Geçen hafta, anne karnında büyüyen bebeğin içinde bulunduğu ortamın kalp damar sağlığı üstüne yaşam boyu sürecek etkileri olduğundan söz etmiştim. Bir anlamda rahimde programlanma olarak adlandırabileceğimiz bu durum doğumdan sonra da devam ediyor. Orta ve ileri yaşlarda ortaya çıkan kalp krizinin tohumlarının bir kısmı bebeklik ve çocukluk çağında atılıyor.
Kalp krizi, inme ve damar tıkanıklığı gibi hastalıkların altında yatan damar sertliği sorununu, orta veya ileri yaşlarda ortaya çıkan bir dert değil, bir çocuk hastalığı olarak görmeliyiz. “Olur mu öyle şey!” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Gelin elimizde bu konuya ışık tutacak bilimsel verilere bakalım.
* Kore’de ölen askerler: Kore Savaşı’nda ölen Amerikalı askerlerin otopsisini yapan uzmanlar kalp damarlarına bakınca gördükleri karşısında şaşkınlığa düştüler. Ortalama yaşı 22 olan bu genç insanların dörtte üçünün, bir çoğunda oldukça ileri düzeyde olmak üzere, kalp damarlarında darlıklar vardı.
20 yıl sonra Vietnam Savaşı’nda hayatını kaybeden genç askerlerde yapılan otopsiler de benzer sonuçlar ortaya koydu. Bu bulgulara rağmen, genel olarak kalp hastalığının ileri yaşlarda ortaya çıkan bir dert olduğu fikri değişmedi. 60’lı yıllardan başlayarak, bilim insanları doktorlarla beraber kamuyu da ikna edebilmek için ayrıntılı araştırmalara giriştiler.
Çocuklukta başlıyor
40 yıl önce A.B.D.’nin güney eyaletlerinden biri olan Louisiana’daki Tulane Üniversitesi’nden bilim insanları Bogalusa şehrinde uzun soluklu bir araştırma başlattılar. Birkaç yılda bir şehirdeki çocukları taramadan geçirdiler, sağlık bilgilerini kaydettiler.
Yıllar içinde çeşitli nedenlerle ölen çocuk ve genç erişkinlere otopsi yaptılar. Kalbi besleyen damarlarının duvarlarını incelediler. 2 ila 15 yaş arasında ölen çocukların yarısında, daha o yaşta damar sertliğinin tohumlarının atılmış olduğunu gördüler. Neredeyse her 10 çocuktan birinde hastalık ilerlemeye başlamıştı. Oldukça belirgin damar sertliği plakları vardı.
* Damara içeriden bakınca görülüyor: Biz de 90’lı yılların başında, genç insanların kalp damarlarına damar içi ultrason yöntemiyle bakıp ‘Damar sertliği var mı?’ sorusuna cevap aradık. Şaşkınlıkla gördük ki, 13 ila 19 yaş arasındaki her 6 kişiden birinin kalbinde damar serliği ilerlemeye başlamıştı bile. Damar duvarındaki değişiklikler henüz kan akımının olduğu yere taşmamıştı. Ne var ki, plakların tıkayıcı olmaması, gençlerin geleceği için daha az tehlikeli oldukları anlamına gelmez.
Damarı bir bahçe hortumuna benzetelim. Hortumu bir bıçakla kesip yuvarlak kesite bakarsak, suyun aktığı boşluğu ve çevreleyen hortumun duvarını görürüz. Ucunda küçücük bir ultrason cihazı olan bir teli, kalbi besleyen damarın içine soktuğumuzda da benzer bir görüntü elde ederiz. 14 yaşında bir gence ait anjiyo resminin sol yanındaki damar içi ultrason resminde tamamıyla normal bir damar kesiti görülüyor. Ortada ultrason teli, onun çevresinde kanın aktığı boşluk, onun dışında da damar duvarı var.
Sağ taraftaki, 2 santim aşağıdan alınan ultrason resminde ise duvarın yarısını kaplayan bir damar sertliği plağı var. Plak daha çok küçük, anjiyoda varlığı fark edilmiyor. Ama büyüyünce öldürücü olabilir.
Risk faktörleri her yaşta önemli
PDAY çalışmasında patoloji uzmanları genç insanların kalp damarlarını damar sertliğini en hafifinden başlayarak giderek koyulaşan renklerde gösteren çözeltilerle boyadılar. Hastalığın ağırlığını 0 ila 10 ve daha fazlası olmak üzere sınıflandırdılar. Bir yandan da, otopsisi yapılan her bir gencin, hayattayken kaç risk faktörü vardı diye baktılar. 15-24 yaş arasında hiçbir risk faktörü olmayanlarda damar sertliği de yoktu. Bir risk faktörü olanlarda ufacık değişiklikler vardı. Oysa, 3 veya daha fazla risk faktorü olanlarda, hastalık epeyce ilerlemişti. 25-34 yaş arasındakilerde ise, damarlar risk faktörlerinin olumsuz etkilerine çok daha uzun süre maruz kaldıkları için durum çok daha ciddiydi.
1950’lerde başlayan araştırmalar risk faktörü dediğimiz sigara, diyabet, yüksek kolesterol, tansiyon gibi özelliklerin kalp damar hastalıkları oluşumunda önemli olduğunu gösterdi. O yıllarda risk faktörlerinin hangi yaşta etkili olmaya başladığını bilmiyorduk. Çocukluk ve gençlikte başlayan damar sertliğinde rolleri var mıydı acaba? Bu soruya ‘kesinlikle evet’ diyerek ilk cevap verenlerden biri Bogalusa araştırmacılarıydı.
