Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD’de seçimlerine, sağlık reformu yasası için yapılan referandumdur demek yanlış olmaz. Yasa, sağlık sigortası olmayan 50 milyon insanı güvence altına almayı, sigorta şirketlerinin keyfiliklerini önlemeyi hedefliyor. Hızla uygulanıp uygulanamayacağı salı gecesi belli olacak...

ABD’de halk yarın başkanını seçmek için sandık basına gidecek. Tarihin en pahalı ve en çatışmacı seçim kampanyasının sonunda kamuoyu yoklamaları her iki adayın da oyların yarıya yakınını alacağını öngörüyor.
Ne Barack Obama’nın ne de Mitt Romney’nin kazanması sürpriz olacak.
İki adayın hemen her konudaki görüşleri bir birine taban tabana zıt. Ama, hiçbir konu sağlık reformu kadar yüksek voltajlı bir elektrik hattı gibi bölmüyor ülkeyi.
Başkan siyasi sermayesinin büyük bölümünü kullanarak 2010 Mart’ında çıkardığı yasayı Beyaz Saray’daki dört yılının en önemli başarısı olarak görürken, rakibi seçimi kazanırsa ilk işinin yasayı iptal etmek olduğunu söylüyor.
Meclisin tüm Cumhuriyetçi üyeleri de onunla aynı fikirde. Bir teki bile yasa lehinde oy kullanmadı. Doğrusu bu seçime sağlık reformu için yapılan bir referandum demek yanlış olmaz.

Haberin Devamı

Sağlık reformuna ne gerek var?

Başkan Lyndon Johnson 1964’te ‘Medicare’ adlı devlet sigorta yasasını imzalarken yanında eski başkanlardan Harry Truman oturuyor. O da sağlık reformu yapmaya çalışmış başarılı olamamıştı.

ABD’de sağlık sektörü, parası olanın ulaşabildiği bir hizmet olarak gelişip büyüdü. Yirminci Yüzyıl’ın başından beri bir çok Amerikan cumhurbaşkanı sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi gerektiğini düşünüp çaba gösterdi. Devletin asgari bir hizmeti garanti ettiği, tüm nüfusu kapsayacak bir sistem çeşitli adlar altında defalarca gündeme getirildi.
Biri hariç başarılı olan olmadı. Karşı çıkanların hepsinin gerekçeleri üç aşağı beş yukarı aynıydı: Amerika’nın öz değerlerinin başında gelen hür teşebbüse karşı olduğu, rekabeti ortadan kaldıracağı, sağlık hizmetlerinin kalitesini düşüreceği için itiraz ettiklerini söylüyorlardı. Hüsranla sonlanan reform hamlelerinin sonuncusu Bill Clinton’un 1993’teki sağlık hizmeti yasa tasarısıydı.
Bu konudaki tek istisna 1965 yılında Lyndon Johnson’un cumhurbaşkanlığında meclisin çıkardığı ‘Medicare’ ve ‘Medicaid’ yasalarıydı. 65 yaş üstündeki tüm Amerikalılara ve daha genç yaşda da olsa fakirlik sınırının altında olan yurttaşlara ve malüllere sağlık hizmeti götüren devlet sigorta sistemleri o zaman ortaya çıktı.

Haberin Devamı

50 milyon sigortasız var

Amerikan sağlık sisteminin imrenilecek birçok yönü olsa da dünyanın en zengin ülkesine hiç yakışmayan çok yanı var. En başta, sigortalanabileceği bir işi veya parası olmayan insanların kaderlerine terk edilmiş olması geliyor. Sağlığa harcanan trilyonlara rağmen Amerikalıların sağlığının çok iyi olmaması da başka bir büyük sorun.
Dünyanın en zengin ülkesinde her 6 kişiden birinin hiçbir sağlık güvencesinin olmaması inanılması zor bir istatistik. Sağlık sigortası olmayan 50 milyon Amerikalının çoğu çok fakir. Ne doktora ne de hastaneye gitme imkânları yok. Ancak acil bir sağlık sorunu için acil servislere gidebiliyorlar. Bu da sağlık sorunlarına köklü çözümler getirmiyor.
Obama’nın önderliğiyle meclisten geçen yasa sigortasız kimse bırakmamayı hedefliyor. Yasa devlet sigortalarının kapsamını genişletilerek bu soruna çözüm getiriyor. Romney’nin liderliğini yaptığı cumhuriyetçilere sorulunca, “Biz de sigortasız kimse kalmasın istiyoruz” diyorlar. Lakin, bunu nasıl başaracaklarını ikna edici biçimde anlatamıyorlar.

