Gazze’de 4 gün önce doğmuş ikiz bebekler, anneleri ve büyük anneleri İsrail saldırısında öldü.
Bebeklerin babası, eve top mermisi düştüğünde çocuklarının doğum belgelerini almaya gitmişti.
Belgeler çıktığında bebekler ölmüş, bu dünyada sadece 4 gün süren yolculukları sona ermişti.
Kelebeklerin ömürlerinin 24 saat sürdüğü yalandır, 20 gün yaşayan kelebek de vardır, aylarca yaşayan, kış uykusuna yatan da.
Ömrü kelebeklerden kısa olan bebekler çağında yaşıyoruz artık.
Sosyal medyada “Ben Hamas’ı savunmuyorum ki” diye cümleler kuranlar unutmamalı ki, savunma hattı bebeklerin 4 günlük ömrüdür artık.
Kelebeklerden daha az yaşayan bebekler için ayağa kalktığınızda şucu ya da bucu olmazsınız.
Sadece insan olursunuz…
İran’ın Gazze’ye verdiği zarar...
Tam iki haftadır, İran ha vurdu ha vuracak diye konuşuyoruz.
Gözlerimizi çevirdiğimiz yer İran’ı İsrail’e karşı savunmak için bölgemize dolan savaş gemileri.
Şu son iki haftada F-22 uçaklarının özelliklerini bile konuştuk ama Gazze’yi konuşmuyoruz.
Daha acısı İran’ın İsrail’e yönelik her misilleme açıklaması, Netanyahu’nun işine yarıyor, Tahran tehdidi Netanyahu için ABD’de limitsiz bir kredi kartına dönüyor.
Terör örgütüne verdiği destek, Türkiye-Irak yakınlaşmasını baltalamak için gösterdiği çaba, Suriye’de Türkiye aleyhine yaptıkları gerçeğine rağmen, İran’ın uğradığı saldırıya cevap verme hakkı olduğunu düşünüyorum.
Ancak bu cevaba dair kurulan büyük cümleler, uzayan zaman aralığı artık Gazze’ye zarar verip, Netanyahu’nun işine yaramaya başladı.
Bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor.
Sosyal medya ve vicdan tatmini...
Türk televizyonlarının ilk sosyal medya programı olan Tıkırtı Gazetesi’ni yapmaya başladığımda sene 2010’du.
O dönemde Twitter’ın Türkiye’deki kullanıcı sayısı 30 bin bile değildi, İnstagram da daha kurulmamıştı.
Etkili olan tek platform Facebook’tu, onun da üye sayısı o zamanlarda 300 milyon kadardı.
Bilinmezin programını yapabilmek için haftalarca çalışmış, ne bulduysam okumuştum.
Araştırmalarım sırasında Macar bir sosyoloğun, “Her insanın içerisinde bir röntgenci bir de teşhirci taraf vardır, sosyal medya ikisini de beslediği için tüketimin kayıp halkası olabilir” cümlesini bulmuştum. Zaman onu sonuna kadar haklı çıkardı.
Zaman içerisinde ulaştığım bir başka tespit, sosyal medyanın insanı pasif eylemcilere döndüreceğiydi, o da doğru çıktı.
İnsanlık uzun zamandır sosyal medyada bir fotoğraf ve iki satır yazı paylaşarak vicdanını tatmin ediyor.
Bunun ne kadar boş bir uğraş olduğunu, Atatürk’ün Savarona yatını kiralayanların uygunsuz işleri ortaya çıktığında anlamıştım.
O dönem “Hepimiz bir lira verelim, Savarona yatını biz alalım” diye bir zincir oluşturuldu, bu zincire binlerce insan katıldı, on binlerce beğeni toplandı, sonuç ne oldu derseniz, haliyle bir hiç oldu.
Ne para toplamak için izin alınmış ne de yat sat alındıktan sonra ne yapılabileceğine dair ortaya bir plan konmuştu.
O zincire katılan, yorum yapan, beğeni işaretini kullananlar kendilerini bir şey yapmış hissettiler ama aslında hiçbir şey yapmadılar.
Bir başka örnek; İstanbul’da, İsrail’i protesto etmek için yapılan miting sayısının Londra’da yapılandan daha az olduğunu biliyor musunuz?
Barışçıl bir mitinge gitmek demek, zaman harcamak, trafiğe takılmak, park yeri aramak demek ama sosyal medyada bir paylaşım yapıp diğer paylaşımları beğenmek sadece birkaç dakika sürüyor ve çok daha zahmetsiz.
Sosyal medya insanlığı dönüştürdü ve bugün “kurallarım ülkenizin yasalarından daha üstündür” diyebilen, dilediğinde paylaşımlarınızı sansürleme hakkını kendinde bulan şirketler çağına geldik.
Eskiden kölelerin ayak bileklerine ve kollarına zincirler takarlardı, şimdi bir akıllı telefon ve bir uygulama yetiyor.