Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Günümüzde doktorların uykularını kaçıran endişe nedir diye sorarsanız, alacağınız cevap antibiyotiklere dirençli azgın mikroplardır. Bunlarla başa çıkmak için basit ve ucuz bir silahımız var: Ellerimizi yıkamak.

Halit Bey göğüs ağrısıyla hastaneye kaldırıldıktan sonra yapılan anjiyografide damarlarında ağır darlıklar olduğu saptandı. Ertesi gün yapılan baypas ameliyatıyla kalp kasının her yanına bol bol kan gitmesi sağlandı. Doktoru, “İyi ki bir an önce hastaneye baş vurdunuz. Bu sayede kalbinizde hasar olmadan gereken tedaviyi yapabildik. Sizi bir kaç gün sonra eve gönderebileceğiz” deyince çok sevinen Halit Bey ameliyat olalı daha üç gün olmasına rağmen kendisini iyi hissediyordu. Çeşitli nedenlerle odasına gelen doktor, hemşire ve diğer sağlık görevlileriyle görüşüyor, bilgi alıyordu.
Antibiyotiğe cevap vermedi
Ertesi gün gelen doktoruna geceyi iyi geçirmediğini söyledi. Halsizlik ve arar ara gelen titremeleri olmuştu. Gece iki kere ateşi epeyce yükselmişti. Doktoru kan alındıktan sonra antibiyotik verilmesi talimatını verdi. Tedaviye rağmen şikâyetleri azalacağına arttı. Yapılan testler antibiyotiğe kolay kolay cevap vermeyen ‘MRSA’ adlı bir mikrobun enfeksiyon yaptığını gösterdi. Durumu giderek bozuldu. Yeniden yoğun bakım ünitesine gönderildi, damardan verilecek özel antibiyotiklere ihtiyacı vardı.

Hastane enfeksiyonu
Halit Bey’de ortaya çıkan enfeksiyon ve benzerleri her gün dünyanın dört bir yanında binlerce hastanın başına geliyor. Hastane enfeksiyonu denilen bu hastalıkları yapan mikroplar, hastane dışındaki yeğenlerine göre çok daha azgın ve tehlikeli. Her gün çeşit çeşit antibiyotikle karşılaştıkları için özel zırhlar geliştiren bu mikroplar birçok ilaca direnç gösterip üremeye devam ederler. ‘MRSA’ bunların en tehlikelilerinden biridir. Çok güçlü antibiyotiklere bile dirençlidir. Hastanede yaşayan mikroplar hastalık yapmadıkları zamanlarda yerlerde, duvarlarda ve mobilyalarda kısacası tüm yüzeylerde yaşamlarını sürdürürler.
Önleyici tedbirler şart
Her yıl onbinlerce hastanın ölümüne, milyarlarca lira masrafa neden olan hastane enfeksiyonlarıyla mücadele etmenin yolu bol bol antibiyotik kullanmaktan değil önleyici tedbirler almaktan geçer. Bir hastada var olan mikropların başka bir hastaya taşınmasının önüne geçmek gerekir. En sık taşıyıcı, ellerimiz olduğu için işe oradan başlamak gerekir.
Ellerimizde milyarlarca mikrobun büyük çoğunluğu zararsızdır. Buna karşılık, doktorun biraz önce tuttuğu kapı tokmağından, ya da sıktığı elden ya da daha önce muayene ettiği hastadan eline geçen mikrop çok tehlikeli olabilir. Eğer sonraki hastayı elini yıkamadan muayene ederse mikrobu bulaştırıp enfeksiyonun yayılmasını sağlamış olur. Hastaya hiç kimse önce elini yıkamadan dokunmazsa hastane enfeksiyonlarının bir çoğu önlenebilir. Tıp tarihi el yıkamanın önemini gösteren örneklerle doludur.

Beyefendiler el yıkamaz!
Avrupa’da 17’nci yüzyıldan itibaren bazı hamile kadınların doğum yapmak için geldikleri doğumhaneler vardı. Buralarda doğum yapan her beş, on kadından biri enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybederdi. Halbuki evlerinde doğurma imkânı olan kadınlarda bu komplikasyon çok daha ender görülürdü.
19’uncu yüzyılın başından itibaren bu durumun doğumhanedeki hijyenin kötü olmasına özellikle doğum yaptıran ebe ve doktorların el yıkamamalarına bağlayan uzmanlar büyük bir tepkiyle karşılaştı. Viyana’da çalışan bir hekim görüşlerinde ısrar edince hem işinden atıldı hem de ülkeden kaçıp gitmek zorunda kaldı.
19’uncu yüzyıla kadar tıp camiasında doğumlardan ve ameliyatlardan önce el yıkanmalı tavsiyesine karşı büyük bir direnç vardı. 1850’de ABD’de önde gelen bir doğum uzmanın, “Doktorlar beyefendilerdir, elleri her zaman temizdir, el yıkamalarına gerek yoktur” demesi ünlüdür.

- 1847’de Viyana’da birçok kadının lohusalık humması nedeniyle öldüğü bir doğum hastanesinde çalışan Macar asıllı doktor Ignaz Semmelweiss ölümlerin nedenini araştırdı. Doktorların ellerini yıkamadıkları için enfeksiyonun yayıldığını saptayan Semmelweiss’e meslektaşları teşekkür edeceklerine büyük tepki gösterdiler. Viyana’daki işinden olan Dr. Semmelweissperişan oldu, 47 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi kimsesiz biri gibi kaldırıldı. İade-i itibar için yüz yıl geçmesi gerekti. Avusturya’da resmi pullara kondu, Macaristan’da doğduğu ev müze yapıldı. Doktorların sık sık el yıkaması için kampanyaların yapıldığı 21. yüzyılda Dr. Semmelweiss şükranla anılıyor.

