Okul önlüklerinin henüz renklenmediği günlerdi. Önlükler gibi tahtalar da karaydı... Tebeşir tozu sınıflarda eksik olmazdı.
Sonradan renkli tebeşir de çıktı ama o zaman sadece beyazı vardı. Okulu ekmek isteyenlerin tebeşir tozunu ciğerlerine çekip ateşlendiğine inanılırdı. Hiç deneyeni görmedim ama efsane gibi kulaktan kulağa dolaşırdı.
Zil sesi de şimdikiler gibi şarkılı, türkülü, marşlı değildi. Derse giriş ya da teneffüs vaktini, açık gri önlükler içindeki müstahdemlerin ellerinde çınlattığı zil haber verirdi. Bir gün ansızın okula takılan elektrikli zilin sesine zor alışılmıştı...
Nereden nereye gelindi
O zamanlar silgiler kokusuzdu. Kurşunkalemlerin, 0.5, 0.7 gibi uçları olacağı kimsenin aklının ucunda bile değildi. Defter sayfaları talaş doluydu, sapsarıydı... Çantalar da tahtadandı. O tahta çantaların üzeri suni deriyle kaplandığında ve görüntüsüyle kafesi andıran plastik beslenme çantaları çıktığında ne sevinilmişti.
Fiskobirlik’in elinde kalan fındıklarla kuru üzüm dağıtılırdı bol bol. Süt tozunu da unutmamak gerekir, sulandırılır sulandırılır içilirdi. Teneffüsün vazgeçilmezi ise leblebi tozuydu. O toz çekildikçe ağızlar tatlanır ama sonrasında herkesi hapşırık tutardı. Kızlar yorulmak bilmeden seksek ya da beş taş oynar, erkekler üzerinde siyah şeritler olan naylon topun peşinde çılgınca koşardı.
Yerli Malı Haftası da büyük bir gururla kutlanırdı. Çünkü toplum bir damla mutfak yağına hasret günlerden yeni çıkmıştı. Şeker kuyrukları hafızalarda henüz canlıydı. Yerli malı yurdun malıydı; herkes bunu kullanmalı, dışa bağımlı olunmamalıydı... Evden getirilen yiyecekler sofraya çevrilen sıralarda hep birlikte afiyetle yenirken, öğrencilere işte bu öğütlenirdi.
Okuma-yazma Cin Ali’yle, sayı sayma da fasulyelerle öğrenilirdi. Cin Ali topu atar, Ayşe de tutardı. O kupkuru çizgi karakterler, siyahlara bürünen öğrencilerin okul hayatının rengi, neşeli yüzüydü.
Öğretmenler, ellerinden eksik olmayan tahta cetvelleri derste sallar dururdu. Pek gülmezlerdi, yüzlerde hep ciddiyet hakimdi. Ama saygıda asla kusur edilmezdi. O çekinilen öğretmenleri sevmeyen de yoktu. Sevgide hiç sahtecilik bulamazdınız. Havanın henüz kirlenmediği, yiyeceklere hormonun karışmadığı, hilenin şimdiki kadar bilinmediği, fasıtın pabucunu dama atan elektronik hesap makinesinin asrın buluşu kabul edildiği o dönemlerde, öğretmenlere beslenen sevgi de pek çok şey gibi katıksızdı, saftı.
Çok şey değişti zamanla
Zaman çok şeyi değiştirdi. Televizyonlarla birlikte önlükler de renklendi, tahtalar ağardı. Tebeşirler, yerini asetatlı kalemlere bıraktı. Artık ne Cin Ali var ne de abaküs yapılan fasulye taneleri... Sınıflara okuma fişleri de asılmıyor. Silgiler kokulu, renk renk. Kalemlerin yumuşak uçlusu da var, serti de; kalın uçlusu da, var incesi de... Tahta çantalar çoktan unutuldu. Defterlerden de artık odun parçaları çıkmıyor. Müstahdemler ortada yok, haber alınamıyor onlardan epeydir.
