Kalp krizi ya da inme geçiren veya göğüs ağrısı nedeniyle stent takılan veya baypas ameliyatı yapılan hastalara hastaneden çıkarken reçetedeki ilaçları kullanmaları sıkı sıkıya tembih edilir. Bunun yanı sıra, hastanın yapması gereken hayat tarzı değişiklikleri anlatılır, sigara dumanından uzak durması, içiyorsa mutlaka bırakması gerektiği söylenir. Nekahat döneminden sonra düzenli spor yapmasının ve hareketli bir yaşam sürmesinin önemi vurgulanır. Sağlıklı beslenme hakkında bilgi verilir ve ideal kiloya inmesi için nasıl beslenmesi gerektiği konuşulur.
Üç hayat tarzı değişikliği
Hayat tarzı değişikliği dediğimizde üç temel öğeden söz ediyoruz:
- Tütünden ve dumanından uzak durma
- Sağlıklı beslenme ve ideal kiloyu koruma
- Düzeni spor ve hareketli bir yaşam
Bu önlemlerin işe yaradığı sadece uzmanların fikri değil, sağlam kanıtlarla desteklenen bilimsel bir gerçek. Krizden sonra sigara içmeye devam eden bir kişinin, tekrar kalp krizi geçirme veya aniden ölme riski, bırakanlara göre 2-3 kat daha fazla. Hareketli olmanın ve sağlıklı beslenmenin bu riskleri üçte bir oranında azalttığını biliyoruz.
Yapılan araştırmalar kalp krizi geçiren bir kişinin erken ölüm riskinin kendi yaşında sağlıklı bir kişiye göre 5-6 kat arttığını gösteriyor. Bu tehlikeyi en aza indirmek için elimizde birçok silah var. Araştırmalar, hayat tarzı değişiklikleri ve düzenli ilaç tedavisiyle kalp damar hastasının tekrar kriz veya inme geçirme ve ölme riskini yüzde 80 oranında azaltılabileceğini gösteriyor.
İlaçları düzenli alın
Bu koşullarda kalp damar hastalarının büyük çoğunluğunun verilen ilaçları titizlikle kullandıklarını, sigara içmediklerini, sağlıklı beslendiklerini ve hareketli bir yaşam sürdüklerini düşünürüz. Lakin, gerçek hiç de böyle değil. Kısa adı PURE olan büyük bir araştırma bu konuya ışık tutuyor.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu 17 ülkede yapılan bu araştırma, kalp krizi ve inme geçiren insanların büyük çoğunluğunun mutlaka alınması gereken ilaçları düzenli olarak almadıklarını gösterdi. 5 Eylül 2011’de bu sütunlarda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yüksek orta gelirli ülkelerde, kalp krizi ve inme geçirmiş hastaların yarısına yakını mutlaka almaları gereken 4 ilaçtan hiçbirini almıyor. Hastaların dörtte üçünün aspirin bile kullanmıyor olması işin ciddiyetini gösteriyor.
Denilebilir ki, kalp krizi ve inme geçirmiş hastalar ilaç kullanmıyorlar ama hayat tarzlarını değiştirerek risklerini azaltıyorlar. Böylece vücutlarına “kimyasal maddeler” sokmadan, “doğal” yollardan tedavi olmayı seçiyorlar. Bir an için bu tür düşünmenin makul olduğunu kabul etsek bile, “Acaba gerçek böyle mi?” diye sormamız gerekir. Bu sorunun cevabını yine PURE araştırmacıları veriyor.
Geçen ay JAMA dergisinde yayımlanan makalelerinden, farklı gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde, 7500 kalp damar hastasından elde etkileri bilgilere dayanarak, hastaların ilaç tedavisinde olduğu gibi hayat tarzı değişikliğini de umursamadıklarını öğreniyoruz.
