1 - Yaşlılarda tansiyona dikkat!
Yüksek tansiyonun kalp damar hastalığı riskini yükselttiğini, ömrü kısalttığını bilmeyen yok. Genel olarak kan basıncının ‘120/80’ olması ideal olarak kabul ediliyor. Buna karşılık, yaşlılarda tansiyonun biraz yüksek olmasının ‘O kadar sakıncalı değildir’, ‘Çoğu zaman tedavi edilmesine gerek yoktur’ diyenler var.
14 bin kişi üstünde yapılan yeni bir araştırmanın sonuçları bu tezin pek doğru olmadığını düşündürüyor. Sonuçlar yüksek tansiyonun yaşlılar için de tehlikeli olduğunu gösterdi. Bu çalışmaya göre büyük tansiyon 15’in üzerindeyse, isterse kişi 70 yaşını geçmiş olsun, ölüm riski yükseliyor. 14’ün üstüne çıkması bile tehlikeli. Bu sonuçlar yüksek tansiyonun her yaşta zararlı olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Elimizdeki birçok bilimsel veri, sağlıklı beslenme ve egzersize rağmen kan basıncı ‘140/90’ seviyesini aşıyorsa düzenli ilaç tedavisiyle düşürülmesi gerektiğini gösteriyor.
2 - Tuzu azalt kampanyası gerekli mi?
Çok tuzlu yemenin çoğu kişide tansiyonu yükselttiği biliniyor. Toplum sağlığını düzeltmek için birçok ülke tüm nüfusu kapsayıcı kampanyalar başlattı. Buna karşılık, herkes az tuzlu yemek zorunda değildir diyerek itiraz edenler de var. Yeni bir bilimsel çalışma bu konuya ışık tutuyor. Yirmiye yakın ülkede, 100 binden fazla kişinin katıldığı bir araştırmada muhalif seslere destek verici sonuçlara ulaşıldı.
Her toplum aynı değil. Çin gibi çok tuz tüketilen ülkeler olduğu gibi, tuz tüketimi daha az olan toplumlar da var. Yani, her yerde tuzu azalt kampanyası yapmaya gerek yok. Araştırmanın bir başka ilginç sonucu var:
Dünyada çok az kişinin tuz tüketimi ideal sınırlarda. Bu çalışmanın sonuçları Türkiye’deki tuz tüketimini düşürme politikalarını etkilemeyecek. Çünkü, biz Çin gibi çok tuzlu yiyen bir toplumuz. Gerçekte yurttaşlarımızdan az tuzlu yemelerini istemiyoruz. Çok tuzlu yemesinler yeter.
3 - Fakirlik öldürüyor
Kalp damar hastalıklarının endüstrileşmeyle beraber arttığını, zengin hastalığı olduğunu sık duyarız. Amsterdam’da açıklanan bir araştırma, durum böyle olsa da hastalığın sonuçlarının en fazla fakir ülkeleri etkilediğini ortaya koydu.
17 ülkeden 150 bin kişinin incelendiği çalışmada kalp krizi, ve inmeye bağlı ölümlerin fakir ülkelerde zengin ülkelere göre 7 kat daha fazla olduğu ortaya çıktı. Halbuki zengin ülke yurttaşlarında kalp damar hastalıklarını oluşturan risk faktörleri çok daha fazla. Bu gözlemlerden çıkarılabilecek bir tek sonuç var:
Zengin ülkeler kalp damar hastalıklarını erken teşhis edip etkin bir biçimde tedavi ederek zamansız ölümleri önlüyorlar. Fakir ülkelerde durum bunun tam tersi. Türkiye ne durumda diye soracak olursanız, fakirlerden iyi, zenginlerden kötü durumda. Ülkemizle ilgili rakamlar henüz açıklanmadı ama iki uç arasında olduğumuzu biliyoruz.
4 - Hepsi bir hapta
İngilizce “polypill” denilen “hepsi bir hapta” kavramı yeni değil. Az gelişmiş ülkelerde hastaların tedavilerine düzenli olarak devam edebilmeleri için birçok ilacı tek bir hapta toplama amaçlanıyor. İngiltere, İrlanda, Hollanda ve Hindistan’dan 2000 kişi üzerinde yapılan araştırmada kalp hastalarının yarısına aspirin, kolesterol düşürücü hap, idrar söktürücü veya beta bloker ilacı, ya ayrı ayrı, diğer yarısına tek hap halinde verildi.
