21 yaşındaki Naz Ölçal’ın 5 yıl önce YouTube’a yüklediği, söz ve bestesi kendisine ait ‘Yoksun’ adlı şarkısı 113 milyondan fazla dinlendi. Şarkıyı, hayranı olduğu Şebnem Ferah’a ulaşmak için yazmıştı ama o bu şarkıyla tüm dünyaya sesini duyurmayı başardı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisi olan Naz, ‘Yoksun’, ‘Tek Nefes’, ‘Şairin Sesi’, ‘Fısıltı’, ‘Bir Emir’ ve ‘Sarıl Bana’ şarkılarıyla müzik dünyasındaki yerini de şimdiden sağlamlaştırdı. İnternette yapılan hakaret ve bedduaların onu yıldırmak yerine cesaretlendirdiğini belirten Naz, karantina sürecinde de yeni şarkılarına yoğunlaştığını söyledi.
- Seni dinleyip de ‘Yoksun’un hikâyesini neredeyse bilmeyen yoktur. Bir Fizik dersinde Şebnem Ferah’a olan sevginle kalemi eline alıyorsun ve 5-10 dakika içinde yazdığın sözleri besteleyip sonra da ilk defa bir stüdyoya girerek okuyorsun. Vee poff… Hayatın değişiyor.
Aynen öyle oldu :) Şarkı
Son yıllarda yayınlanan yerli - yabancı birçok film, dizi ve tiyatro afişi, kitap ve albüm kapağı Yer Creative’in sihirli dokunuşlarıyla hazırlandı. ‘Yaratıcı fikirlerin tasarıma dönüştüğü yer!’ mottosuyla çalışmalarına devam eden Yer Creative, kazandığı ulusal ve uluslararası alandaki ödüllerin arasına bir yenisini daha ekledi.
Los Angeles’ta düzenlenen dünyanın en prestijli tasarım yarışmalarından Uluslararası Tasarım Ödülleri’nde (IDA – International Design Awards) National Geographic için tasarladıkları ’25 Litre’ afişi ile Grafik Tasarım, Basılı/Afiş kategorisinde altın ödül kazanan şirketin kurucusu Berkcan Okar, “Su krizine karşı aciliyet duygusunu uyandırmamız gerekiyordu. National Geographic’in ikonik sarı çerçevesinden yola çıkarak sanatçımızın eline günümüz ve gelecek arasında portal görevi gören bir resim çerçevesi yerleştirdik. Dışarıdaki yeşil ve sulak günümüz dünyası, çerçeve içindeki geleceği temsil eden kahverengi
Türk film festivalleri açısından hem çok yoğun hem de çok tartışmalı bir yılı geride bırakıyoruz. Kim haklı kim haksızdan ziyade festivallerimize ciddi yara aldıran ve güvenilirliğini sorgulatan bu tartışmaları yılın son film festivali Antakya Uluslararası Film Festivali’nin Ana Jüri Başkanlığı’nı üstlenen senarist ve yönetmen Talip Karamahmutoğlu’na sordum.
Festivallerde yaşanan sorunların, sektörde yer alan kişilerin festival yönetimlerinde olmasıyla ‘ahbap çavuş’ ilişkisi doğmasından kaynaklandığını söyleyen Karamahmutoğlu, festivallerin yerel yönetimlerden alınarak işin ehli olan ‘liyakat’ sahibi kurumlar ve gerçek kişilere verilmesi gerektiğini söyledi.
20-26 Aralık tarihleri arasında Antakya’da 7. kez düzenlenecek Antakya Uluslararası Film Festivali’ne geçtiğimiz yılların iki katı olarak 35 farklı ülkeden 830 filmin müracaat ettiğini ve bu durumdan büyük mutluluk duyduklarını da dile getirdi.
Çoğunlukla ‘Arthouse’ olarak adlandırdığımız sanat ağırlıklı film ve belgeseller var.
