Kalp krizi geçiren bir kişinin hayatta kalma şansı 50 yıl öncesine göre 10 kat daha fazla. Ama bu hastaneye zamanında gelenler için geçerli. Hastane öncesi ölümleri ancak şikâyetleri hafife almadan, bir an önce ambulansla hastaneye gidereke önleyebiliriz.
Fenerbahçe’nin eski golcü futbolcusu Selçuk Yula’nın zamansız ölümü spor camiasını ve futbolseverleri yasa boğdu. Büyük futbolcu Selçuk’u saygıyla anıyor, ailesine, yakınlarına ve tüm futbolseverlere baş sağlığı diliyorum. Medyada çıkan yazılara göre ünlü futbolcu bir kalp rahatsızlığı sonucunda yaşamını yitirdi. Hastalığın ortaya çıkışı, seyri ve kısa süre içinde acı sona ulaşması hepimiz için üzüntü verici olduğu kadar korkutucu da. Her şaşırtıcı olayda olduğu gibi bu trajik kayıptan da alınacak dersler var.
Şikâyetleri hafife almamalıGazete haberlerinden anlaşıldığı kadarıyla ünlü golcü 53 yaşında kalp krizinden vefat etti. Arkadaşları, acı sondan sondan saatler önce fenalık hissi ve mide bulantısından şikâyet ettiğini, “hastaneye gidelim” önerisine hem şikâyetleri hafiflediği, hem bir süre önce kontroldan geçtiği ve sağlam bulunduğu için olumsuz yanıt verdiğini anlıyoruz.
Selçuk’un rahatsızlığına karşı takındığı tavır, birçok hekimin hastalarından veya hasta yakınlarından sıkça duyduğu hikâyelere benziyor.
Kalp krizinin yarattığı sıkıntıların ciddiye alınmaması, gelip geçici bir rahatsızlık olduğunun düşünülmesi çok sık yapılan bir hatadır.
“Midem gaz yapıyor” veya “yatıp dinlenirsem geçer” denilerek hayat kurtarıcı tedavinin geciktirilmesi ve geri dönüşü olmayan sonuçları doğurabilir.
Her krizde göğüs ağrısı yokturUzun yıllar kalp krizinin hemen her zaman göğüste başlayıp sol kola vuran ağrıyla kendini gösterdiği kabul edildi. Lakin, yıllar geçtikçe anladık ki, her üç hastadan sadece birinde kalp krizi kendini bu tarz “tipik” şikâyetlerle ortaya koyuyor. Birçok kriz geçiren kişi “Göğüs ağrınız var mı?” diye sorulunca “Yok, ama...” diye cevap veriyor. Ağrı yoktur ama bir sıkıntı hissinden ya da nefes almakta güçlükten söz ederler. Bazen ağrı veya baskı hissi karında, sırtta, boyunda ya da yalnız çenede olabilir.
Hasta doktora gitmezAğrı, baskı veya sıkıntı hissi ya da nefes darlığı olmadan da kriz geçiren birçok insan vardır. Kriz kendini sebepsiz yorgunluk, bitkinlik, fenalık hissi, baygınlık, soğuk terleme, bulantı ve kusma gibi şikâyetlerden biriyle gösterebilir. Bu şikâyetleri kalp kriziyle ilintilendirmeyen hasta çoğu zaman doktora gitmez. Halbuki, bir an önce hastaneye gitmesi gerekir. Hem de, taksiyle ya da özel otomobille değil ambulansla.
Bu tavsiyenin altında yatan iki neden var. Birinci neden kalp krizini durdurup hücre ölümünü en azda tutulabilmesi için böyle bir müdahalenin yapılabileceği bir merkeze en kısa sürede ulaşmak gerektiğidir. İkinci neden ise, krizin ilk saatlerinde öldürücü bir çarpıntı ortaya çıkarsa hasta ambulansta veya hastanedeyse hayatta kalma şansının evde veya takside olduğuna göre bin kat daha fazla olmasıdır.
Kalpteki fırtınaya şok tedavisiKalp hücreleri birden bire kansız kalınca aniden darbe yemiş gibi sarsılırlar. Bu karmaşada kalbin normal atım ahengi (ritmi) fırtınaya yakalanmışcasına bozulabilir. Kalbin alt odaları çok hızlı çarpmaya başlar. Bu durumda kalp doğru dürüst kan pompalayamadığı için sonuç kısa sürede ölümdür.
Kalpteki elektrik fırtınası başladıktan sonra bir dakika geçmeden beyin kansızlığa dayanamaz, kişi bilincini kaybedip yere yıkılır. Bir kaç dakika içinde yetişilip kalp masajıyla bir miktar da olsa kan dolaşımı sağlanırsa hayatta kalma umudu vardır. Ama, kalp masajı nihai çözüm değildir. Fırtınanın durdurulması, yani öldürücü çarpıntının düzeltilmesi için en kısa zamanda elektroşok uygulamak gerekir.
