Zayıflatmaya yönelik diyetlerle, sağlıklı beslenme arasındaki makas giderek açılıyor. Sabah sucuk, öğlen döner akşam biftek yenilen, ciğer kızartma ve paça yemenin teşvik edildiği diyetlerin kısa dönemde bir kaç kilo verdirdiğini gösteren bilimsel kanıtlar var. Lakin, uzun dönemde sağlıklı ve uzun bir yaşama katkıda bulunduğunu gösteren ciddi bilimsel araştırma sayısı sıfır.
Buna karşılık, kırmızı etten zengin beslenmenin ömrümüzü kısaltabileceğini düşündürten bilimsel çalışmalar giderek çoğalıyor. Bunun yanı sıra, bitkiden yoğun dengeli beslenme tarzının genel olarak sağlıklı olduğunu, kalp ve damar hastalığı riskini azalttığını gösteren karşılaştırmalı bilimsel araştırmaların sayısı da artıyor.
Fazlası zarar!
Çok kırmızı et yiyenlerde kalp hastalıklarından ve kanserden ölümlerin arttığını gösteren bilimsel çalışmalar var. Geçen sene mart ayında yayınlanan, bu sütunlarda da üstünde durduğum, büyük bir araştırma bu ilişkiyi belirgin bir biçimde ortaya koydu. ABD’deki kamu kurumlarından, kısa adı NIH olan Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından desteklenen bu araştırmada 120 bin kişi ortalama 25 yıl izlendi.
Kalp hastalıkları artıyor
Yenilen kırmızı et miktarı arttıkça hem kalp hastalıklarından hem de kanserden ölümlerin arttığı görüldü. Araştırmadaki 120 bin kişinin, kalp hastalığı riskini artıran şişmanlık, az hareketlilik, sigara içiciliği gibi özelliklerini de göz önüne alarak veriler yeniden değerlendiğinde sonucun değişmediği saptandı.
Veriler her gün et yemenin kalp hastalıklarından ve kanserden ölümü artırdığını ortaya koydu. Bu araştırma kırmızı etten yoğun diyetin uzun dönemde sağlığımızı olumsuz etkilediğini gösteren birçok çalışmadan sadece biri. Ne ilki ne de sonuncusu.
Kırmızı et neden zararlı?
Sık kırmızı et yiyen bir kişinin bağırsağındaki etobur mikropların eti parçalayıp ortaya çıkardıkları küçücük ham maddeler, karaciğer hücrelerinde kısa adı TMAO olan moleküle dönüşür. TMAO damar sertliği oluşumunu kışkırtarak kalp krizi, inme ve damar daralmasına yol açar.
Sadece bitkiyle beslenenlerin bağırsağında etobur mikroplar aç kaldıkları için yerlerini otobur mikroplara bırakırlar. Bu kişiler arada sırada et yediklerinde, bağırsaklarında eti parçalayıp küçücük maddeleri açığa çıkaracak mikroplar olmadığı için, karaciğer TMAO imal etmek için gereken hammaddeyi bulamaz.
Yakın zamana kadar bilim insanları kırmızı etin doymuş yağlardan ve kolesterolden zengin olduğunu bu nedenle kalp damar hastalıklarını artırdığını düşünüyorlardı. Etteki demirin damar hücreleri üstündeki olumsuz etkisi diğer bir olasılık olarak öne sürülüyordu. Bu nedenler etten yoğun beslenmenin sağlıksız etkilerini bir ölçüde anlaşılır kılsa da, yukarıda sözünü ettiğim büyük kitlesel araştırmalarda ortaya çıkan çarpıcı sonuçları tümüyle açıklamaya yetmiyordu. Son yıllarda yapılan bazı bilimsel çalışmalar bu noktaya ışık tutuyor.
Bize yardımcı mikroplar
Vücudumuzda besinlerin sindirilmesine ve kana emilmeye hazır hale getirilmesine yardım eden, bin bir çeşit mikrop var. Sayıları trilyonlarla ifade ediliyor. Bunlar bizi hasta eden değil yardımcı olan mikroplar. Besinleri parçalayıp minnacık maddelerin açığa çıkmasını sağlıyorlar. Her mikrop her türlü besinle uğraşmıyor. Kimi etten gelen besinleri kimi sebzeden gelen besinleri seviyor. Gerçekte, her bir mikrop çok müşkülpesent, yiyeceğini seçmede çok seçici. Herkesin sindirim siteminde aynı mikroplar yok.
Bu nedenle bilim insanları bağırsakta parçalanıp emilen küçük maddelerin kişiden kişiye değişebileceğini düşünüyor. Son 10 yılda yapılan hayvan çalışmaları sindirim sistemindeki mikrop topluluklarının şişmanlık, insüline direnç gibi olumsuzluklarla ilgisi olabileceğini gösterdi. Cleveland Clinic’de meslektaşım Dr. Stanley Hazen, 5 yıldır sürdürdüğü, Amerikan devletinin NIH kanalıyla desteklediği araştırmalarıyla bağırsaklardaki mikroplarla kalp hastalıkları arasındaki bir ilişki olabileceğini düşündüren sonuçlara ulaştı.
