İzmir Valiliği’nin yargıya taşıdığı düzenlemelerden biri de 11 yıldır içinden çıkılamayan Basmane’deki Dünya Ticaret Merkezi’nin temel çukuruna ilişkin...
35 dönümlük alandaki proje için yapılan plan değişikliğinin, şehircilik ve planlama ilkelerine aykırı olduğu öne sürüldü, idare mahkemesinde dava açıldı.Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “Bizi üzüyor” dediği davaların önemli bölümünün arkasında İzmir Valiliği var. Büyükşehir Meclisi’nden geçen imar planı düzenlemeleriyle ilçe belediyeleriyle imzalanan devir protokollerine karşı valiliğin son dört yılda açtığı davaların sayısı 159... Rekor 2005’te. O yıl tam 100 planlama dava edilmiş. 2006’da 22, 2007’de 9, 2008’de 19 ve bu yıl 9 dava açılmış. Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü teknisyenlerinin yaptığı inceleme sonucunda tutulan raporlara göre gerçekleştirilen bu hukuki girişimler, kelimenin tam anlamıyla belediyeyi kilitliyor, elleri-kolları bağlıyor. İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı’yla hukuk servisi, itiraz edilen, uygun bulunmayan bölümler için harıl harıl savunmalar hazırlıyor, bu uğurda yoğun mesai harcanıyor. Bir yandan da iptal durumunda izlenecek yollar belirleniyor. Her dosyanın süresi en az bir yıl sürüyor, çoğu kez daha da uzuyor. Sonunda çoğunlukla gülen taraf Büyükşehir oluyor. Son dört yılda imar planlarına yönelik 81 davadan 44’ünde yargı, Büyükşehir Belediyesi’ni haklı bulmuş. 23’ünde aleyhte karar çıkmış, 14’ü halen görüşülüyor.
İzmir ayrı mı tutuluyor?Ciddi zaman alan, programlanan diğer işlere vakit bırakmayan bu başdöndürücü dava trafiği yorgun düşürüyor. İşin bir de psikolojik boyutu var. Her planlamadan sonra, “Nasıl olsa mahkemelik olur” düşüncesi zihinlere mühürlenmiş durumda. “Siyasi boyutu bulunduğu” iddiaları da efsane gibi kulaktan kulağa dolaşıyor, moralleri daha da bozuyor. Kentin geleceğini şekillendirmek için enerji harcaması gereken beyinleri bu negatif düşünce meşgul ediyor. “Diğer büyük kentlerde böyle bir tablo yok” sözleri ise zihinleri daha da bulandırmaya yetiyor.
Büyükşehir Belediyesi uzmanları, 11 yıldır bir türlü içinden çıkılamayan Basmane’deki utanç çukurunun, yerli ve yabancı yatırımcılarla İzmirlilerin akıbetini merakla beklediği liman arkasını düzenleyen “Yeni Kent Merkezi-Üçüncü İzmir”in de aralarında olduğu planlamalar için açılan davalara üzülürken, Vali Cahit Kıraç’ı bu işte ayrı bir yerde tutuyor. Kıraç’ın Bayındırlık raporlarını yargıya taşıma zorunluluğunun altı özellikle çiziliyor. İtirazların uzmanlık gerektiren teknik bir konu olduğu da vurgulanıyor. Ancak, bu davalara neden olan raporların neye göre hazırlandığına ve aynı hassasiyetin diğer büyükşehirlerde gösterip gösterilmediğine dikkat çekilmeden ise edilemiyor.
Kıraç: Önyargılı değilizEn son İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu toplantısında da gündeme gelen bu konuda Vali Cahit Kıraç’ın ne diyeceği merak ediliyordu. Başkan Aziz Kocaoğlu’nun sözlerini aktardığım, “Üzülüyor ama sitem etmiyor” yazımın ardından Kıraç’la görüşme imkanı buldum. Daha önce, “Denetleme sisteminin getirdiği davalar, hukuksuzluk yok” diye konuşan Kıraç, bu kez üstüne basa basa, “Önyargıyla davranılmıyor, her kuruma eşit mesafedeyiz. Keyfi bir uygulama söz konusu değil. Böyle birşey düşünülmesin, alınganlık gösterilmesin” dedi. Vali Kıraç sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir imar planı düzenlemesinin yargıya götürülmesi, o konunun haksızlığının ispatı demek değildir. Türkiye bir hukuk devleti. Her kişi dava açabilir. Teknisyenler seviyesinde yapılan incelemelere ve raporlara göre, hukuka aykırı olduğu öne sürülen konuları yargıya taşımak bizim görevimiz. Bu görevi yerine getiriyoruz. Aksi halde görevi kötüye kullanmış oluruz. Halkımıza hizmet için buradayız, her güzel işi destekliyoruz. Ancak yapılan çalışmalarda eksiklik varsa, yasal çerçeveler içerisinde müdahale etmek zorundayız. Keşke daha iyi kararlar alınsa da dava açmak zorunda kalmasak. Dava açmaktan biz de memnun değiliz...”