Antalya Film
Heykeltıraş ve ressam Ayhan Tomak’ın Ahşap Yontu Atölyesi öğrencilerinin eserlerinden oluşan ‘Ahşaba Dokunmak III’ sergisi kapılarını açtı. 8 Aralık’a kadar ziyaret edilebilecek sergide, farklı mesleklere sahip 15 katılımcının eserleri yer alıyor.
1995 yılından bu yana sanat hayatına devam eden Ayhan Tomak’ın Ahşap Yontu Atölyesi çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Atölye öğrencilerinin eserlerinden oluşan ‘Ahşaba Dokunmak III’ sergisi bugün Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde kapılarını açıyor.
‘Saklı Yaşam’ ve ‘Artemis’ de sergilenecek
Sergi, atölyede çalışmalara katılan, çeşitli meslek dallarında yer alan katılımcılarla gerçekleşen 3’üncü sergi olma özelliğini taşıyor. Sergide çalışmaları yer alan Alper Arman, Ayten Osken, Bircan Yorulmaz, Derya Türkoğlu, Hakan Yücel, İlknur Cebiroğlu, Kenan Atım, Neşe Konca, Safiye Özkan, Serap Apaydın Başkır, Sezin Çelik Karslı, Soner Tatlıdede, Şebnem Günay, Uğur Yılmaz ve Zuhat Efe farklı mesleklere sahip ancak ahşaba gönül vermiş kişiler.
İlki 2017 yılında yine Barış Manço Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ‘Ahşaba Dokunmak’ sergisi, yaz aylarında 20. Uluslararası Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali’nde
Türkiye’nin gastronomideki en favori mekânları ve lezzetleri, 3 ay süren halk oylaması sonrası 5 Aralık Perşembe günü ‘Favori Lezzetler Ödülleri’ne kavuşuyor. Ödüller ile Hatay’dan Mardin’e, Gaziantep’ten Konya’ya kadar Türkiye’nin dört bir tarafında halkın gönlünde taht kurmuş lezzetler belirlenecek.
Türkiye'nin gastronomideki zenginliği tartışılmaz ancak bunu ne kadar duyurabildiğimiz, kullanabildiğimiz büyük bir tartışma konusu. Son yıllarda sosyal medyanın da etkisiyle gastronomi turizminin artması Türkiye gastronomi sektörünü de bir sarstı diyebiliriz. Geleneksel lezzetlerini tanıtmaya, hatta modern dokunuşlarla yenilerini yaratmaya başladılar. Mekanlarını, iletişim şekillerini bile elden geçirdiler. Çok da güzel oldu. Rekabet arttı ve gastronomi canlandı.
Yeni tatlar yeni dokunuşlar ile birlikte haliyle herkesin 'favori'leri de değişti. 2016 yılında lezzet yolculuğuna başlayan, kısa sürede gastronomi sektöründe önemli bir boşluğu dolduran ‘Favori Lezzetler’ bu amaçla 'En Favori Lezzetler Ödülleri'ni vermeye başlıyor. İlki de bu Perşembe yani 5 Aralık'ta yapılacak.
Halk oylaması 3 ay sürdü
700 firmanın 3 ay süren halk oylamasında yarıştığı ödül gecesinde en
Her yaştan kadının sahada olmasını destekleyen 'Kızlar Sahada' girişimi, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nin (TMOK) 'Türkiye Fair Play Ödülleri Tanıtım Dalı'ndaki büyük ödülüne layık görüldü. Kadınların 'yapamayacağını' savunan tüm ön yargılar böylece futbolla yıkıldı.
'Yapamazsın', 'Gidemezsin', 'Bakamazsın'...
Dürüst olalım, bu sözleri en çok kadınlar duyuyor. Her gün her yerde her an cinsiyet eşitliği mücadelesi veriliyor. Ancak bu konuda güzel gelişmeler de olmuyor değil...
