Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ramazan ayı tüm müslümanlar için kutsal olduğu kadar disiplin ve iradeyle baş edilmesi gereken zorluklar içeren bir aydır. Uzun saatler yemeden içmeden oruç tutarken, açlık ve susuzluk hissedilse de sağlıklı vücut işleyişinde gerekli değişiklikleri yaparak bunlara dayanır. Gün boyu süren açlık ve iftarda bolca tüketilen besinlerin yarattığı dipten tepeye sonra tekrar dibe inmeye benzeyen dalgalanmalarla baş etmek için vücut hazırlıklıdır. Metabolizma denilen enerji, kullanım sistemindeki bir dizi önlemi harekete geçirir.

Haberin Devamı

Kandaki şekerin çoğu da azı da kötü

İftarda bolca yenen karbonhidrat, yağ ve proteinler sindirim sisteminde hummalı bir faaliyet başlatır. Bağırsaklardan emilen şeker, un, nişasta ve diğer karbonhidratlar kanda glikoz denilen şeker miktarını yükseltir. Sağlıklı bir insanda yükselen şekerin kullanılması için bir dizi mekanizma harekete geçer. Eğer bu sistem işlemezse hücreler alışık oldukları yakıttan yoksun kalırlar. Kan şekeri daha da artar, birçok organ zarar görür. Tedavi edilmezse ölüme bile yol açabilir.

Kan şekeri düşerse
Oruç tutan kişinin günün ilerleyen saatlerinde baş etmek zorunda kaldığı sorun iftardan sonraki durumun tam tersidir. Saatler boyunca sindirim sistemi kana yakıt olarak kullanılabilecek hiçbir besin yollamamıştır. Kan şekeri düşmektedir, belli bir sınırın altına inerse tıpta ‘hipoglisemi’ denilen düşük kan şekeri tablosu ortaya çıkar.
Bu durum özellikle beyin için tehlikelidir. Çünkü beyin glikozdan başka hiçbir yakıt kullanamaz. Üstelik, beyin hücreleri ne bir gram glikoz üretebilir ne de aç kalırsam kullanırım diye glikoz depolayabilir. Bu nedenle insanoğlu binlerce yıl önceki evrimi sırasında, kandaki glikoz düzeyinin aşırı düşmesine karşı önlemler geliştirmiştir. İmdada yine pankreas yetişir. Kan şekeri düştüğünde harekete geçen özel hücreleri vardır. Bu hücreler ‘glukagon’ adlı bir hormon salgılayarak karaciğerde vücudun ‘ya aç kalırsam diye depoladığı’ glikozdan kana yeterince verilmesini sağlar.
Bu önlemlerin hepsi sağlıklı insanlar için geçerlidir. Diyabet hastalarında, özellikle pankreası insülin üretmeyen hastalarda glikozun kullanımı bozulur. Glucagon sistemi de doğru dürüst çalışmaz. Dışarıdan verilen insülin fazla gelecek olursa kan şekerindeki şiddetli düşmeler sonucunda tehlikeli sorunların ortaya çıkması önlenemez.

Haberin Devamı

Diyabetliye biyonik pankreas müjdesi

Midemizin arkasında, yassı uzun bir organ olan pankreasın her an kandaki glikoz miktarını gözleyen hücreleri vardır. Bu hücrelerden bazıları şeker yüksekse hemen harakete geçip insülin hormonu salgılar. Glikoz ancak yanına insülini alınca hücrelere girebilir ve yakıt olarak kullanılabilir.

Her şeker hastası aynı değil

Neredeyse her gün duyduğumuz ‘Artan şişmanlıkla beraber şeker hastası olanların sayısı da yükseliyor’ haberlerinde sözü edilen hastalığın tıbbi adı ‘tip 2’ diyabettir. Bu hastalık sıklıkla kötü beslenme, hareketsizlik ve şişmanlığın oluşturduğu bir derttir. Eskiden yetişkin tipi diyabet denirdi. Son 20 yılda giderek artan sayıda çocuk ve gençlerde de görülmeye başlandığı için bu isimden vazgeçildi.
Bir de tip 1 diyabet var. Tip 2’den farkı, çoğu zaman çocukluk veya ergenlik çağında ortaya çıkması ve ana sorunun insüline direnç değil insülin eksikliği veya yokluğu olmasıdır. Bağışıklık sisteminin kendi dokusunu yabancı sanıp hücum etmesi sonucu oluştuğu düşünülen bu hastalıkta hasar gören organ pankreastır. İnsülin denilen hormonu üreten hücreler tahrip olduğu için vücudun ana enerji kaynağı olan glikoz kullanılamaz ve kandaki miktarı yükselir.

Eskiden beri biliniyor
İnsülin yokluğunun yarattığı ve genç insanların yaşamlarını çalan ‘tip 1’ diyabetin etkin tedavisinin bulunması 20. Yüzyılın başında insülin hormonunun keşfedilip ilaç olarak üretilmesinden sonra mümkün oldu. 1923’de Nobel ile ödüllendirilen dört bilim adamının bu başarısı hâlâ devam eden yeni tedavi çabalarının ilk halkasıdır.

Haberin Devamı

Diyabetliye biyonik pankreas müjdesi

Diyabet yaklaşık 4 bin yıl öncesinden beri bilinen bir hastalık. Eski Mısır ve Hint yazıtlarında çok idrar yaptıran ve genç yaşta öldüren hastalıktan söz ediliyor. İbni Sina’nın, ünlü El-Kanun-Fi’t Tıbb adlı kitabında diyebetin teşhisine ve tedavisine geniş yer ayırdığını biliyoruz.