Kentin tepe yönetimindeki iki önemli kurumu mahkeme salonlarında sık sık karşı karşıya getiren, zaman zaman sinirleri geren bu konuda İzmir Valisi Cahit Kıraç’ın sözleri işte böyle.
Ne mutlu, sonunda bunu da gördük...Kordon’daki yıkılmamak için direnen az sayıdaki cumbalı binalardan bazıları restore ediliyor. Üzücü görüntü yerini geçmişten gelen güzelliğe bırakıyor. Fotoğraf: MUSTAFA OĞUZ İzmir DHAİzmir’in vitrini Kordon’da bir elin beş parmağı kadar kalan tarihi binaların içler acısı halleri bu köşede defalarca yer aldı. Geçmişimize nasıl sırtımızı döndüğümüze pek çok kez dikkat çekildi, “Bu tarihi ayıba artık son verilmeli” çağrısı sürekli tekrarlandı. Geçtiğimiz günlerde Doğan Haber Ajansı’ndan gelen bir fotoğraf doğrusu yüreğimize su serpti, çağrılarımızın boşa gitmediğini gösterdi. Kordon’da beton yığını apartmanların arasına sıkışıp kalan, kentin siyah-beyaz fotoğraflardaki güzelliğinden miras o sevimli yapılara sonunda kurtarıcı el uzanmış. Yılların yükünü artık taşımakta zorlanan binalar yıkılmaktan kurtarılacak. Darısı, diğerlerinin başına... Dileriz, diğer mülk sahipleri de seçimlerini tarihi korumaktan yana yapar, belediyeler de destekler...
Trafo kabusu yaşanıyorFikriye Hanım Apart-manı’ndaki elektrik trafosu yüzünden altı kişinin kansere yakalanıp öldüğü iddiası korku yarattı.Karşıyaka 1756 Sokak’taki Fikriye Hanım Apartmanı’nda altı kişinin peş peşe kanserden ölmesinin zemin kattaki elektrik trafosuna bağlanması korku yarattı. Milliyet Gazetesi’nde yer alan haberin ardından OKUR HATTI’na ihbar yağdı. Evlerinin çevresinde trafo bulunanlar, sağlıklarından endişe duyduklarını söylüyor. İddia edildiği gibi elektromanyetik dalgaların kanser yapıp yapmadığı soruluyor, bu konuda uzmanlardan daha net açıklama isteniyor. Kaygı taşıyan İzmirlilerden biri de Levent Güneş. Oturdukları apartmanda elektrik trafosu olduğunu söyleyen Güneş, “Kızım 3.5 yıl kanserle savaştı. Eğer trafoların bahsedildiği gibi kanseri tetikleyici etkisi varsa, bu gerçek halkla paylaşılmalı ve gerekli tedbir alınmalı. Hiçbir şey insan hayatından daha değerli olamaz” diyor.
Ormanı, alevler kadar böcekler de yok ediyorDoğaya duyarlı Milliyet okurları, İzmir’de alevler kadar çam kese tırtıllarının da ormanlara zarar verdiğine dikkat çekiyor. Bu zararlıların kentin pek çok yerinde ağaçları sarıp hızla kuruttuğu belirtiliyor. Orman Bölge Müdürlüğü’nün tırtılları laboratuvar ortamında çoğaltılan başka bir canlıyla yok etmeye çalıştığı biyolojik mücadelenin yetersiz kaldığı öne sürülüyor, “Daha etkin tedbir alınmalı, yoksa yeşile yazık olacak” deniliyor.