‘Europrevent’ adlı kuruluşun nisan ayında yapılan yıllık bilimsel toplantısında kalp damar hastalıklarından korunmanın yollarını araştıran çalışmalar bildirildi. Bu hafta bu bildirilerden ve onlarla ilgili bazı başka araştırmalardan söz edeceğim.
Karayollarından gelen tehlike
Modern yaşamın hayatımıza soktuğu yoğun trafiğin sağlımıza fayda sağlamadığını söylemek için İstanbul’da araba kullanmak yeter. Trafiğin tehlikesi arabaların dışındakileri de etkiliyor. Alman bilim insanları, trafiğin yoğun olduğu yollara yakın bölgelerde oturanların da risk altında olup olmadığını araştırdı. Havadaki kirlilik miktarını, kirliliği yapan parçacıkların boyutlarını ve miktarını, evlere ulaşan trafik gürültüsünün şiddetini ölçtüler.
Çalışmanın başlangıcında ve sonunda denekler bilgisayarlı tomografiyle görüntülendi. Ana atardamar aortun duvarındaki damar sertliği ölçüldü. Hava kirliliği, özellikle araba egzozlarından çıkan minnacık parçaların oluşturduğu kirlilik arttıkça damar sertliğinin de ilerlediği görüldü. Trafik gürültüsü, özellikle gece devam eden uğultunun da damarları olumsuz etkilediği saptandı.
Gürültüyü izole etmek
Bu bulgular bize kalp damar hastalıklarına karşı verilecek toplumsal savaşın pek aklımıza gelmeyen bir boyutunu hatırlatıyor. Trafiğin yoğun olduğu büyük yollardan kaynaklanan gürültü ve hava kirliliğinin ciddiye alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Çözüm için egzoz borularından atmosfere salınan zararlı parçacıkların en aza indirilmesi ve araç gürültülerinin azaltılması gerekir. Aynı zamanda, insanların kirlilikten ve gürültüden etkilenmesinin en aza indirilmesi için çalışılmalıdır. Yerleşim alanlarıyla kara yolları arasına mesafe koymanın yanı sıra, yolların çevresine gürültüyü azaltan engeller koymak, evleri hava kirliliği ve gürültüye karşı izole etmek atılabilecek ilk adımlardır.
Alkolün fazlası zarar veriyor
İtalya’nın Padova Üniversitesi’nde, yapılan araştırmada çok miktarda alkol almanın diyabet oluşumuna katkısı olup olmadığı incelendi. Tansiyonu hafif derecede yüksek olan yaklaşık 1200 genç ve orta yaşlı kişi altı yıl süreyle izlendi, kan basınçları, kan şekeri ve kolesterol düzeyleri ölçüldü. Az alkol alanlarda olumsuz bir etki görülmezken içkinin miktarı arttıkça hem tansiyonun hem de kan şekerinin yükseldiği gözlendi. İçilen miktar bir küçük rakının üç çeyreğine ulaşınca, kan şekerinin diyabet öncesi durum denilen düzeye çıkma riskinin 6 kat arttığı ortaya çıktı. Aynı zamanda tansiyonun da daha zor kontrol edilir hale geldiği saptandı.
Bir, en fazla iki kadeh alkol alanlarda kalp damar hastalıklarının daha az görüldüğünü düşündüren birçok gözlemsel çalışma var. Padova’da yapılan araştırma bize madalyonun öteki yüzünü gösteriyor. Alkollü içkilerin iki ucu keskin bıçak olduğunun unutulmamasının altını çiziyor. Yemekle beraber bir kadeh şarap içmek isteyenlere engel olmak için tıbbi bir neden yok. Lakin, içkinin dozu 1 -2 kadehin üstüne çıktığında işin rengi değişiyor. Fazla alkol, diyabet ve yüksek tansiyona yol açarak kalbe zarar vermesinin yanı sıra, atriyal fibrilasyon denen çarpıntıyı tetikleyerek ya da, kalp kasını zayıflatarak ciddi hastalıklara neden olabilir.
