Serenad Bağcan, müzikte yeni bir isim değil. Bağcan ailesinin her bir ferdi gibi özel bir sesle, yorum yeteneği ile dünyaya gelmiş. O bir hikâye anlatıcısı. İlk notadan itibaren alıp götürüyor, hikâyesini anlatıyor ve geri getiriyor. Nihayet ilk solo albümü ‘Serenad’ ile de buluştuk.
Uzun süredir müzikteki yolculuğunu Fazıl Say ile sürdüren Serenad Bağcan, ‘İlk Şarkılar’, ‘Yeni Şarkılar’, ‘Nazım Hikmet Oratoryosu’, ‘Sait Faik Sahne Eseri’ ve ‘Hermiyas’ eserlerine yorumcu olarak imza atmıştı. Fakat bir türlü solo bir albüm gelmiyordu. Nihayet geçtiğimiz günlerde ‘Serenad’ ile buluştuk. Bağcan, albümün tanıtım gecesinde solo albüm yapmayı bu kadar geciktirmesini şu sözlerle açıkladı: “Halan Selda Bağcan, amcaların Serter ve Sezer Bağcan, ablan Sonat Bağcan ve kardeşin Seda Bağcan olunca ‘Ben kimim ki!’ diyordum.” Dünyaca tanınan, sevilen Selda Bağcan’a bile baktığımızda aslında Serenad Bağcan’ın bu düşüncesini, geri duruşunu anlayabiliyordum. Ancak albümün tanıtım gecesinde Selda Bağcan hariç ailenin diğer fertleri sahneye çıktığında işin ciddiyetinin daha da farkına vardım. O seslerin birini dinlemek bile büyülenip olduğun yere çakılmaya yeterken hepsini bir arada duymak şok
5 Mayıs'ta İsviçre'nin Schlieren şehrinde 'İsviçre Türkiye Çocuk Şenliği/Schweizerisch Türkisches Kinder Fest' yapılacak. Karagöz ve Hacivat'tan İbişin Maceraları'na, Ritim Gösterisi'nden Müzikli Söyleşiler'e kadar Türk kültürünü yansıtan birbirinden renkli etkinlikler bu şenlikte olacak.
Memleketinden ayrı kalmak zor, çocuğuna kendi memleketini anlatamamak, tanıtamamak daha da zor. Bu yüzden Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın kendi kültürleriyle hasret giderebilecekleri, çocuklarına gösterebilecekleri etkinlikler çok önemli. 5 Mayıs'ta İsviçre'nin Schlieren şehrinde düzenlenecek 'İsviçre Türkiye Çocuk Şenliği/Schweizerisch Türkisches Kinder Fest' bu yüzden bir sosyal sorumluluğu da üstleniyor aslında. Böylesine önemli bir organizasyonu düzenleyen kişi ünlü oyuncu Zafer Altun ve ağabeyi Cem Altun. Zafer Altun şu anda 'İkizler Memo - Can' dizisinde mahalle komiserini, Yabancı Sahne'nin 'Netoçka Nezvanova' oyununda da Rus Subay'ı canlandırıyor. Altun, birçok ünlü ismin de yer alacağı festivali, "Anadolu topraklarının sıcak hikayelerini, yüzyıllardır Anadolu’da geleneksel olarak akıp gelen temaşa sanatları ile birleştirip Avrupa’da yaşayan çocuklara götürüyoruz" diyerek anlatıyor.
-
Evet, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü geride kaldı. Kadın hakları, cinsiyet eşitliği, kadına yönelik cinsel istismar, iş yerinde mobbing gibi birçok konu gelecek 8 Mart’a kadar pek de sesli bir şekilde söylenmeyecek. Kadınlar yine en doğal yaşam hakları için bile büyük mücadeleler vermek zorunda kalacak. Bu sırada kadınların hayat hikayelerinden esinlenerek yapılan filmlere bir göz atmakta fayda var.
Nereden bakarsak bakalım kadının iş gücüne katılımı ve kadın hakları için gidilecek daha uzuuun bir yol var. Önce düşüncelerin değişmesi, bakış açısının farklılaşması gerekiyor. Bunun için de en iyi araçlardan biri tabii ki sinema. Kadınların hayat hikayeleri, cesaretleri, başarıları her alanda olduğu gibi sinemaya da her zaman büyük bir ilham kaynağı oldu. Kadınları odak noktasına koyan sayısız film yapıldı. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmak istedim. İzlemedikleriniz varsa gelecek 8 Mart’a kadar bol bol zaman var. İyi seyirler…
Sultan Gelin (1973-Halit Refiğ)
Film, Anadolu'daki gelenek ve göreneklerin kadınlar üzerinde hangi acılara neden olabileceğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Başlık parası karşılığında tanımadığı biriyle evlendirilen Sultan, kocasının ilk gece ölmesiyle
Bugün 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü. Dünyada 6 milyon down sendromlu kişi var. Bugünün amacı bu genetik farklılığa karşı farkındalık oluşturmak. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bugün çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Ancak Uşak Üniversitesi’nin de dahil olduğu ‘In Orchestra’ projesi gerçekten son dönemde beni en çok heyecanlandıran projelerden biri... Down sendromlu bireylerin sanat terapileriyle sosyal hayatta daha aktif olması sağlanıyor.
