Bundan 60 yıl önce kalp krizi geçiren bir kişiye doktorlar bol bol dinlenmesini söylemekten başka bir şey yapamıyorlardı. Bugün ise tıkanan damarı dakikalar içinde açabiliyoruz. Bu noktaya gelene kadar birçok engelin aşılması gerekti. Yolculuk devam ediyor...
İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki müttefik ordularının komutanı olan general Dwight Eisenhower, 1952 yılındaki seçimlerde Amerikan Başkanı seçildi. Dünyanın en gelişmiş sağlık sisteminin olduğu ülkenin başkanı olan emekli general 1955 yılında 65 yaşındayken kalp krizi geçirdi. O yıllarda ne kalp krizine yol açan kan pıhtısını eritmek için verilecek bir ilaç vardı ne de darlığı açacak başka bir yol. Henüz kalp damarlarını görüntülemek, yani anjiyo yapmak bilinmiyordu. Balonla daralan damarların açılmasına daha 22 yıl vardı.
Eisenhower hastaneye yatırıldı, oksijen çadırına kondu ve ‘Heparin’ adlı kan sulandırıcı verilmeye başlandı. Haftalar süren yatak istirahatiyle yaralı kalbin toparlanması beklendi. Elden gelen başka bir şey yoktu. 1950’lerde ne anjiyo vardı ne baypas, ne de stent. Kalp hastalıklarının tedavisini ve hastaların kaderini değiştiren bu buluşlar Eisenhower’in kalp krizi geçirmesinden sonraki 25 yıl içinde gerçekleşti.
Bush’a stent takıldı
Sekiz yıllık başkanlık görevini kısa süre önce tamamlamış olan George W. Bush’a 2013 yılında anjiyo yapıldı. Kalbi besleyen damarlarından birinde darlık olduğu saptandı. Doktorların elinde üç tedavi seçeneği vardı:
Güçlü ilaçlarla tedavi, baypas ameliyatı veya stent. Stent takma kararı alındı. Bundan sonra doktorlar ne tür bir stent takalım diye düşündü. Çıplak metal stent denilen ilk kuşak stentlerin avantajları ve dezavantajları olduğu kadar, daha yeni olan ilaç salınımlı stentlerin de kendilerine has iyi ve pek iyi olmayan özellikleri vardı. Son yıllarda ismi duyulmaya başlayan başka bir stent çeşidi daha vardı. Henüz araştırma aşamasında olan bu yeni stent takıldıktan bir süre sonra vücut tarafından eritilip emiliyor ve sonunda damarda hiçbir şey kalmıyordu.
Yaklaşık 50 yıl arayla Beyaz Saray’a taşınan iki ABD başkanının sağlık hikâyeleri, kalp damar hastalıkları tedavisinde yarım yüzyılda kaydedilen müthiş ilerlemelerin özeti gibidir. Yaratıcı buluşlarla dolu olan son 50 -60 yılda başarıların yanı sıra baş edilmesi güç sorunlar ve engeller de vardı.
Ameliyatsız tedavi
Tıbbi adı ‘koroner anjiyografi’ olan ve halk arasında kısaca anjiyo olarak bilinen teşhis yönteminde, kasıktan veya el bileğinden sokulan ince bir boru(kateter) kalbi besleyen damarın ağzına kadar ilerletilir. Kateterin içinden verilen boyayla dolan damarın videosu çekilir. Kalbin üstünde ağaç dalları gibi yayılan damarlarda darlık varsa, yeri, darlığın derecesi görülüp tedavi ona göre planlanır.
Daralan kalp damarlarının zorlaştırdığı kan akımının düzeltilmesi için stent takmadan önce koroner damarların görüntülenmesi gerekir. Kısaca anjiyo dediğimiz koroner anjiyografi ilk defa 1958 yılında Cleveland Clinic’de ‘Mason Sones’ adlı bir kardiyolog tarafından yapıldı. On yıl sonra yine aynı hastanede ilk koroner baypas ameliyatı gerçekleştirildi. Bu gelişmeler kalp hastalıklarının tedavisine çağ atlattı, yepyeni bir çığır açtı.
Balon önce bacaklarda denendi. ABD’nin Portland şehrinde çalışmakta olan ‘Charles Dotter’ adlı radyolog 60’lı yıllarda tıkalı bacak damarlarını açmak için ince borular daha sonra da balonlar kullanmaya başlamıştı. Ama, bu yöntemleri kalbi besleyen damarlarda kullanmaya kimse cesaret edemiyordu. Çünkü bacak damarları balonla genişletilirken ortaya çıkabilecek sorunların çoğunu çözmek mümkündü. Halbuki, kalpte oluşacak ciddi bir komplikasyon o yıllarda neredeyse mutlak ölüm demekti.