ABD’de farklı şehirlerden uzmanların katıldığı başka bir otopsi çalışması bu konuyu daha da aydınlattı. Kısaca PDAY diye adlandırılan bu çalışmada, kaza, şiddet ve intihar sonucu yaşamını yitirmiş olan 15-34 yaş arasındaki kişilerin kalp ve damarlarını sistemli bir biçimde dikkatle inceleyen bilim insanları, damar sertliğinin çocuklukta başladığını ve ‘kader’ olmadığını bir kere daha gösterdiler.
Çocuklarda ve gençlerde risk faktörü sayısı arttıkça damar sertliği riskinin yükseldiğini saptadılar. Yüksek tansiyon, kolesterol değerlerinde anormallik, kan şekeri düzeyi, şişmanlık ve sigara dumanının olumsuz etkilerini sergilediler. Daha da önemlisi, bir kişide ne kadar çok risk faktörü varsa, hastalığın o kadar erken başladığını ve çabuk ilerlediğini ortaya koydular.
Hastalık sinsice ilerler
Damar Kesiti
5 Günün birinde örtü yırtılır. Plakla temas eden kan pıhtılaşır. Damar tıkanır. Kalp krizi oluşur. Bu veya benzer yollarla, damar sertliği beyinde inmelere, bacaklarda damar tıkanıklıkları ve kangrene, aort damarı da balonlaşmaya ve daha birçok derde yol açar.
4 Risk faktörlerine aldırış edilmeden geçen yılların sonunda plak iyice büyür. Üstünü örten örtü incelir. Hastalığın bu aşamaya gelmesinde, başta insülin direnci ve yangı olmak üzere birçok etken rol oynar.
3 Çoğumuzda, çocukluk veya ilk gençlik çağında oluşan damar sertliği plağı yavaş yavaş ve sinsice büyür. Uzun yıllar, plak kanın aktığı boşluğa çok taşmadığı için şikâyet yapmaz, anjiyo yapılsa bile görünmez.
2 Risk faktörlerinin etkisiyle damarlarda anormallikler kendini gösterir. Damarın içini döşeyen hücre örtüsünün sağlığı bozulur. Duvarın içine kolesterol ve başka zararlı maddeler geçer. Böylece ilk tohum atılmış olur.
1 Doğduğumuzda damar duvarlarında olması gerekenin dışında hiçbir şey yoktur. Damarın içini döşeyen örtünün hücreleri sağlıklıdır. Zararlı maddeler aralarından geçip duvarın içine girerek hastalığı başlatamaz.
ZARARIN?NERESİNDEN DÖNÜLSE KÂRDIR
Bebek doğduğunda damar sertliğine yatkınlığı bir ölçüde belirlenmiş oluyor. Geçen hafta sözünü ettiğm rahim içi ortamı, yani annenin durumu bu açıdan önemli. Tabii, bir de anne ve babadan gelen genetik miras var. Lakin, rahimde geçirdiği 9 ayda olumsuz etkilere maruz kalmış ve genetik olarak kötü bir miras almış olsa bile, ‘bebeğin kaderi belirlenmiştir’ denemez. Sağlıklı bir ortamda büyüyecek olursa, damarlarının tertemiz kalma şansı çok yüksektir. Buna karşılık, kötü beslenme, haraketsiz bir yaşam, şişmanlık, hele ikincil sigara içiciliği varsa, doğumdan önceki özellikler olumlu olsa bile hastalığın tohumları erken yaşta atılır. Bu özellikleri olan birçok çocuğun 20-30 yıl izlendiği araştırmalar, damar sertliğinin akranlarına göre daha sık ve ilerlemiş olduğunu gösteriyor.
20’li ve 30’lu yıllarda kalp krizi ve inme geçiren genç insanlara baktığımızda, bunların birçoğunda uzun yıllardır birden fazla risk faktörü olduğunu görüyoruz. Bu aşamaya gelmiş olsa da yaşam tarzında yapılacak köklü değişikliklerin kader gibi görünen gidişi değiştirmesi pekâlâ mümkün.
* Kadınlarda daha az: Yukarda sözünü ettiğim araştırmalar, damar sertliğinin erkeklere göre kadınlarda daha geç başladığını ve daha yavaş ilerlediğini gösteriyor. Bu bulgu doktorların her gün gözledikleri bir durumla uyuşuyor. Menopoz sonrasına kadar kadınlar kalp krizine karşı göreceli olarak korunuyorlar. Bu demek değil ki, menopoz öncesi kadın kalp krizi geçirmez. Sigara içen, risk faktörleri olan, özellikle şişman ve diyabetik kadınlar hormonlarının sağladığı korumaya güvenmemelilerdir.
Son söz: Kitaplarda kalp damar hastalıklarından korunma iki başlık altında incelenir: Riski yüksek olan ama henüz hastalık belirtisi olmayan insanlardaki birincil korunma ve kalp krizi veya inme geçirmiş olanların başına bir daha aynı dert gelmesin diye yapılan ikincil korunma. Halbuki, yapılması gereken damar sertliğinin başlamasını önlemek için gereken korunmadır. Bunun için gayretlerimize bebek doğmadan başlayıp çocukluk ve gençlik yıllarında devam etmeliyiz.