Zaman değirmeni pek çok şeyi öğüttü, geçmişe götürdü. Onların yerini yenilikler aldı. Ama insan eskiye özlem duymadan, o günleri ‘Hey gidi hey’ diyerek anımsamadan edemiyor.
Eminim ki bugün okula başlayacak çocuklar da yıllar sonra aynı şeyleri hissedecek, “Ne günlerdi” diyecek. İyi dersler, güzel anılar...
İlk zil pek çok yenilikle çalıyor
Okullar kapalıyken, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü yoğun mesaideydi. 50 kişilik özel ekip, bugün başlayacak yeni eğitim-öğretim yılına hazırlandı. Geçmişin hataları masaya yatırıldı. Bireysel ve kitlesel başarıda öne çıkan kentler mercek altına alındı. Yurtdışındaki eğitim modelleri de incelendi. Eğitimi daha kaliteli, etkili hale getirecek yenilikler düşünüldü. Bireysel ve kitlesel başarıyı artırmak amacıyla hem öğrencilere hem de öğretmenlere yönelik projeler geliştirildi. Neler mi..?
Ölçme değerlendirme bürolarıyla başarı seviyeleri sürekli takip edilecek. Başarı olamayanların önündeki engeller, varsa aile sorunları araştırılacak. Okul öncesi eğitim alamayan çocuklar tek tek belirlenip, eğitim yaşamına hazırlanacak. Engelli öğrencilerin okullarda karşılaştığı tüm engeller kaldırılacak. Öğretmenler yıl boyunca seminerlere alınacak, öğrencilerle birlikte onların da performansı yakından takip edilecek.
İl Milli Eğitim Müdürü Ragıp Üye, içlerinden birini ayrı yerde tutuyor. Üye, danışman öğretmen projesinin Türkiye’de bir ilk olacağını, büyük önem taşıdığını söylüyor. Üye, burada hedefin iletişim güçlüğü çeken, toplumdan uzak durmayı tercih eden ve başarı seviyesi istenen noktaya bir türlü gelemeyen öğrenciler olduğunu ifade ediyor, bakın neler anlatıyor: “Çok detaylı, bilimsel bir çalışma. İzmir’deki tüm üniversitelerin işbirliğiyle hazırlıkları devam ediyor. Öncelikle eğitimcilerimiz eğitime alınacak. Daha sonra öğrenci, kendisine danışmanlık yapacak öğretmeni seçecek. Hem yurtiçinden hem de yurtdışından derlenen özel eğitim ve rehberlik teknikleri uygulanacak. Mutlaka başarıya ulaşılacak, ayrıca çocuğun iletişim güçlükleri aşılacak. Tamamen başarıya odaklı bu çalışmayla eğitimde bir ilk gerçekleştirilecek, fark yaratılacak.”
Okul servislerinin denetimi aksamasın!
Daha okullar açılmadan servisler arasında kıyasıya rekabet başladı. Günlerdir eğitim kurumlarının önünde müşteri kovalayan taşıma firmalarına yönelik sıkı denetim gerekiyor. Fazla öğrenci taşınması ve çocukların ayakta yolculuk yapması engellenmeli. Görevlinin bulunması ve en önemlisi de şoförlerin trafik kurallarına uymaları sağlanmalı. Ayrıca araçların istenen kriterlere uygun olup olmadığı da mutlaka kontrol edilmeli. Her eğitim yılı başında bu denetimlerin gerçekleştirildiğini görüyoruz, ama daha sonra unutuluyor. Üzücü kaza yaşanmaması, kimsenin üzülmemesi için yetkililere büyük görev düşüyor. İbrahim Şen
Kaldırım işgali tehlike yaratıyor
İzmir İkiçeşmelik’teki spotçular, kaldırımları işgal ediyor. Yaya yoluna yerleştirilen ev aletleri ve mobilyalar, geçişi zorlaştırıyor. Bazı yerlerde yolda, vızır vızır geçen araçların arasında yürümeniz gerekiyor. Hayati tehlike yaratan bu duruma göz yumulmasın. İşgale son verilsin, gereken uyarılar da yapılsın. Yücel Coşan