Her geçen saniye yere yığılan kişinin yeniden canlandırılabilmesini zorlaştırır. İşte bu nedenle en kısa zamanda sağlık ekibinin denetimine girmek gerekir. Başka bir deyişle bir an önce kalp krizini durdurma olanağı olan bir hastaneye, taksiyle veya özel taşıtla değil, ambulansla ulaşılmalıdır.
Bir an önce tıkalı damarı açmak gerek
Kalp damarlarından biri tıkanınca beslediği bölgedeki kalp hücreleri kansız ve oksijensiz kalırlar. Açlığa çok uzun süre dayanamaz ve ölmeye başlarlar. Böylece oluşan kalp krizine tıp dilinde “miyokard enfarktüsü” veya kısaca enfarktüs denir. Kalp damarı açılıp kan akmaya başlarsa hücre ölümleri durur, tahribatın büyümesi önlenmiş olur.
Zamana karşı bir yarış
Son 30 yılda kalp krizini genişlemeden durdurmak için çok yol kat edildi. Bugün Türkiye’nin dört bir köşesindeki doktorlar, acil gelen hastanın kalp damarlardan birinin tam tıkandığını düşünürlerse zamana karşı bir yarış başlatırlar. Ya hızla anjiyo yapılıp krize neden olan tıkalı damar balonla açılır ve stent yerleştirilir ya da damarı tıkayan pıhtıyı eritecek bir ilaç verilir. Bu olanaklar yoksa, hasta hızla tam teşekküllü bir merkeze nakledilir.
Bu yöntemlerin başarılı olup kalpteki hasarı önleyebilmeleri için krizin ilk saatlerinde uygulanabilmeleri gerekir. Hastalığın ilk saati içinde müdahale edilebilirse, çok büyük tahribata yol açabilecek bir kriz bile hemen hemen hiçbir hasar olmadan atlatılabilir. Saatler geçtikçe sağlanan yarar giderek azalır. Altı saatten sonra kurtarılacak çok az hücre kalır. 12 saat geçmişse çoğu hastada damarı açmak bir yarar sağlamaz.
Çekap garanti vermiyor
Bir diğer sıkça düşülen yanılgı da, doktor kontrolünden geçip kalbi sağlıklı bulunan bir kişinin “artık bana bir şey olmaz” hissine kapılmasıdır. Kontrol için yapılan testler genelde iki alanda bilgi sağlar. Birincisi, muayene ve testlerin yapıldığı sırada bir kalp hastalığı olup olmadığını ortaya koyar. İkincisi de ileriye dönük kalp krizi geçirme ve kalp hastalığından ölüm riski hakkında fikir verir.
Kalp krizi ve ölüm riskinin hesaplanması mutlak değildir. Riskin yüksek olması krizin kapıda olduğu anlamına gelmez. Riskin düşük olması ise kriz olmayacağı garantisini vermez. Kaldı ki, risk değerlendirme yöntemlerinin hiçbiri kusursuz değildir. Her zaman hata yapma olasılığı vardır. Kısacası, “Göğsümdeki sıkıntı kalp krizi belirtisi değil, çünkü bir kaç ay önce yapılan çekapta bir şey bulunmadı” dememeli en kötü ihtimali düşünerek hastaneye gitmelidir.
Ambulans çağırılmalı
Kalp krizine neden olan damar açıldıktan sonra hasta yoğun bakım ünitesine alınıp krizinin kısa ve uzun dönemde etkilerini en aza indirecek ilaç tedavisine başlanır. Son 50 yılda gerçekleşen müthiş ilerlemeler bu zorlu düşmana karşı buyük zaferler kazanmamızı sağladı. Öyle ki, artık kalp kriziyle hastaneye yatırılan 100 hastadan sadece 3’ü hayatını kaybediyor. Oysa, 1960’larda ölüm oranı 10 kat daha yüksekti. Her yüz hastadan 30’u hastaneden çıkamıyordu.
Burada üstünde durmamız gereken çok önemli bir nokta var. Ölüm oranının yüzde 30’dan yüzde 3’e düşmesi hastaneye canlı gelen hastalar için geçerli.
Ne yazık ki, birçok kalp krizi geçiren kişi hastaneye ulaşmadan hayatını kaybediyor. Bu acı durumu daha da trajik hale getiren bir gerçek var. Eğer yere yığılan kişi bir kaç dakika içinde hayata döndürülebilirse hastanın sağlığına kavuşup yıllarca normal bir hayat sürmesi mümkündür.
Son söz: Kalp krizinde her geçen saniye bir kaç hücrenin daha öldüğü anlamına gelir. Bu yıkımı durdurmanın tek yolu ambulansla bir an önce en yakın hastaneye ulaşmaktır.