Kalbe ilk balon
1977 yılında İsviçre’nin Zürih şehrinde çalışmakta olan genç hekim Andreas Gruentzig, kendi imal ettiği ince uzun bir balonla önce hayvan deneyleri yaptı. Geliştirdiği yöntemi insanda kullanabileceğine kanaat getirdikten sonra göğüs ağrısıyla hastanede yatmakta olan 38 yaşındaki bir hastayı tedavi etmeye karar verdi. Dr. Gruentzig, 15 mart 1977’de yaptığı ilk balon anjiyoplastiyle kalp hastalıklarının tedavisini kökten değişmesine yol açan ilk adımı attı. Daralmış kalp damarlarını genişleten yeni tedavi hızla tüm dünyaya yayıldı.
Yeni sorun yeni çözüm yarattı
Kardiyologların büyük bir coşkuyla benimsedikleri bu yeni yöntemin her zaman iyi sonuç vermediği kısa sürede anlaşıldı. Her üç hastadan biri balon işleminden sonraki 6 ay içinde tekrar ortaya çıkan ağrı ve nefes darlığıyla hastaneye geri dönüyordu. Eğer balonla genişletilmiş olan darlık ince bir damardaysa, hele uzunsa, yeniden daralma riski yüzde elliyi geçiyordu.
Akılda olmayan yeni dert
Balon anjiyoplasti bir sorunu çözerken yeni bir sorun yaratmıştı. Yeniden daralma ya da tıbbi adıyla “restenoz”, balonla genişletilen darlığın eski haline, hatta daha dar bir hale dönmesiydi.
Başlangıçta kusursuzmuş gibi görünen çözümün yanı sıra düş kırıklığı yaratan bir sorunun ortaya çıkması tıp tarihinde ender olan bir durum değildi. Kalp hastalıklarının tedavisindeki ilerlemelerin tarihine bakınca, gerçekte tüm tıbbi tedaviler için geçerli olan önemli bir özellik dikkat çekiyor. Birçok yeni tedavi seçeneğiyle bir sorun çözülürken, daha önceden var olmayan yeni bir sorun ortaya çıkması ender değildir.
Daralan damara stent takılması
80’li ve 90’lı yıllarda “restenoz”a çare bulmak için milyarlarca dolar para ve yıllar süren yoğun çaba harcandı. Yeniden daralmayı önlemek için denenmeyen yöntem, sınanmayan ilaç kalmadı. Hiçbiriyle kalıcı başarı sağlanamadı. Ta ki İsviçreli başka bir kardiyolog, Dr. Ulrich Sigwart 1986’da bir insanın kalp damarındaki darlığı ilk defa stent takıp genişletene kadar.
Sigwart’ın buluşunu müthiş heyecanlı bir araştırma dönemi izledi. Önceleri stentlerin içinde pıhtı oluşması büyük bir problemdi. Bu sorun çözüldükten sonra yapılan karşılaştırmalı araştırmalar çok iyi sonuç verdi. Koroner damar hastalığı nihayet ameliyatsız tedavi edilebilecekti. Damarın daralmış bölgesine konulan birkaç milimetre çapında 1-2 santimetre uzunluğunda tel örgüden yapılmış bir silindir hem darlığı açıyor hem de damarın yeniden daralmasını önlüyordu.
Yine, yeniden daralma!
90’ların ortasında binlerce hasta üzerinde yapılan çalışmalar stentin, damarı genişletmede, balon anjiyoplastiden daha etkin olduğunu gösterdi. Restenoz oranı balonda olduğu gibi yüzde 35-40 değil yüzde 20’nin altındaydı. Bu araştırmaların yayınlanmasını izleyen yıllarda yüzbinlerce kişi stentle tedavi edildi. Hastaların çoğu iyileşiyordu. Ama, her 4-5 hastadan biri 6 ay önce takılmış olan stentin yeniden daralmasının yarattığı sorunlar nedeniyle hastaneye geri geliyordu. Stent daralması bazı hastalarda o kadar sıkıntıya yol açıyordu ki, stent takılmadan önceki durumlarını arar hale geliyorlardı. Yeniden daralan stenti düzeltmek pek kolay olmuyordu.
90’ların sonunda araştırmacılar kendi yarattıkları bu yeni soruna çare bulmak için laboratuvarlarına geri döndü. Bir dizi deneyden sonra, çare bulunmuştu. “İlaç salınımlı” stentlerde yeniden daralma olmuyordu. Kardiyologları özellikle stent işlemi yapanları büyük bir heyecan kapladı. Yapılan ilk araştırmalar gerçekten konulan stentlerin hemen hemen hepsinin açıklığını koruduğunu gösteriyordu. Bazı kardiyologlar stentlerin baypas ameliyatını ortadan kaldıracağını bile söyler olmuşlardı.
Ama, kural değişmedi. Bir sorun çözülürken yepyeni bir sorun ortaya çıkıtı. Haftaya devam edeceğiz...