Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kalbim sağlam ama yetersizmiş

Bir okur nefes darlığı şikâyetiyle doktora gittiğini, kalp yetersizliği teşhisi konduğunu yazıyor. Bu sırada yapılan testlerin kalbinin çok güçlü kasıldığını gösterdiğini ekliyor ve kalp hem güçlü hem yetersiz olur mu diye soruyor?
Kısa cevap: Pekala olur. Daha da ötesi, kalp yetersizliklerinin yarısında kalbin kasılmasında zayıflama yoktur. Sorun gevşemesindedir. Damarlardaki basınç yüksek olunca kalbin üstündeki yük artmış demektir. Her atımda bu yükü kaldırmak zorunda olan kalp kası yavaş yavaş kalınlaşır ve esnekliği azalır. Bu da rahatça gevşeyip, kanla dolmasını güçleştirir. Sonuç kalp yetersizliğidir.
Ülkemizdeki kalp yetersizliklerinin yarısı, belki de daha fazlasının nedeninin yüksek tansiyon olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Sorun bu aşamaya gelince tedavisi kolay değildir. Kan basıncını kontrol altına almak, şikâyetleri azaltsa da kalbin kalınlığının yarattığı olumsuzluklar tam anlamıyla düzeltilemez.
Yüksek tansiyonun zamanında tedavi edilmeye başlanması kalp kasının kalınlaşmasını önleyeceği için çok önemlidir. Ama, gerçek başarı yükselen kan basıncının kontrol altına alınması değil, en başta yükselmesinin önlenmesidir.

Haberin Devamı

İçimizdeki sessiz katil:  Tansiyon


Tansiyon böbrekleri bozar mı?
Bir okur babasının diyalize başladığını, doktorun “yüksek tansiyon böbreğini bozmuş” dediğini aktarıyor ve düzelir mi diye soruyor?
Böbrekler kanın hücrelerden toplayıp getirdiği atık maddeleri süzüp idrarla atan organlardır. Çok çalışkandırlar. Ama bir kere ciddi biçimde hasarlanırlarsa toparlanmaları zordur. Onun için böbreğin tahrip olmasını önlemek, hasarı düzeltmeye çalışmaktan çok daha önemli ve sonuç vericidir.
Yüksek tansiyon, diyabetten sonra böbrek yetersizliğinin en önemli nedenidir. Diyalize ihtiyaç gösteren hastaların en az dörtte birinde altta yatan sorun yıllardır doğru dürüst tedavi edilmemiş olan yüksek tansiyondur. Böbrek akşamdan sabaha birdenbire bozulmaz. Yıllar içinde yavaş yavaş güçten düşer. Yani önlem almak için yeterli zaman vardır. Yeter ki yüksek tansiyonun farkına varılıp zamanında tedaviye başlansın.

Haberin Devamı

İçimizdeki sessiz katil:  Tansiyon

Başım ağrıyınca tansiyonumu anlıyorum

56 yaşında bir hanım okur ensesinden başlayan baş ağrısını hissedince tansiyonunun yükseldiğini anladığını yazıyor. Böylece ne zaman ilaç alması gerektiğini bildiğini söylüyor.
Yüksek tansiyonun baş ağrısına yol açtığı sıkça söylenen ama bilimsel temeli kuvvetli olmayan bir iddiadır. İlk defa 20’nci yüzyılın başında kan basıncı ölçümleri yapılmaya başladığı zaman ileri sürülen yüksek tansiyon baş ağrısı ilişkisi son yarım yüz yılda birçok araştırmada aydınlatılmaya çalışıldı. Elimizde kesin kanıtlar olmasa da uzmanların genel kanısı yüksek tansiyonla baş ağrısı arasında bir ilişki olmadığı yönünde.
1950’lerde bu konuda yapılan bir araştırmanın oldukça ilginç sonuçları var. Yüksek tansiyonu saptanan 200 kişinin yarısına durumları söyleniyor. Diğer yarısına söylenmiyor. İzleme süresince durumu bilenlerin dörtte üçü baş ağrısından şikâyet ederken, sağlık sorunu olmadığını düşünenlerin sadece altıda biri baş ağrısı çekiyor.
Daha sonra yapılan yirmiye yakın araştırmanın çoğunda baş ağrısıyla yüksek tansiyon arasında bir ilişki olduğu gösterilemedi. Hatta birinde yüksek tansiyonu olanlarda, özellikle kadınlarda tansiyonun baş ağrısını azalttığını gösteren sonuçlar elde edildi.
24 saat boyunca kan basıncı ölçülen kişilerin günlüklerine şikâyetlerini yazdıkları çalışmalarda tansiyon yüksekken baş ağrısının olmadığı, düşükken baş ağrısının olduğu birçok durum gözlendi.
Bu veriler yüksek tansiyon baş ağrısı yapmaz anlamına gelmiyor. Ama, güvenilir bir belirti olmadığı açık. Okurun yaptığı pek akıllıca bir iş değil; tansiyon tedavisinde doktorunun tavsiyesini dinlemeli, ilaclarını düzenli olarak almalıdır.