Müzikal orkestrada İtalya, sanatsal multimedyada Fransa ve teatral bedende Türkiye’nin ortaklığıyla eğitimsel yolları içeren bir ‘Çoklu Sanat Ağı’ oluşturulmuş. Bu ağı oluşturanlar arasında İtalya’dan Scuola Musica Fiesole, Fondazione Sequeri Esagramma Onlus ile Spazio Reale, Fransa’dan Centre de la Gabrielle et Atailersdu Parc de Claye ve Türkiye’den Uşak Üniversitesi yer alıyor.
Uşak Üniversitesi bu kapsamda İzmir Down Sendromlular Derneği ile birlikte çalışıyor ve mental yetersizlik yaşayan öğrencilerin müzik, sanat ve tiyatro ile kişisel gelişimlerini destekleyerek öğrenme yeteneklerini geliştirmeyi amaçlıyor.
En anlamlı orkestra
Yapılan çalışmayı sanat, drama, tiyatro, film ve benzeri yöntemleri kapsayan terapi seansları olarak
27 Şubat tarihi artık hepimiz için çok daha anlamlı olacak. Sanatçılar, 26 yaşındayken kaybettiğimiz müzisyen Serhan Şeşen’in doğum günü olan ve adına kurulan dernek tarafından 10 yıldır ‘Yaşama Saygı Günü’ olarak kutlanan 27 Şubat için birleşiyor. Siz de sosyal medya paylaşımlarınıza #27ŞubatYaşamaSaygıGünü hastag’i koyarak destek olabilir ve dünyanın daha yaşanılabilir olması için farkındalık oluşturabilirsiniz.
Sabah kalkıyoruz ve telefonu elimize alıp sosyal medyada gezinmeye başlıyoruz. Arkadaşların eğlenceli fotoğrafları arasında okunan haberler artık normalleşiyor. İnsana, hayvana taciz, fiziksel ya da psikolojik şiddet, çevreye duyarsızlık… Evet mutlaka üzülüyoruz, içimiz parçalanıyor yeri geldiğinde ama bir süre sonra günlük koşturmacaya dalıp unutuluyor. O haberin binlerce ‘like’ alması da kahramanlarının hayatında pek bir şey değiştirmiyor.
Peki ne mi yapabiliriz? Ben, sen, o, yani hepimiz başka canlıların hayatına, doğaya saygı duyabilir ve bunu eyleme dökebiliriz.
3 Aralık 2008’de henüz 26 yaşındayken onunla ilgilenen doktorların ihmalkârlığı nedeniyle aramızdan ayrılan müzisyen Serhan Şeşen, o kısa ama birçok şeyi sığdırabildiği hayatında her canlıya karşı sevgi ve
Yiğit Özgür’ün ‘Hunililer’i, Ezel Akay yönetmenliğinde gerçeküstü bir komedi eşliğinde sahneden taşıyor. Akay, oyunu ‘Deneysel oyunculuk’ diyerek tanımlarken bize de hele bir ‘Çekilin gülesimiz geliyor’ demek kalıyor.
Veee ‘Hunililer’ sahnede…
Hunililer’in babası, karikatürist Yiğit Özgür, Hunililer ile hiç fark etmediğimiz anda yanımızda bulduğumuz bir arkadaşımız gibi. Hangimiz ‘O zaman dans’ ile modumuzu değiştirmedik ya da ‘Millet aç aç!’ duyarı kasarak içine düştüğümüz durumdan kaçmaya çalışmadık ki? :) ‘Mal varlığım yok ama var mallığım’ itirafında bulunduğumuz veya ‘Alo internet kafe mi? Gogıl orda mı?’ diyerek hunharca güldüğümüz zamanlar da olmadı değil.
Aklın gittiği ama geriye özgürlük, utanmazlık, merak, vicdan ve masumiyetin kaldığı kişiler Hunililer. Yıllarca maceralarını dergi ve kitaplardan okurken gün geldi yönetmen Ezel Akay yönetimiyle sahnede kanlı canlı karşımıza çıktılar. 2 perde 32 bölümden oyunda bir an olsun yerlerinde durmuyorlar.
Deneysel oyunculuk