* Kalp krizi ve inmenin gerek hastalanan kişiye ve ailesine gerekse topluma maliyeti çok ağırdır. Bu yıkıcı düşmanı yenmenin yolu hastalığı tedavi etmekten değil ortaya çıkmasını önlemekten geçer
* Kalp krizinin gelmekte olduğunu haber veren risk faktörleriyle mücadelede çok başarılı değiliz. Gerçek çözüm için çocukluktan başlayarak risk faktörlerinin hiç ortaya çıkmamasını sağlamamız gerekir.
Kalp krizi ve inmenin gerek hastalanan kişiye ve ailesine gerekse topluma maliyeti çok ağırdır. En büyük bedeli ödeyenler hastaneye ulaşmadan ya da tedavi sırasında hayatını kaybedenlerdir.
Modern tıbbın nimetleri sayesinde hayatları kurtulsa da hastaların bir çoğu haftalar, hatta aylarca işinden gücünden kalır, mali kayıplara uğrar. Daha önemlisi hastalık sonucu oluşan maluliyet uzun vadede hem günlük yaşamdaki hem de iş yerindeki verimliliği azaltır. Toplumsal düzeyde bir kişinin birdenbire üretken olmaktan uzaklaşıp normalden çok fazla kaynak tüketen biri hale gelmesinin yarattığı kayıplar büyüktür. En zengin ülkelerin ekonomilerini bile zora sokar hale gelen modern tıbbın yüksek maliyetini de hesaba katınca kaybedeceğimiz bir mücadele içinde olduğumuz anlaşılır. Bu savaştan galip çıkmanın tek yolu hastalığın ortaya çıkmasını bekleyip tedavi etmek yerine hastalığın oluşmasını önlemektir.
Risk faktörü tehlike sinyali
Nasıl trafik ölümlerini önlemek için aşırı hız, alkollü araba kullanma, virajlı yol gibi kaza riskini arttıran faktörlerle mücadele etmemiz gerekiyorsa, kalp damar hastalıklarını önleyebilmek için de bu hastalıkların oluşmasına zemin hazırlayan etkenleri ortadan kaldırmamız gerekir.
Kalp krizine ve inmeye yol açan etkenlerin hepsini değilse de belli başlılarının ne olduğunu yıllardır biliyoruz. Risk faktörü dediğimiz bu etkenlerin başta gelenleri sigara, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliğidir. Bir de değiştiremediğimiz faktörler vardır: ilerleyen yaş, erkek cinsiyet ve ailede kalp hastalığı hikâyesi. Bu faktörlerin biri veya birkaçı varsa daha sonraki yıllarda kalp damar hastası olma ihtimalinin arttığını çok iyi biliyoruz. Bir kişide risk faktörü sayısı arttıkça hastalık ihtimali de artıyor.
Bu bilgiler yeni değil. En az 50 yıldır bilinen gerçekler. Üstelik, risk faktörlerinin bir çoğunu ilaçsız ya da ilaçla tedavi edebildiğimiz de bir gerçek. Ne yazik ki, tüm bu bilgi zenginliğine rağmen kalp damar hastalıkları tüm dünyada en çok can alan hastalık olmaya devam ediyor.
ABD’nin küçük bir şehri olan Framingham’daki yaşayanlar 1950’den itibaren tıbbi olarak izlendi, kalp krizi ve kalpten ölümler dikkatle kaydedildi. Yıllar içinde kalp damar hastalıklarının artan risk faktörü sayısına paralel olarak arttığı görüldü. Bu ve benzeri araştırmalar risk faktörlerinin öngörücü özelliklerini kanıtladı.
Maharet, risk faktörlerini önlemek
Kalp damar hastalığının ölümcüllükteki birinciliğine son vermek için risk faktörleri çıktıktan sonra mücadele etmek yeterli değil. Çünkü, risk faktörleri ortaya çıktığında çoğunlukla damar sertliği başlamış ve epeyce yol almış oluyor. Ayrıca, o zamana kadar yerleşmiş alışkanlıkları kalıcı olarak değiştirip risk faktörlerini düzeltmek de hiç kolay değil.
Kalp damar hastalıklarını önlemek istiyorsak işe çok daha genç yaşlarda başlamamız gerekiyor. Bu amansız düşmana karşı stratejimiz, hastalık geliyor diye haber veren risk faktörlerinin ortaya çıkması beklenmeden, yıllar önceden başlayarak sağlıklı bir hayat tarzını benimsemek olmalıdır.
Bu yılın şubat ayında Amerikan Kalp Birliği’ninCirculation adlı bilimsel dergisinde yayımlanan bir araştırması sözünü ettiğim stratejinin işe yarayacağının kanıtlarını sunuyor.
Sağlıklı hayat tarzı kalbi koruyor
Araştırmacılar 1985 yılında 18 ile 30 yaş araşında 3 binden fazla sağlıklı kişiyi incelediler. Aynı incelemeyi 7 yıl ve 20 yıl sonra tekrarladılar. Bu incelemelerde sağlıklı hayat tarzını 5 öğeye bakarak derecelendirdiler:
1 İdeal kilo-vücut kitle indeksi 25’ten az
2 Sağlıklı beslenme
3 Hareketli yaşam
4 Sigara içmeme
5 Alkolü ya hiç ya da az içme
20 yıl sonra çalışmaya katılanların kalp krizi geçirme ve kalpten ölüm riskinin ne olduğuna baktılar. Eğer kan basıncı 120/80 mmHg’nin altında, kolesterol 200 mg/dl den az ise, diyabet yoksa ve hiç sigara içmiyorsa o kişiyi düşük riskli kabul ettiler.