Sigara, beslenme, hareket
Bari birini yapsa
Kalp krizi ya da inme geçirmiş 100 hastadan 14’ü ne sigarasından ne yediğinden içtiğinden vaz geçiyor, ne de daha hareketli bir yaşam tarzını benimsiyor. Yüksek orta gelir grubu ülkelerdeki hastaların durumu daha da kötü. Yaşamlarını hiç değiştirmeyenlerin oranı yüzde 20. Hastaların sadece yarısı biraz olsun çaba gösterip üç temel hayat tarzı değişikliğinden birini gerçekleştiriyor.
Üst orta gelir grubu ülkelerde yaşam tarzı değişiklikleri
Ne yapmalıyız
Ne yaşta olursa olsun kalp krizi ve inmenin olumsuz etkileri hastanın kendisinden başka aileleri ve toplumu da derinden etkiler. Bu hastalıkların gerek parasal gerekse parayla ölçülemeyecek bedellerinin farkında olsak da olmasak da hepimiz ödüyoruz. Tabii ki testi kırılmadan önlem almak en etkin ve en ucuz yol. Hastalık ortaya çıktıktan sonra, zararı en azda tutabilmek için yapabileceklerimiz var. Acıların, sıkıntıların tekrar yaşanmasını, can kayıplarının olmasını önlemek, ödenen bedelleri azaltmak mümkün.
Durumun ciddiyeti
Sorun ve çözümleri bu kadar iyi biliniyorken, neden başarılı olunamıyor acaba?
“Belki de hastaların çoğu ne büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını bilmiyorlardır.”
Bu pek akla yakın bir cevap değil. Hangi hekime sorsanız, hastalarının büyük çoğunluğunun, eğitim düzeyleri ne olursa olsun, durumun ciddiyetinin bilincinde olduğunu söyleyecektir.
Ya da “Kalp hastalarının çoğu hayat tarzı değişikliğinin sağlıklı yaşam için gerekli olduğunun farkında değiller” diye düşünülebilir. Bu varsayımın doğru olmadığını gösteren veriler var. Dünya Sağlık Örgütü’nün bünyesinde yapılan ve 2004 yılında yayınlanan bir araştırmada 10 ülkede kalp damar hastalığı geçirmiş olan 10 bin kişi incelendi. Profesör Dr. Bülent Görenek’in önderliğinde Osman Gazi Üniversitesi bilim insanlarının da katkıda bulunduğu bu çalışmaya Türkiye’den 1038 kişi katıldı. Sorgulanan kişilerin yüzde 82’si sigarayı bırakmanın yararlarını, yüzde 87’si sağlıklı beslenmenin önemini, yüzde 77’si hareketli bir yaşamın gerekliliğini bildiklerini söyledi.
Bir düzen kurulmalı
Öyle anlaşılıyor ki tehlikenin farkında olmak ve alınması gereken önlemleri bilmek hayat tarzı değişiklikleri yapmamız için yeterli değil. Farkındalığın ötesine geçmemiz gerekiyor. Kalp damar hastası olanların sigara alışkanlığından kurtulabilmeleri, sağlıklı beslenmeyi benimsemeleri daha hareketli bir yaşam tarzına yönelmeleri için sağlık sisteminin ciddi yatırımlarla destekleyeceği bir düzen kurulması gerek.
İnsanlara mücadelelerinde yol gösterecek, destek olacak, şevk verecek programlar için yer, personel ve araç gereç gerekli. Yeterli kaynağa ihtiyaç olacağı açık. Eğer bu yatırımları yapmazsak, yüksek teknolojiye ve pahalı ilaçlara çok daha fazla kaynak akıtacağımıza hiç şüphe yok.
Üstelik, ne kadar harcama yaparsak yapalım, kaybolan canları, malül olan insanları, israf edilen iş gücünü geri getiremeyeceğimiz, çekilen acılara engel olamayacağımızın örnekleri ortada. Bizden çok daha gelişmiş, çok daha zengin ülkelere bakmak yeter.