Ortak düşman için küresel ittifak
Başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Kalp Birliği (AHA) ve Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) olmak üzere yaklaşı 25 örgütün bir araya gelerek kurdukları ittifak, hedefine bulaşıcı olmayan hastalıkları koydu. Amaç 2025 yılında bu hastalıkların yol açtığı erken ölümleri yüzde 25 oranında azaltmak. Bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında kanser, kronik akciğer hastalıkları ve diyabet var. Ama en başta kalp damar hastalıkları geliyor. Küresel ittifak çok iddialı olan 2025’de yüzde 25 hedefine ulaşabilmek için sekiz basamak belirledi:
* Hareketsiz yaşam tarzını yüzde 10 azaltmak
* Aşırı alkol alımını yüzde 10 azaltmak
* Tuz tüketimini yüzde 30 azaltmak
* Sigara içiciliğini yüzde 30 azaltmak
* Yüksek tansiyonu yüzde 25 azaltmak
* Diyabet ve şişmanlıktaki artışı durdurmak
* İlaç ve danışmanlık masraflarının yüzde 50’sinin karşılanması
* Mutlak gerekli ilaç ve teknoloji masraflarının yüzde 80’inin karşılanması
Bu yönde çalışmaları yürütmek için tüm örgütlerin üye vereceği bir meclis oluşturulacak. Bu meclisten çıkacak komiteler dünyanın dört bir yanında faaliyet gösterecekler. Bu girişime destek veren uzmanlar, geniş katılımlı bir çaba olmaksızın bu zorlu düşmanla baş etmenin mümkün olmadığının bilincindeler.
Yapılacak çok iş var
Küresel ittifakın rakibi çok zorlu. Tek başına doktorların ve sağlık çalışanlarının çabalarıyla yenilmesi mümkün değil. Kalp damar hastalıkları salgının ne yaman bir rakip olduğunu, kısa adı PURE olan bilimsel çalışmanın sonuçlarına bakarak daha iyi anlayabiliriz.
Prof. Dr. Aytekin Oğuz’un önderliğinde bir grup Türk bilim insanının da aralarında olduğu 17 ülkeden araştırmacının yürüttüğü bu uzun soluklu çalışmada sorgulanan konulardan biri, kalp damar hastalığı geçirmiş kişilerin yaşam tarzlarını değiştirip değiştirmediğiydi. Nisan ortasında JAMA adlı saygın tıp dergisinde yayınlanan, yazarları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof.Dr. Sadi Güleç’in de bulunduğu makalelerinde, araştırmacılar kalp krizi veya inme geçirmiş 7500 kişiyi inceledi. Hastaların sağıklı bir yaşam tarzını benimseyip benimsemediklerini anlamak için sigara, hareketlilik ve beslenme durumunu göz önüne aldılar.
Destek gerek
7500 hastadan sadece 300’ünün sağıklı yaşam tarzının üç öğesini de benimsediğini gördüler. Başka bir deyişle, kalp krizi veya inme geçirmiş olan her 25 kişiden sadece birinin ömürlerini uzatacak, yeniden hastaneye yatmalarını önleyecek hayat tarzı değişiklikliklerini yapıyor.
Bu rakamlar küresel ittifakın kalkıştığı işin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Başarılı olabilmeleri için dünyanın dört bir yanından her kesimden, her sektörden insanların desteğine ihtiyaçları var. Bu konuya haftaya devam edeceğiz.
Uykusuzluğa dikkat
Az uyuduğumuz bir gecenin sabahında kendimizi yorgun ve isteksiz hissederiz. Hollanda’da yapılan bir araştırma, kalbimizin de uykusuzluktan olumsuz etkilendiğini düşündürüyor. Araştırmanın sonuçları 20 bin kişinin 10 – 15 yıl boyunca izlendiği araştırmanın sonuçları az uykunun, hele az ve kalitesiz uykunun kalp hastası olma riskini neredeyse iki kat artırdığını ortaya koydu.
Az uyumanın, zaten gece gündüz çalışmak zorunda olan kalbe nasıl olup da zarar verdiği sorusunun tek bir cevabı yok. Uykusuzluğun vücutta yarattığı rahatsızlığa karşı harekete geçen sinir sistemi ve yükselen hormon düzeyleri bir yandan, gece gündüz düzeninin aksamasının yarattığı sorunlar bir yandan, her organı olduğu gibi kalp damar sistemini de yıpratır. Bu olumsuz etkilerin yanı sıra, uykusuzluğun altında yatan nedenlerin kalp üzerine doğrudan zararlı etkileri vardır.
Örneğin, endişe ve evhamlar uykuyu bozduğu kadar kalbe de zarar verir, uyku apnesi denilen durum, derin uykunun baş düşmanıdır. Aynı zamanda yüksek tansiyona ve damar sertliğine davetiye çıkarır. Bu ve benzeri çalışmalardan doktorların hastalarının kalp damar riskini değerlendirirken, gece kaç saat uyuduklarını ve uykularının kalitesinin iyi olup olmadığını da sormaları gerektiğini öğreniyoruz.