Mikropların marifeti
Sık sık kırmızı et yiyen bir kişinin bağırsağındaki mikroplardan bir grup, önlerine gelen et parçalarını iyice ufalayıp ortaya çıkardıkları küçük maddeler karaciğerde ‘TMAO’ adlı bir moleküle dönüşüyor. Dr. Hazen ve arkadaşları, TMAO’nun farelerde damar sertliğine yol açtığını gösterdi. Astronomiden tıbba kadar tüm bilim dünyasının en önemli araştırmalarının duyurulduğu ünlü Nature dergisinde yayınlanan bu çalışma büyük yankı yaptı. Çünkü, TMAO’nun önemi kadar, kırmızı ete düşkün mikropların merkezi rolüne de dikkat çekiliyordu.
Yepyeni bir ilişki
Bu çalışmada antibiyotik verilerek bağırsak mikropları temizlendiğinde TMAO’nun düşmesi ve damar sertliği belirtilerinin oluşmaması bağırsaklarla kalp arasında yepyeni bir ilişki olduğunu haber veriyordu.
Bu çalışmadan sonra, Hazen ve ekibi hayvan araştırmalarına devam ederken insanlar üstünde de TMAO’nun benzer etkileri var mı sorusuna cevap armaya başladılar. Geçen hafta ‘Nature Medicine’ dergisindeki makalede, yaptıkları ilginç araştırmaları ve buldukları cevapları yayınladılar.
Karnitine dikkat
Hazen ve ekibinin son araştırmasının ilk bölümüne 6 gönüllü katıldı. Beşi sıkça et yiyen, biri iki yıldır hiç et, süt ve yumurta gibi hiçbir hayvan kaynaklı besin yememiş olan bir kişiydi. Araştırmacılar mangalda pişirdikleri biftekleri 6 deneğe ikram etti. Ayrıca ette yoğun olarak bulunan karnitin maddesini hap halinde de verdi.
Bir süre sonra kan alıp baktıklarında TMAO düzeylerinin et yiyenlerde yükseldiğini ama 2 yıldır hiç et yememiş olan denekte değişmediğini gördüler. Bunu et yiyen ve yemeyenlerin bağırsaklarında farklı mikroplar olmasına bağladılar. Bu tezlerini kanıtlamak için aynı incelemeyi deneklere 1 hafta antibiyotik verip bağırsakta mikropları öldürdükten sonra yaptılar.
Bağırsaktaki mikroplar
Bifteklerden ve karnitinden sonra hiç birinin kanında TMAO yükselmedi. Antibiyotiği kesip 3 hafta bekleyip aynı testi tekrar ettiler, TMAO’nun geri geldiğini gördüler. Bağırsakta ete düşkün mikroplar varsa TMAO yükseliyor olmadığında yükselmiyordu.
Bulgularını daha geniş bir grupta doğrulamak için 51 et yiyen, 23 hiç et yemeyen deneğin kanlarına bakan araştırmacılar et yiyenlerin kanında TMAO düzeyleri yüksek hiç et yemeyenlerde ise çok düşüktü. Bu deneyler kırmızı etteki maddelerin özellikle karnitin maddesinin TMAO üretiminde önemli olduğunu gösterdi. Araştırmaların en önemli bulgusu, ne kadar et ve karnitin yenirse yensin kalbe ve damarlara zarar veren TMAO’nun oluşabilmesi için bağırsakta belli cinsten mikropların var olması gerektiğiydi.
Cleveland Clinic Kardiyoloji bölümünde ben ve meslektaşlarımın muayene ettiği 2500 kişiden kan alan Dr. Hazen ve arkadaşları, bu kişileri 3 yıl süreyle izlediler. Tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, sigara gibi risk faktörlerini hesaba katmalarına rağmen, kanında TMAO maddesi yüksek olanların kalp damar hastalığı riskinin arttığını saptadılar. 3 yılın sonunda TMAO düzeyi yüksek olan 100 kişinin 18’inde, düşük olanların sadece 9’unda kalp damar hastalığı ortaya çıktı.
Karnitin
* Yağın enerjiye dönüşmesinde rol oynuyor
* Bir çok besinde, en çok da kırmızı ette var
* Kas geliştirici, yağ yakıcı olarak kullanılıyor
* Zayıflatıcı olarak alınıyor
* Enerji içeceklerinde bolca var.
* İşe yaradığının kanıtı yok
* Fazlası tehlikeli
TMAO neden önemli?
Dr. Hazen ve çalışma arkadaşları, TMAO’nun laboratuvar şartları dışında da önemli olduğunu gösterdiler. 2500 kişinin katıldığı bir araştırmada, kırmızı etten, özel mikroplar marifetiyle ortaya çıkan bu maddenin damar sertliğine bağlı hastalıkları artırdığını gösterdi.
Sonuç: Hazen ve arkadaşlarının ulaştığı sonuçları coşku ve takdirle karşılayan birçok bilim insanı, kırmızı etten yoğun beslenmenin sağlıksız olduğunda hemfikir. Et yemeyin demiyorlar ama her öğün veya her gün bol et yemenin muhtemel zararlarına dikkat çekiyorlar. Üstünde durdukları bir diğer nokta ise, etten yoğun beslenmenin tavsiye edildiği Atkins diyeti ve taklitlerinin uzun dönemde zararlı olabileceği.