Biyonik pankreas karın üstüne yerleştirilmiş bir glikoz “sensor”ü aracılığıyla her 5 dakikada bir kan şekeri düzeyini ölçer. Bu bilgiyi telsiz bağlantıyla İphon’a ulaştırır. Telefondaki özel uygulama, yine telsiz haberleşmeyle hastanın karnındaki pompaya ne kadar insülin enjekte etmesi gerektiğini haber verir.

Bu cihazın bir özelliği de bir değil 2 pompa kullanması. İkinci pompa (Yandaki resimde yok) kan şekeri herhangi bir nedenle çok düşecek olursa devreye girmek için hazır bekler. İçinde glukagon hormonu vardır. İPhone kan şekerinin çok düştüğü haberi gelirse insülin pompasına “dur”, glukagon pompasına “hadi” emri gider.

İnsülin yaşam kaynağı

Tip 1 diyabeti olan kişi günde bir kaç kere parmağını ince bir iğneyle delip kan şekerini ölçer

İnsülin pompası, istenilen miktarda insülini ince bir tüp ve küçük bir iğneye aracılığıyla karın derisi altına verir. Bel kemerine takılan ve programlanabilen pompa sayesinde diyabetli kişi her gün bir kaç kez enjeksiyon yapmak zorunda kalmaz.

Kan şekeri düzeyine, yiyeceği yemeğe ve ne kadar haraketli olacağına göre belirlediği insülini enjekte eder.

İnsülin tedavisinin gelişmesiyle diyabet hastaları yemek saatlerine ve kan şekeri düzeylerine göre yeterli miktarda insülin enjekte ederek yaşamlarını dolu dolu sürdürebilir hale geldi. Yıllar içinde farklı amaçlar için kullanılan insülinler üretildi. İstenilen etki süresine göre seçilen insülin kişinin özelliklerine göre tedavi planı yapılmasına imkân veriyor.
Enjeksiyonlar yerine bazı diyabetli kişiler insülin pompası kullanırlar. Pompa, insülin verilmesini sağlar ama ne kadar verileceği yapılacak ölçümlere bağlıdır. Yine de birçok diyabetli bu yöntemin standart enjeksiyona göre daha üstün olduğunu düşünmektedir. Bu görüşü destekleyen bazı bilimsel veriler de var. Geçen ay Lancet dergisinde yayınlanan 330 diyabetli kişinin katıldığı bir araştırmaya göre pompa kullananlarda kan şekeri kontrolü standart yöntemlere göre daha başarılı oluyor.

Ses getiren araştırma

Hem kan şekerini takip edecek, hem de ne kadar insülin vermesi gerektiğine karar verip enjekte edilebilecek biyonik pankreas diye tanımlanan bir cihazı geliştirebilmek için yıllardır birçok araştırma laboratuarında çalışmalar sürüyor. Haziran ayında ünlü New England Journal of Medicine dergisinde bu konuda çok ses getiren bir araştırma yayınlandı.
ABD’nin Boston şehrindeki bilim insanlarının biyonik pankreas konusunda önemli bir aşama kaydettikleri anlaşılıyor. Henüz klinik uygulama için hazır olmasa da, bu cihazın hedefi doğal pankreası taklit etmek. Kanda glikoz yükselince insülin vermek çok düşmesini de glukagon vererek önlemek.

Daha etkin tedavi

Beş gün gündüz ve gece boyunca sık sıkölçülen kan şekeri düzeylerini inceleyen bilim insanları, biyonik pankreasla yapılan tedavinin standart yönteme göre kan şekerini normale yakın tutmakta daha başarılı olduğu sonucuna vardılar. (Kaynak New England Journal of Medicine)

Biyonik pankreas ergen ve yetişkinlerden oluşan 52 kişilik bir denek grubunda sınandı. Beş gün kan şekerini ölçüp ona göre insülin verildi.
Sonraki 5 gün tedaviyi biyonik pankreas üstlendi. Bu süre içinde de kan şekerleri sık sık ölçülse de bu değerler sadece araştırma amaçlı olarak kullanıldı.
Sonuç biyonik pankreasın, standart insülin tedavisine göre daha başarılı olduğunu gösterdi.

Oğlunun derdine çare arayan baba

Ed Damiano ve 11 aylık bir bebekken diyabet tanısı koyulan David Damiano (Kaynak NPR.org)

Ed Damiano, Boston Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği bölümünde doçent. Büyük ses getiren biyonik pankreası hormon hastalıkları uzmanı bir tıp doktoruyla beraber geliştirmiş. Daha önce diyabet alanında çalışmayan Damiano, oğlu David’e daha 11 aylıkken ‘tip 1’ diyabet teşhisi konulunca bu alanda yoğunlaşmış.
İlk günden beri biyonik pankreas geliştirmeye odaklanmış. Şimdi 15 yaşında olan David 18 yaşına gelip üniversiteye giderken yanında götürebileceği bir cihazı tamamlamaya çalışıyor.
Çeşitli diyabet uzmanları Damiano ve arkadaşlarının geliştirdiği buluşa temkinli bir iyimserlikle yaklaşıyor.
Çok iyi bir fikir olduğunu ama daha geliştirilip, büyük hasta gruplarında uzun süreli araştırmalara gerek olduğunu söylüyor.

Son söz: Yapay pankreas henüz yaygın olarak kullanıma sunulacak aşamada değil ama sözünü ettiğim ve diğer benzeri araştırmalar çok ümit verici. Yakında bu zor hastalığın tedavisinin kolaylaşacağı anlaşılıyor.