Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Eskiden insanların daha sağlıklı olduğunu iddia eden, modern tıbbın sunduğu teşhis ve tedavi imkânlarından yakınanların dile getirdiği şikâyetler acaba çağdaş tıbbın sunduğu yeniliklerden mi, yoksa sağlık sisteminin sorunlarından mı kaynaklanıyor

Geçen 2 haftada yazdığım yoga ve yeni bilimsel araştırma yöntemleriyle ilgilili yazılardan sonra okurlardan bazı ilginç elektronik postalar aldım. Bunlardan birinde okur modern tıbbın birçok sorunun kaynağı olduğunu yazmış.

Geleneksel tıbbın insanların sağlığı için daha yararlı olduğunu, dedelerimizin ve büyükannelerimizin daha sağlıklı olduğunu, eskiden ne kalp hastalıklarının ne kanserin bu kadar sık görülmediğini öne sürüyor.

Haberin Devamı

Başka bir okur, “6 bin yıllık yoganın sağlığa yararlı özelliklerinden söz ediyorsunuz” deyip ama bitkisel ürünlerin de yoga gibi etkin tedavi edici nitelikleri olduğunu belirtiyor.

Okuyucu, modern tıbbın sunduğu kimyasal ilaçların birçoğunun hasta edici özellikleri de olduğu ve bunların göz ardı edildiğinden, bugün kullanılan birçok tanı yönteminin olmayan hastalıkları üretmek için kullanıldığından söz ediyor.

Yıllar içinde sadece birkaç okurdan değil, çeşitli çevrelerden duyduğum bu ve benzeri şikâyetler üstünde durmakta yarar var. Acaba sorun modern tıp mı, yoksa zaman zaman sağlık hizmetlerinin uygulanmasındaki hatalar mı?