Bu konuda farkındalık yaratmak isteyen 'Kızlar Sahada' girişimi, 2013 yılından bu yana kadınlar ve kız çocuklarına 'Yapamazsın' denilerek kodlanan toplumsal cinsiyet yargılarını yıkmak için futbolu bir araç olarak kullanıyor. Girişim, her yaştan kadının sahada olmasını destekleyerek kadınların kendi takımlarını kurup katılabileceği, şirketlerin kadın takımlarının karşılaşacağı, lise çağındaki kız çocuklarının kendi takımlarıyla dahil olabileceği turnuva ve kamplar düzenleyerek, takım ruhunun yerleşmesini ve bu yolla bireylerin güçlenmesini amaçlıyor. Yani işyerlerinde sadece erkeklerin takım kurarak akşamları kaynaşma etkinlikleri düzenlemesi tarih oluyor.
Fair Play'i ruhunu yayıyorlar
Türkiye’nin ilk özel
Festivaller eğlenceli olmasına eğlenceli ama yiyecek/içecek sıraları tüm keyfi kaçırabiliyor. Sırf konseri ya da etkinliği kaçırmamak için aç kalan çok. Yıllardır bu soruna çözüm bulmaya çalışan yetkililer teknolojik çözüm arayışlarını hızlandırdı. Festivallere özel uygulamalar alanlarda tüm zamanın eğlenceye kalmasını sağlıyor. Bazen yiyeceğiniz ve içeceğiniz olduğunuz yere bile geliyor. Bu kolaylık satışları % 30 arttırırken, kişi başı ortalama harcama da 190 TL - 250 TL'ye kadar çıkıyor.
Ne mutlu ki gün geçtikçe festival sayımız artıyor. Günlerce sürenlerin yanında tek günlük tematik festivaller de hayli gönül çelmeye başladı. Bunlardan biri de 2.'si geçtiğimiz günlerde yapılan 'İstanbul Moda ve Müzik Festivali'ydi. Festival ilk bakışta 'Moda ve müzik mi?' diye anlık bir sorgulatma yaşatsa da aslında ne kadar birbirini besleyen alanlar olduğu tarihteki örneklerinden de anlaşılabiliyor. Tek bir şarkıdan etkilenerek koleksiyon hazırlayan modacılar ya da sesi kadar giydikleriyle de dönemine damga vuran sanatçılar desek... Hepimizin gözünde saniyesinde birkaç isim canlanıyor.
Bu yıl da festivalde sahne önünde olup kendini müziğin ritmine kaptırmayanlar alandaki çeşitli stantları
Kuzguncuk Sanat, William Shakespeare ve Anton Çehov’un oyunlarını müzik eşliğinde masal anlatımıyla sundukları ‘Bana Bir Masal Anlat’ ile bugün DADA Salon Kabarett’te olacak.
Kuzguncuk, İstanbul’un en masalsı semtlerinden biri. Bu semtte doğup büyüyen Kuzguncuk Sanat, bu masalsı havayı şimdi Türkiye’nin, hatta dünyanın her yerine götürmeye kararlı. Kuzguncuk Sanat’ın kurucusu Gizem Duman Şeşen ve Başak Şamlıoğlu, oyunda iki keskin kalem William Shakespeare ile Anton Çehov’un seçilmiş oyunlarını müzikli bir masal şeklinde anlatıyorlar. Böylece ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda uyanan çocuklar, ‘Fırtına’larda sürüklenen ‘Martı’ları takip ederek ‘Vişne Bahçesi’ndeki ‘Ayı’ların gözünden ‘Hırçın Kız’ların güçlü hikâyesini dinliyorlar.
Masallar besler, büyütür
Klasik tiyatro oyunlarını çocuklar için özenli bir dille masal formuna getirdiklerini belirten Şeşen, “Masal anlatıcılığı asırlar boyu süregelen bir gelenek ve biz bu geleneği klasik tiyatro oyunları ile devam ettirmeye çalışıyoruz. Ben anlatıcılığı Başak’tan öğrendim. Masalların yeri hepimizde ayrıdır. Anlatmak, dinlemek hepimizi besler büyütür. Masal dinlemeden büyüyen çocuk mu olur? Ailecek gelebileceğiniz bir masal anlatısı bu.