yaşamı yakın olan bir kişiden, bazıları da her hangi birisinden alınabileceğini söylüyor. Toplanan dışkının ne zaman kullanılacağında da bir anlaşma yok. Altı saat içinde kullanılmazsa mikroplar ölür, işe yaramaz diyen de var, dondurduktan sonra bir kaç gün sonra da kullanılabilir diyen de.
Çare olabilir mi?
Dışkı nakli başka bağırsak hastalıkları başta olmak üzere birçok tedavisi zor veya imkânsız olan hastalığa çare olur mu diye araştırılıyor. Bunlardan biri de şişmanlık.
Bağırsaklarımızda hangi mikropların olduğu, bulaşıcı hastalıkların ötesinde bir öneme sahip. Son 2 yılda, ABD’de Cleveland Clinic Tıp Okulu’ndan bilim insanlarının büyük yankı yapan araştırmaları çok et yiyenlerin bağırsaklarında, bitkiden yoğun beslenenlere göre farklı mikropların olduğunu ve bunların kalp damar hastalıkları oluşumuna katkıda bulunduğunu gösterdi.
Eylül başında en saygın bilim dergilerinden olan Science’da yayınlanan bir araştırmada, ABD’deki Washington Üniversitesi bilim insanları “Acaba bağırsaktaki mikrop nüfusuyla oynayarak şişmanlığa çare bulabilir miyiz?” sorusuna cevap aradı.
Şişmanlığın çaresi
Bir grup özel yetiştirilmiş, bağırsağında hiç mikrop olmayan fareler denek olarak kullanıldı. Biri şişman biri normal kiloda olan 4 ikiz çift kadından alınan dışkı örnekleri farelere nakledildi. Kadınlar tek yumurta ikizi oldukları için, genetik olarak biri diğerinin tıpkısıydı. Böylece genetik özellikler deneyde bir etken olmaktan çıkarıldı.
Farelerden şişman ikizin dışkısını alanlar şişmanlarken, zayıf ikizinkini alanlar kilo almadılar. Bu bulgu bağırsak mikrop nüfusunu etkileyerek şişmanlık ve onun yol açtığı diyabet gibi birçok derdin önlenebileceğini düşündürüyor. Ama zayıflamak için
bu şaşırtıcı yönteme başvurmak için çok erken. Daha çok yol alınması gerekiyor.
SON SÖZ:
Dışkı nakli araştırmaları tedavisi zor hastalıkların önünde yepyeni ufuklar açmasının yanı sıra, bize bilimin temel taşlarından birini hatırlatıyor. Önyargısız olmayı, bir hipotezi denemeden sınamadan reddetmemeyi, bilimde tabulara, peşin hükme yer olmadığını, kısacası açık fikirliliği ve bilimsel metodun olmazsa olmazlığını gösteriyor.