Hayvanların özellikle de köpeklerin, kanserleri teşhis etmede özel bir yetenekleri olduğunu düşündüren bilimsel kanıtlar var. Kanser hücrelerinden çıkan, bizim algılayamadığımız ama köpeklerin tanıdığı kokular yeni teşhis yöntemleri için umut veriyor...
Geçen hafta, yaşadığı bakımevinde ölmek üzere olan yaşlıları hata yapmadan bilen ‘Oscar’ adlı kediden ve sahibinin cilt kanserini teşhis eden köpekten söz etmiştim. Yazımın sonunda, bu ilgi çekici hikâyelere bilimsel bir şüphecilikle yaklaşılması gerektiğini, tek bir vakaya bakarak sonuca ulaşmaya çalışmanın çoğu zaman yanıltıcı olduğunu vurgulamıştım. Bu konuyu biraz inceleyince hayvanların insanlardaki bazı hastalıkları, özellikle de kanseri teşhis etmede özel bir yetenekleri olduğunu düşündüren bilimsel kanıtlar olduğunu gördüm.
Basit teste ihtiyaç var
ABD’deki bilim insanları özel olarak eğittikleri köpeklerin yardımıyla yumurtalık kanserini erken dönemde teşhis edecek bir yöntem geliştiriyor. ‘Elektronik burun’ adlı cihazla, kanserli hücrelerden çıkan kokuları saptayarak hemen tedaviye geçilmek isteniyor. Aynı çaba meme, mesane, kalın bağırsak ve akciğer kanserlerinin teşhisi için de sürdürülüyor. Bu alanda epeyce yol kat edildiyse de henüz kokuyu kullanarak yapılan yaygın kulanımlı bir tarama yöntemi yok.
Henüz iyi bir tarama yöntemi olmayan kanserlerden biri olan yumurtalık kanseri belirti verdiğinde, genellikle hastalık çok ilerlemiş bir evrede oluyor. Bugün elde olan yöntemlerle yedi kanserli kadından ancak birine erken teşhis konulup etkin bir tedavi uygulanabiliyor. Bu nedenle basit, ucuz ve yaygın olarak uygulanabilecek bir teste ihtiyaç var.
Özel eğitimliler
Hassas burunlu köpekler bu konuda da yardıma koşuyor. ABD’deki Pensilvanya Üniversitesi’nde birçok bilim dalından uzmanlar bir araya gelerek özel olarak eğittikleri köpeklerin yardımıyla yumurtalık kanserini erken dönemde ortaya çıkaracak bir yöntem geliştirmeye çalışıyorlar. Elektronik burun denilebilecek bir cihazla kanserli hücrelerden çıkan kokuları saptayıp erken tanıya ulaşabilmeyi umuyorlar.
ABD’nin California eyaletinde bir araştırma grubu ise soluduğumuzda akciğerlerimizden çıkan havadaki kokulardan teşhis koymaya çalışıyor. Onlar da özel eğitilmiş köpekleri kullanıyor. Soluk örneklerini koklayan köpeklerin kanserli hastadan alınan havayı yüzde 99 oranında doğru olarak saptadığını bildiren arştırmacılar bulgularının çok işe yarayacak bir teşhis yönteminin ilk adımı olduğunu söylüyorlar.
Bir nefesle hastalık teşhis edilir mi?
Her nefes aldığımızda havadan oksijen alıyor, nefes verdiğimizde ise karbondioksit atıyoruz. Nefesimizde karbon dioksitin yanı sıra binden fazla irili ufaklı kimyasal madde bulunuyor. Bu maddelerin saptanması, parmak izi alınması gibi kişiye ait birçok özelliği ortaya çıkarıyor.
Burunlar çok hassas
Nefes testi denilen laboratuvar yöntemiyle birçok sağlık sorununun teşhis edilmesi söz konusu. Araştırmaların ilk sonuçları, damar sertliğinden sindirim sistemi sorunlarına, Alzheimer hastalığından bir türlü iyileşmeyen astıma kadar birçok hastalığın teşhisi için ümit verici nitelikte. En önemli çalışmalar akciğer kanserini erken dönemde teşhis etmeye odaklanmış durumda. Eğer bu başarılacak olursa günümüzde tedavisi zor olan hastalıklardan birine karşı önemli bir zafer kazanmış olacağız.
Hekim muayenesi
Hastalıkların teşhisinde kokunun kullanılması yeni değil. Hipokrat’ın zamanından beri hekimler hastalarını muayene ederken kulaklarının, gözlerinin ve ellerinin yanı sıra burunlarını da kullanıyorlardı.
Eski hocalarımız komadaki bir hastanın derdinin şeker hastalığı olduğunu etrafa yayılan aseton kokusundan anladıklarını söylerdi.
Ender görülen bir sindirim sistemi hastalığında hastanın nefesinin balıkçı dükkânı gibi koktuğu bilinir. Ne yazık ki nefesimizle çıkan binlerce kokunun çok azını hissedebiliyoruz. Köpeklerin teşhis koymadaki becerisi bu kokuların bir çoğunu duyup ayırd edebilmelerinden kaynaklanıyor.