“Hepsi bir hapta” yönteminin düzenli ilaç kullanımını artırdığı saptandı. En büyük yararı düzenli ilaç kullanmayan hastalar gördü. “Hepsi bir hapta” grubundaki insanların dörtte üçünden fazlası tedavilerine düzenli olarak devam ederken, çok hap alanlarda bu oran dörtte bir bile değildi. Düzenli ilaç kullanımının sorunlu olduğu ülkelerde yararlı olabilecek “hepsi bir hapta” yöntemi için son söz henüz söylenmedi, araştırmalar sürüyor.
5 - Statinler bunamayı önlüyor mu?
Kolesterol düşüren statin grubu ilaçların bunamayı önleyip önlemediğini araştıran çalışmalar farklı sonuçlara ulaştığı için bu konuda tartışmalar sürüyor. Tayvan’lı bilim insanlarının yaptığı yeni bir çalışma bu konuya ışık tutuyor. 65 yaşını geçmiş 58 bin kişinin incelendiği çalışmada güçlü statin ilaçlarını alanlarda bunamanın daha az görüldüğü saptandı. İlacın dozu yükseldikçe bunamayı önleyici etkinin daha belirgin hale geldiği görüldü.
Bu yararlı etkinin beyni besleyen damarların korunmasına bağlı olduğu düşünülüyor. Bunamayı önlemek amacıyla statin alınmasını tavsiye etmek için daha erken. Karşılaştırmalı büyük araştırmalara gerek var. Bu çalışmanın aydınlattığı bir diğer önemli nokta da statin ilaçlarının güvenliğiyle ilgili: Yüksek dozlarda uzun süre kullanılırsa beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir endişesini gideriyor.
6 - Ağır spor zararlı mı?
Ağır sporun uzun vadede sağlığa yaptığı etkileri araştırmak için bilim insanları ünlü “Tour de France” bisiklet yarışına katılan sporcuları incelediler. 1947-2012 arasında yarışan elit bisikletçinin yaşıtlarına göre 5 yıl daha uzun yaşadığı ortaya çıktı. Ağır spor yapmanın kalbe zararlı olabileceği zaman zaman alevlenen bir tartışmadır.
Bu görüşü destekleyen, futbolcunun sahada yığılıp kalması, maratoncunun kalp krizi geçirmesi gibi münferit olaylar hepimize “Acaba?” dedirtir. Bilimsel verilere baktığımız zaman ağır spor yapıldığı dakikalarda kalp krizi ve ölüm riskinde artış olduğunu biliyoruz. Otomobille yola çıktığımızda, evde oturduğumuz zamana göre ölüm riskimizin yükselmesine benzer bir durum bu. Bu tartışmada unutulmaması gereken nokta, uzun vadede, sporun sağladığı yarar, kısa süreli ve çok küçük risk artışından bin kat daha fazla olması.
7 - Uzaktan izleme işe yarıyor mu?
Kalbin gücünün zayıfladığı, vücuda yeteri kadar kan atamadığı kalp yetersizliği hastalarında sıkça kullanılan bir tedavi yöntemi, kalbe özel bir pil takmaktır. Bu pillerin kalbin verimli çalışmasını sağlayan ve öldürücü çarpıntıları anında durduran özelliklerine bir yenisi eklendi. Pilin içine yerleştirilen “sensor” kalp ve damarlarda olup bitenleri sıcağı sıcağına hastanede kurulan merkeze bildiriyor. Uzmanlardan oluşan bir ekip gelen bilgileri değerlendirerek, problem çıkması durumunda gecikmeden önlem alabiliyorlar.
700 kalp hastasının katıldığı karşılaştırmalı bir araştırma bu yöntemin işe yaradığını gösterdi. Pildeki “sensor” ile izlenen hastaların, belli aralıklarla hastaneye giderek izlenen hastalara göre daha sağlıklı oldukları görüldü. Daha önemlisi, bir yılın sonunda sürekli izlenen grupta ölümlerin çok daha az olduğu anlaşıldı.
Son söz
Bu araştırmalar kusursuz değil. Kısıtlılıklarına ve eksiklerine rağmen
kalp damar hastalıklarıyla yapılan mücadeleyi ilerlettiklerinden şüphe yok. Hiçbiri son söz niteliğinde değil. Ama hepsi daha çok araştırmayı teşvik ederek tıbbın ileriye gitmesine katkıda bulunuyor.