Çalışma başladığında ortalama yaşı 25 olan katılımcılar 20 yıl sonra orta yaşlı bir grubu oluşturuyordu. Veriler değerlendirilince her 4 denekten sadece birinin düşük risk grubunda olduğu görüldü.
Tansiyonu, kolesterolü ideal düzeyde olup, şeker hastalığı olmayan hiç sigara içmemiş orta yaşlı insanların, geçen 20 yılda nasıl bir hayat sürdüğüne bakıldığında ilginç bulgularla karşıldı.
Yukarıda sözünü ettiğim sağlıklı hayat tarzının beş öğesinin de var olduğu kişilerin çoğu tehlikeden uzaktı. Bu gruptakilerin yaklaşık üçte ikisinde kalp hastalığı riski çok düşüktü. Oysa gençliklerinde sağlıklı hayat tarzından sıfır alanların ancak otuzda biri düşük risk grubundaydı. Özetlenecek olursa, orta veya ileri yaştaki kalp damar hastalığı riski nasıl yaşadığımızla yakından ilgili. Çocukluk yaşından başlayarak dengeli ve sağlıklı beslenmenin, hareketli bir hayat sürmenin, kilo almamanın, sigara içmemenin tüm yaşam boyu devam eden yararları var.
Zararın neresinden dönülse kâr
Araştırmacalar ellerindeki zengin verileri inceleyip başka bir soruya daha cevap aradılar. Acaba başlangıçta pek sağlıklı yaşam sürmeyen gençler kendilerine çeki düzen verirlerse yarar görürler mi? Bu sorunun cevabı tartışmasız olarak evetti. Elde edilen veriler başlangıçtaki sağlıksız alışkanlıklarını düzeltenlerin risklerinin düştüğünü kanıtlıyor.
Bir başka ilginç bulgu da, ilk gençliklerinde sağlıklı yaşayan sonradan yoldan çıkanların riskinin belirgin biçimde artmış olduğuydu. Kısacası, gençlikte benimsenen sağlıklı yaşam tarzından ömür boyu ayrılmamak gerekiyor.
Kaç sağlıklı hayat tarzı öğesi var
İdeal kiloda, düzenli spor yapan, sağlıklı beslenen, fazla alkolden kaçınan ve sigaradan uzak duran bir gencin orta yaşta kalp krizi riskinin düşük olma şansı yüzde 61. Oysa sadece 2 sağlıklı özelliği olan birinde bu şans sadece yüzde 15. Hiçbir sağlıklı yaşam özelliği yoksa riskinin düşük olma şansı yoka yakın.
Yedisinde neyse yetmişinde de o
Benzer bir araştırma da bu ay Finli ve Avustralyalı bilim insanları tafından sonuçlandırıldı. 27 yıl izlenen yaklaşık 600 kişi 45 yaşına geldiğinde bilgisayarlı tomografiyle incelendi. Çekilen resimlerde kalbi besleyen damarlarda kalsiyum birikintileri varsa damar sertliğinin çoktan oluşup ilerlediği anlaşılıyordu. Kalplerinde damar sertliği olanların yaklaşık 30 yıl önce, ergenlik çağında yapılan muayenelerine bakıldığında kolesterol değerlerinin ve tansiyonlarının damarları temiz olanlara göre daha yüksek olduğu görüldü. 13-18 yaş arasındaki değerler ne kadar anormalse damar duvarındaki kalsiyumun o kadar çok, yani hastalığın o kadar ilerlemiş olduğu saptandı.
Sağlıklı yaşamı nasıl kuralım?
Tüm bu araştırmalardan anlaşılan, damar sertliğinin erken başlayıp yıllar içinde ilerleyen ve en ileri safhası olan kalp krizi veya inme olana kadar sessiz sedasız hiçbir belirti vermeden büyüyen bir buz dağı olduğuydu.
Çocukluk ve gençlikte sağlıklı yaşam alışkanlıklarının yerleşebilmesi için kişisel çaba yetmez. Hatta, kisisel çabanın o yaşta başarıya önemli bir katkısı yoktur.
Anne baba yediklerine içtiklerine özen göstermiyor, spordan uzak bir yaşam sürüyor, kilo almakta sakınca görmüyorsa çocukların farklı bir yol izlemesi beklenemez. Ağız tadının oluştuğu yıllarda bol şekerli ve tuzlu yemekler yerine sağlıklı besinlerin tadını alan, te- levizyon ve video oyunlarını değil koşup oynamayı seven, sigaradan kaçan çocuklar ve gençler yetiştirebilmek için toplumsal iklimin ve yaşam koşullarının bu amaca uygun olması gerekir. 21. yüzyılın başında tartıştığımız bu fikirler yeni değil. Milattan önce 2600 yılinda Çin İmparatorluğu’ndaki bilge hekimlerin yazdığı Huang Dee: Nai-Chang tıp kitabından küçük bir alıntıyla bitirelim yazıyı.
Beceriksiz hekim hastalık ortaya çıktıktan sonra tedavi eder.
Ortalama hekim hastalık belirginleşmeden tedaviye başlar.
İyi hekim hastalığın oluşmasını önler.