200 milyon anten!
Uzmanlar köpeklerin koku alma duyusunun insanlara göre en az bin kat daha güçlü olduğunu söylüyor. İnsan burnunda koku almak için 5 milyon anten var. Oysa köpeklerde bu sayı 200 milyondan fazla. Üstelik, köpeklerin beynindeki koku merkezi insanlarınkinden daha büyük...
Köpekler ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar yaygın taramalarda kullanılmaları pratik olarak mümkün değil. Buna karşılık köpek burnunu örnek alınarak yapılacak bir cihaz, teşhisi zor hastalıkların erken dönemde basit ve ucuz olarak teşhis edilmesini sağlayabilir.
Sağlıklı bir kişiden alınan idrarı koklayan köpek yürüyüp öteki kavanozu koklamak üzere eğitilmiş.Köpek, kokladığı idrarda prostat kanserine ait bir iz olduğunu hissederse oturup eğiticisini beklemeyi öğrenmiş.
Hangisi kanser
Son 20 yılda yapılan gözlemler ve yürütülen araştırmalar köpeklerin prostat kanseri olan kişilerin idrarlarını koklayarak teşhis koyabileceğini ortaya koyuyor. 2010 yılında ‘European Urology’ adlı tıp dergisinde yayınlanan bir bilimsel çalışmada, Paris Üniversitesi bilim insanlarının sunduğu veriler oldukça inandırıcı.
Kodlayarak gizleme
Prostat kanseri olduğu biyopsiyle kanıtlanmış 33 kişinin idrarını inceleyen araştırmacılar, karşılaştırma yapabilmek için bir de kontrol grubu oluşturmaları gerektiğini biliyorlardı. Bunun için kanser şüphesiyle ‘prostat biyopsi’ yapılmış ama kanser olmadığı anlaşılmış 33 kişiyi de çalışmaya dahil ettiler.
Araştırmanın ileriki bölümlerine katılmayacak olan görevliler, idrarların toplandığı kavanozların üstüne kime ait olduğunun bilinemeyeceği bir kodlama yaptılar. Böylece, deneyi yapacak kişileri bilimsel dilde, ‘kör’ denilen duruma getirdiler.
Kokusundan anlıyor
Köpeğin kanserli kişiden geldiğini işaret ettiği 100 kavanozdan 91’i gerçekten prostat kanseri olan hastalara aitti. (solda)
100 kavanozdan sadece ikisi kanserli kişiye aitti. Yalancı negatif oranı da yüze ikiydi. (sağda)
Beş kavanoza kanser olmayan kişilerin idrarını, bir kavanoza da kanserli bir kişiden alınmış idrarı koyup köpeğin koklayıp karar vereceği bir test hazırlandı. Özel olarak eğitilmiş köpek, altı kavanozdan oluşan idrar örneklerini kokladı.
Köpek 33 kanserliden 30’unu doğru teşhis etti. Başka bir deyişle yüzde 91 oranında duyarlılık gösterdi. Teşhis etmekteki başarısı kadar, kanser olmadığını saptamakta da başarılıydı. Köpeğin kokladığı toplam 198 idrar örneğinden 165’i sağlıklı insanlardan alınmıştı. Bunlardan sadece 3 tanesinin kanserli olduğunu düşündü. Bilimsel deyimle “testte yalancı pozitif sonuç yüzde 2’den az.
Yüzde 98 başarı
Bu yıl mayıs ayında yapılan Amerikan Üroloji Derneği toplantısında çalışmalarını sunan İtalyan araştırmacılar Fransız meslektaşlarının gözlemlerini destekledi. İki köpeğin kullanıldığı araştırmada, yarısı prostat kanseri olan yarısı kanser olmayan yaklaşık 700 kişiden alınan idrar örnekleri incelendi. Köpeklerin ikisi de kanserli idrar örneğini bulmakta yüzde 98 oranında başarılı bulundu.
Tarama gerekli mi?
Köpeklerin teşhis koymadaki başarısı tıp çevrelerinde ilgi çektiyse de eleştirenler de yok değil. Bazı doktorlar prostat kanseri taramasında ortaya çıkarılan şüpheli olguların biyopsiyle incelendiğini, bu yöntemin zaman zaman komplikasyonlara sebep olduğunu belirtiyor.
Prostat kanseri teşhisi konulduğunda mutlaka ameliyat gerekmediğini düşünen doktorlar da var. Bu kanserin çok yavaş ilerleyen bir hastalık olduğunu ve çoğu insanı yaşam boyu etkilemediğini belirtiyorlar. “Bu nedenle yaygın taramalara kalkışmamalı” diyorlar. Öte yandan, PSA testiyle yapılan taramalarla prostat kanserinin erken yakalanıp tedavi edilmesinin büyük yarar sağladığını dile getiren birçok ürolog mevcut.
Prostat kanseri için bu tartışma sürerken birçok başka kanser türü için erken teşhisin önemine tüm uzmanlar katılıyor. Yeter ki tarama yönteminin kanserli olan ve olmayan kişileri ayırd etme kâbiliyeti yüksek olsun.