Haberin Devamı

Sigorta şirketleri memnun değil

65 yaş altındaki çoğu Amerikalının sağlık sigortası işverenleri tarafından sağlanıyor. Eğer işlerinden olurlarsa ki son beş yıl içinde milyonlarcası bu akibete uğradı, sigortaları da buharlaşıyor. Kendi başlarına sigorta yaptırmaları mümkün. Ama, eğer ciddi bir kronik hastalıkları varsa hiçbir şirket onları sigortalamaya yanaşmıyor.
Sigortalı olanlar bile kendilerini tam olarak güvenli hissetmiyorlar. Para kazanmak amacıyla kurulmuş olan özel sigorta şirketleri, poliçe sahiplerinin sağlık harcamaları çoğalacak olursa bir çaresini bulup sigortayı iptal edebiliyorlar. ‘Obamacare’ olarak adlandırılan sağlık reformu yasası bu uygulamaları yasaklıyor.

‘ABD’ seçiminde  sağlık reformu

Altından kalkılamayacak kadar pahalı

2008 OECD istatistiklerine göre ABD gayri safi milli hasılasının yüzde 17’sinden fazlasını sağlığa harcıyor. Bu rakam OECD ülkelerinin ortalamasının yaklaşık 2, Türkiye’nin harcadığının da 3 katı.

Demokratların da Cumhuriyetçilerin de hemfikir oldukları bir konu var: ABD sağlığa çok para harcıyor. Böyle giderse ekonomi bu yükün altından kalkamayacak. İki taraf da sistemin düzeltilmesi gerektiğini söylüyor. Ama önerileri çok farklı.
Reform yasasında kaynakların akıllıca kullanılmasının sağlık harcamalarını aşağı çekeceği öngörülüyor. Bunun için uzmanlardan oluşan bir komitenin etkinliği kanıtlanmış tanı ve tedavi yöntemlerini belirlemesi yasa hükmü olarak belirtilmiş. Hastanelere ve doktorlara yaptıkları işlem başına para vermenin yerine, hastaya hastalığı boyunca yapılanlar için topluca ödeme yapılması teşvik ediliyor. Böylece pahalı yöntemlerin ve ilaçların rastgele kullanılmasının önüne geçileceği düşünülüyor.
Romney, bu uygulamaya hastayla hekim arasına giren bir bürokrasi yaratır diyerek şiddetle karşı çıkıyor. Devletin müdahalesini en aza indirerek ve piyasa üzerindeki kısıtlamaları kaldırarak sağlık harcamalarını azaltabileceğini söylüyor.

Herkes sigortalanmaya mecbur

Yeni yasa ülkede yaşayan herkesin bir çeşit sağlık sigortası kapsamında olmasını emrediyor. Kimi yaşı veya yoksulluğu nedeniyle devletin, kimi iş vereninin sağladığı sigortadan yararlanacak. Kendi başına sigorta poliçesi satın almak isteyenlere de vergi kolaylıkları sağlanıyor. En önemlisi, eyaletlerde sigorta şirketlerinin rekabet edeceği bir sigorta pazarı kurulması öngörülüyor.
Cumhuriyetçilerin buna itirazı var. ABD’de hükümetin hiçbir vatandaşı herhangi bir malı veya hizmeti almaya mecbur edemeyeceğini, bunun anti-Amerikan bir davranış olduğunu haykırıyor. “Biz de herkes sigortalı olsun istiyoruz. Ama, hükümet karışmadan, piyasalar ve yerel düzenlemelerle bunu başarabiliriz” diyorlar.
“Mecbur tutulma” konusuna itiraz eden birçok dava açıldı. Sonunda Yüksek Mahkeme konuyu inceleyip karara bağladı. Heyecanla beklenen karar yasanın anayasaya aykırı olmadığı yönündeydi.

‘ABD’ seçiminde  sağlık reformu

SEÇİMDEN?SONRA?NE?OLUR?

Bu grafikte çeşitli ülkelerde 2007 yılında doğan bir kişinin beklenen yaşam süresinin o ülkede kişi başına düşen sağlık harcamasıyla ilişkisi görülüyor. ABD’de gelişmiş birçok ülkenin iki katı para harcamasına rağmen beklenen ömür onlara göre daha kısa.

Yarın ABD’de başkanın yanı sıra Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesi ve 100 senatörden 33’ü seçilecek. Yüksek bir ihtimal olmasa da, eğer Beyaz Saray ve meclis aynı partinin eline geçerse ne olacağını tahmin etmek zor değil. Demokratların kontrolünde sağlık reformunu uygulanması hızlanır. Cumhuriyetçiler başa geçecek olurlarsa, reform yasasını uygulatmak için çabalarını arttırırlar.
Bir parti Beyaz Saray’ı diğeri Meclisin bir veya her iki kanadının kontrolünü ele geçirecek olursa, farklı ideolojilerin muharebe alanı olan sağlık sistemi üzerindeki mücadele devam eder ve yasanın uygulanması yavaşlar.

Son söz: ABD’deki yeni sağlık hizmetleri yasası, mükemmel olmasa da, sağlık harcamalarını kontrol altına almayı, hizmetleri yaygınlaştırmayı ve toplumunun sağlık düzeyini yükseltmeyi hedefliyor. Başkanın ve en büyük başarısı olan yasanın kaderi yarın belli olacak.