Haberin Devamı

İçimizdeki sessiz katil:  Tansiyon

Tansiyonum çok oynak
n Yüksek tansiyonun aralıklarla ölçülmesinde bazen yüksek bazen düşük çıkması haklı olarak endişeye yol açar. Acaba gerçek tansiyonum nedir, ilaç alıyorum doğru mu yapıyorum diye tereddüt ettirir!
Kan basıncının bir ölçüde oynaması normaldir. Yürüyünce, koşunca, belli bir düzeyin üstünde olması beklenir. Hatta, efor sarf ettiğimizde tansiyon gerektiği gibi yükselmiyorsa bir anormallik var demektir; araştırılması gerekir.
Sağlıklı insanlarda kızınca, üzülünce de kan basıncının yükseldiği bilinir.Yüksek tansiyonu olanlarda bu yükselmeler daha belirgindir. Örneğin bir kişinin büyük tansiyonu 200 mmHg bulunursa bunu sadece o sıradaki strese bağlamak doğru değildir. İzleyip acaba yüksek tansiyon hastalığı var mı diye bakmak gerekir. Böylece benim tansiyonum sinirlenince çıkıyor diyerek hastalığı hafife alanları saptamak mümkün olur.

İçimizdeki sessiz katil:  Tansiyon

İlaç almazsam felç olurmuşum!

Bir okurdan gelen e postada şöyle yazıyor: “Doktora ‘Tansiyon ilaçları bana dokunuyor, zaten şikâyetim de yok almasam olur mu’ dedim. ‘Almazsan felç olursun’ dedi. Doğru mu?”
Yüksek tansiyonun inme riskini yükselttiği kesin. Bilimsel araştırmalar inmenin oluşmasında birçok etkenin rol aldığını gösterse de başrolde yüksek tansiyon var.
Beyindeki atar damarlardan birinin yüksek basınca maruz kalması, damar duvarının yapısını bozarak tıkanmasına yol açabilir. Duvarın dayanamayıp yırtılması sonucu oluşan beyin kanamaları inmenin başka bir nedenidir. Yükselen kan basıncı bazen incecik damarları tıkayarak küçük alanlarda hasar oluşturur. Bu minnacık inmeler önce hiçbir belirti vermez. Hasarlı alanlar arttıkça unutkanlıklar, kavrama güçlükleri ve sonunda tıbbı adı demans olan bunama oraya çıkar. Bir de yüksek tansiyonun da katkısıyla ilerleyen kalp ve beyin dışı damarlardaki damar sertliğinden kopup gelen parçaların yaptığı inme vardır.
Okur, doktorun uyarısını ciddiye almalı ve tedavisini titizlikle sürdürmelidir. Eğer alınan ilaçlardan birinin yan etkisi olduğu düşünülüyorsa doktor denetiminde olmak koşuluyla başka ilaçlar denenebilir. Yapılabilecek en kötü seçim, doktorun gerekli gördüğü ilaç tedavisini reddetmektir.

Son söz
Yüksek tansiyon “sessiz katil” lakabını hak edecek şekilde sinsice, belirti vermeden birçok organımızı tahrip eder. Çare sağlıklı bir hayat tarzıyla oluşmasını önlemek, oluştuysa da etkin bir tedaviyle kontrol altına almaktır.