Eskiden insanlar daha sağlıklı mıydı?
Modern tıp suçlu mu
Sıkça tekrar edilen, eskiden kalp krizi ve kansere bugünkü kadar sık rastlanmadığı, insanların o zamanlar daha sağlıklı olduğu sözünün ilk bölümü doğru olsa da ikinci bölümü gerçeklerle bağdaşmıyor.
Kalp damar hastalıkları ve kanser için en başta gelen risk faktörü yaştır. İnsanoğlu yaşlandıkça bu kronik hastalıklar giderek daha sık görülür. 150 yıl öncesine göre beklenen ömrün neredeyse iki katına çıktığı dünyamızda bu hastalıklara eskiye göre çok daha sık rastlandığı doğrudur.
Yaşın ötesinde, modernitenin hayatımıza soktuğu motorlu araçların, kentleşmenin, sigaranın, besin üretiminin endüstrileşmesinin ve daha birçok unsurun da kronik hastalıkların oluşumunu kolaylaştırdığı bir gerçektir.
İnsanların daha sağlıklı olduğu sözüne gelince eldeki tüm kanıtlar bu iddanın tersinin doğru olduğunu düşündürüyor. İki yüzyıl öncesine kadar bebek ve çocuk ölümlerinin sıklığı, doğumda ölen kadınların sayısının çok yüksek olması, bulaşıcı hastalıkların yarattığı kırımlar, açlık, kötü beslenme, hiç bitmeyen savaşlar çoğu insanın ileri yaşlara ulaşmasına imkân vermiyordu. Elde çok kesin rakamlar olmasa da yirminci yüzyıla kadar beklenen ömür şimdikinin ancak yarısı kadardı. Osmanlı’da da durum farklı değildi.
Hastalıklar artsa da ölümler azaldı
Modern tıp suçlu mu
İki ünlü Amerikan kardiyoloğunun çizdiği bu grafikte, yıllar içinde kalp damar hastalıklarından ölümlerdeki azalma ve bu iyiye gidişe katkıda bulunan modern tıptaki gelişmeler görülüyor. (Kaynak: New England Journal of Medicine 2012 )
İnsan sağlığına tarihi perspektifden baktığımızda dikkat çeken bir başka nokta da hasta olan insanların 19’uncu yüzyıldan itibaren gerçek anlamda tedavi edilebildikleri. Bu devrimi modern tıbba borçluyuz.
Eski dönemlere göre damar sertliğine bağlı kalp damar hastalıklarının çok daha sık görüldüğü doğru. Bu artışa karşı harakete geçen modern tıbbın ölümleri ciddi ölçüde azalttığı da bir gerçek. 1960’larda kalp krizi geçiren her 100 kişiden 30’u hastaneden çıkamadan ölüyordu.
Bugün bu oran yüzde 3 civarında. Hastaneye ulaşılmadan kaybedilen hayatlarda da azalma var. Ölümlerin azalması kalp damar hastalığı olan insan sayısını arttırdı. İnsan yaşamı uzadıkça bu sayı daha da artacak.
Kalp hastalıklarından ölümlerin azalmasında en büyük pay koruyucu tedavilerin. Tansiyon ilaçlarının, kolesterol düşürücü statinlerin kalp damar hastalarında ve riski yüksek olanlarda yaygın olarak kullanılması, sigara içenlerin azalması ABD’de ve gelişmiş ülkelerde kalp krizlerini azaltarak ölüm oranını düşürdü.
1960 ve 70’lerde yoğun bakım ünitelerinin yaygınlaşması, kalp yetersizliği tedavisindeki ilerlemeler, daha sonraları kalp krizi geçiren ve ona yakın durumda olan hastalarda baypas ameliyatı ve stentlerle yapılan tedaviler bu hastaların ömrünü daha da uzattı.
Modern tıp suçlu mu
İnsan ömrü uzadı!
Taş devrinde insanların kaç yaşına kadar yaşadıkları hakkında elimizde çok az bilgi var. Antropolojik araştırmalar ortalama ömrün 25 - 30 yıl civarında olduğunu düşündürüyor. Tabii ki bu insanların 30 yıldan fazla yaşamadığı anlamına gelmiyor. Bebek ve çocuk ölümleri hariç tutulacak olursa o devirde bile beklenen ömrün 40’lı yaşlara uzandığı tahmin ediliyor.
Beklenen ömür süresinde binlerce yıl boyunca önemli bir değişiklik olduğunu gösteren bir veri yok.
19’uncu yüzyıldan başlayarak, özellikle endüstri devriminin yaşandığı ülkelerde bebek ve çocuk ölümlerin azalmasıyla beklenen ömür uzamaya başladı. Yirminci yüzyılda toplum hayatında hijyene verilen önemin artması süreyi daha da uzattı. Son 60 - 70 yılda bulaşıcı hastalıklarla mücadele, gelişen koruyucu tıp, tıbbi ve cerrahi tedavilerdeki ilerlemeler gelişmiş bazı ülkelerde beklenen ömrü 80’nin üzerine çıkardı.
Modern tıp yeni hastalık yaratıyor mu?
Modern tıbbın var olmayan hastalıklar yarattığını, insanların boş yere çeşitli tedaviler uygulandığını söyleyenlerin dile getirdikleri gözlemlerde gerçeklik payı olduğuna katılıyorum. Ama sorun modern tıbbın sunduğu imkânların kötü olması mı, yoksa bu imkanları yanlış kullanmak mı? Yine kalp hastalıklarından bir örnek vererek soruya cevap vermeye çalışlayım.
Bilgisayarlı tomografi (BT) denilen görüntüleme yöntemi vücuttaki herhangi bir organın sanal olarak kesitler halinde incelenmesini sağlar. Daha da ötesi, 3 boyutlu olarak her yönden görün tülenmesine de imkân verir. Son 20 yıldaki teknik gelişmeler kalbi besleyen 3 mm çapındaki damarların bile incelenebilmesini sağladı. Kansız anjiyo veya sanal anjiyo denilen bu yöntem yerinde kullanıldığı zaman çok yararlı olur. Ama gereksiz yere yapıldığında yarar yerine zarar verebilir.
Hiç bir şikâyeti olmayan bir kişide tarama amacıyla çekilen kalp tomografisinde damarlarda darlık bulunması kendi başına anjiyo yapılmasına bir neden oluşturmaz. Ne yazık ki birçok merkezde kişinin şikâyeti olmamasına, BT resimlerinde görülen darlığın kan akımına engel oluşturduğuna dair bir kanıt bulunmamasına rağmen hastaya ciddi darlıklar var mutlaka incelenmesi gerekir diyerek klasik anjiyo çekilir. Bu aşamadan sonra birçok kişi, gerekse de gerekmese de ya stent takılmak ya da baypas ameliyatı olmak üzere kendini hastanede bulur.
Bu uygulama insanların hizmetine BT görüntülemesini sunan modern tıbbın kötü olduğunu göstermiyor. Eleştirilmesi gereken teknolojinin kullanım tarzı. Yanlış kullanımın nedenlerinin ne olduğunu araştırmalıyız. Bir çok teşhis ve tedavi yönteminin gereksiz kullanılmasının altında bu yaklaşımı teşvik eden sağlık sistemi yatıyor. Üstünde durup düzeltmeye çalışmamız gereken konu modern tıbbın sunduğu imkânlar değil bunları nasıl kullandığımız.
Kimyasal değil doğal ilaç
Modern tıptan şikâyet edenlerin üstünde durdukları başka bir konu birçok hastalığın doğal yöntemle ve bitkisel ürünle iyileştirilebileceği iddiası. Tedavi edici özelliği olan ürünlerin kaynağı ne olursa olsun insanoğlunun hizmetine sunulması gerektiği fikrine katılıyorum. Yeter ki yararlı oldukları bilimsel metotlar kullanılarak kanıtlanmış olsun. Bu kural sadece bitkisel ürünler için değil tüm destek hapları, alternatif tıp yöntemleri için de geçerli.
Bir grup hastaya bitkisel ürün verdikten sonra şikâyetlerinin geçtiğini söylemek bir şey ifade etmez. Herhangi bir tedavinin işe yaradığının kanıtlanabilmesi için mutlaka karşılaştırmalı araştırmalarda başarılı olduğu gösterilmelidir. Bugün kalp hastalıklarının, kanserin, diyabetin, yüksek tansiyonun tedavisinde, etkinliği karşılaştırmalı araştırmalarda kanıtlanmış olan doğal bitkisel ürün, destek hapı, ve vitamin sayısı çok azdır. Bu konuda yapılmış çok az araştırma vardır.
Son söz: Modern tıbbı suçlamadan önce, etkin olduğu ve kabul edilemez yan etkileri olmadığı bilimsel olarak kanıtlanmış tedavi yöntemlerini göz ardı ettiği gösterilmelidir. Kanıtsız tedavileri sahiplenmesi beklenmemelidir.