El yıkamak işe yarıyor mu
El yıkamanın hastanelerde enfeksiyonların yayılmasını azalttığı, dirençli mikroplarla mücadele etmek zorunda kalan hasta sayısını düşürdüğü ve ölümleri önlediği yönünde sağlam kanıtları var. Dokuz karşılaştırmayı inceleyen uzmanlar ister çok ağır hastaların bulunduğu yoğun bakım ünitelerinde olsun, ister hastanenin genel hasta odalarında, düzenli el yıkamanın hastane enfeksiyonlarını önlemede çok etkili olduğu sonucuna vardı.
Enfeksiyon kontrolünde istenilen sonuca ulaşılabilmesi için sağlık çalışanları hastanın odasına girerken ve çıkarken ellerini yıkamalıdır. Eldiven giyerek bir işlem yapmaları gerektiği zaman da bu işlemi tekrar etmelidir.

Elinizi yıkayarak mikroptan korunun


Hijyene dikkat edin!
Beyefendilerin el yıkamadığı dönemlerden bu yana 150 yıldan fazla geçti. 2000’li yılların başında yapılan gözlemler sağlık çalışanların üçte birinden azının bir hasta odasına girmeden önce ellerini yıkadığı saptandı. El hijyenine daha çok dikkat edilmesi için açılan kampanyalar, yapılan eğitim çalışmaları bir ölçüde el yıkama sıklığını artırdıysa da istenilen sonucu tam vermedi. Başarıya ulaşmak için hastaneler yeni stratejiler geliştirdi.
Kameralarla izlediler
Kimi hastane özel gözlemciler tutup, sağlık çalışanı gibi giydirdi. Başka hastaneler hasta odalarına girip çıkanlardan kimin elini yıkadığını kimin yıkamadığını gizli kamera kayıtlarıyla izledi. El yıkama oranlarının yükselmesi ancak gözlem sonuçlarının açıklanması, kuralları kimlerin ihlal ettiğinin ortaya çıkmasından sonra yükseldi. Kameraları kaldırırlarsa yüzde doksana varan el yıkama oranlarının düşeceğinden ve eski günlere döneceklerinden korkan hastane yöneticileri gözetlemeyi sürdürüyor. El yıkama oranları çok yüksek, enfeksiyon oranları düşük olduğu için gözetleyenler de gözetlenenler de memnun.

New York’taki bir hastanede hasta odalarının kapılara konan sensörler yardımıyla odalara giren ve çıkanlar belirlendi. Lavaboları ve el temizleme cihazlarını gözetleyen kameralar yardımıyla da el yıkayanlar saptandı. Eğer kişi hem girişte hem de çıkışta elini yıkadıysa veya temizlediyse geçer not verildi. 16 haftalık gözlemde geçer not oranının yüzde 10 olduğu belirlendi. Daha sonra sistemden herkes haberdar edildi. Ünitenin duvarına konulan elektronik sayı tablosuyla el yıkama oranları sürekli olarak ilan edildi. Çok geçmeden sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 90’ı ellerini yıkamaya başladı.

Sıvı sabunlar tercih edilmeli
Sağlık çalışanlarının ellerinde kir, kan veya başka sıvı varsa mutlaka su ve sabunla yıkamalıdırlar. Kalıp sabunlarda mikroplar yaşayıp üreyebilecekleri için dikkat edilmeli, sıvı sabunlar tercih edilmelidir. Eller bir kez kullanılacak kâğıt havluyla ya da hava akımıyla kurulanmalıdır. Bunun dışındaki durumlarda alkol içeren temizleyici çözeltiler kullanılabilir. Hatta bu temizleyiciler tercih edilmelidir. Çünkü kullanımları çok daha pratik ve çabuktur. Sonuçları etkin ve güvenlidir.

Florence Nightingale temizlik düşkünüydü
Aslı Londra’daki Florence Nightingale müzesinde olan bu resim ilk kez 1855’te Illustrated London News gazetesinde basılmış. Elinde feneriyle Florence Nightingale, Selimiye Kışlası’ndaki hastanede Kırım Savaşı yaralılarına hizmet ederken görülüyor.

1854’te Kırım Savaşı sırasında İstanbul’a gelen Florence Nightingale, “Biz yaralılara şifa veremeyiz ama onları temiz ve iyi beslenmiş alarak rahat ettirebilirsek tabiatın şifa vericiliğinden yararlanmalarını sağlarız” diyerek hastane enfeksiyonlarıyla mücadele etmiştir. Şimdi Selimiye Kışlası olan hastaneye ilk geldiğinde pencereleri açtırıp, çarşafları kaynattırıp herkesin ellerini yıkamaya mecbur etmesi, yaralı askerler arasında ölümlerin azalmasında baş rolü oynamıştır. Florence Nightingale’in Selimiye’ye gelişinden bu yana 150 yıldan fazla geçmesine rağmen hastanelerde el yıkama konusu gündemden düşmüyor. Aksine, son 20 yılda antibiyotiğe dirençli mikropların yaptığı ağır enfeksiyonların artması, başta el yıkama olmak üzere koruyucu önlemlerin önemini artırdı. Mikropların DNA’larının bilinmesi, teşhis teknolojilerinin gelişmiş olması, el yıkama gibi basit ve ucuz bir önlemin önemini azaltmadı.

Son söz: Bazen en amansız düşmanla mücadele etmek için temel prensiplere dönmek taviz vermemek gerekir.