Celal Talabani ve kurduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği Partisi çok uzun yıllar boyunca, biraz da Moskova etkisiyle terör örgütünün hamiliğini yaptı. Terör örgütü lideri Öcalan’ın tek takım elbiseli fotoğrafı çekilirken yanında yine Celal Talabani vardı. Bu ilişki zaman içerisinde bir miktar yıpranmıştı, özellikle de Celal Talabani Irak Cumhurbaşkanı olduktan sonra terör örgütünün Irak’taki eylemlerine son vermesini istediğinde ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı.
Celal Talabani öldükten sonra liderlik için oğul Bafıl Talabani ile yeğen Lahur Talabani karşı karşıya gelmişti.
Türk istihbarat birimleri Lahur Talabani’nin terör örgütüyle dirsek temasını zaten saptamış ve bu noktada PKK ile daha mesafeli duran Bafıl Talabani’nin partinin başına geçmesini daha kabul edilebilir bulmuştu.
Geçen yaz neredeyse çatışma noktasına varacak mücadeleyi kazanan Bafıl Talabani, şimdi ABD’nin devreye girmesiyle birden terör örgütünün Suriye kolunu destekleyen adama dönüştü.
Suriye’nin kuzeyinde ama tam olarak nerede ve ne zaman çekildiği açıklanmayan bir fotoğraf karesi, Bafıl Talabani’nin, ABD’li Uluslararası Koalisyon Güçleri Genel Komutanı General McFarlane ile birlikte küçük terör ağası Mazlum Abdi’yi ziyaret ettiğini ortaya çıkardı.
Gizli kapaklı bir ziyaret değil bu, Bafıl Talabani’nin Basın Ofisi, bindikleri ABD nakliye uçağının içi dâhil buluşmaya dair görüntüleri yayınladı zaten.
Terör örgütüne kuzenine göre daha mesafeli duran Bafıl Talabani’nin bu 14 ayda geçirdiği değişim elbette ABD eliyle kurgulanmış bir değişim. Aksi olsa zaten bu kadar rahat bir paylaşım yapılamazdı.
Tıpkı Afganistan’da olduğu gibi son ABD uçağı bölgeden kalktığında Bafıl Talabani nerede olacak?
Bu gidişle uçaktaki koltuklardan birinde oturan kişi olarak göreceğiz onu.
Kılıçdaroğlu ve meşru müdafaa
Kılıçdaroğlu Saraçhane’deki adaylık meydan okumasına karşı meşru müdafaa hakkını kullanıyor.
Medyada yer bulan “İmamoğlu İstanbul’a hizmet etmeye devam edecek” sözleri, Akşener’e “İç işlerime karışma” uyarısı hep bu hakkın kullanımı aslında.
Ancak meşru müdafaa ile kast arasındaki çizgi biraz bulanıklaştı.
Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nu Meclis Grubu’na davet edip, sonra da söz vermeden oturtması meşru müdafaa sınırlarının dışında bir hareketti.
Amaç biat edilen genel başkan görüntüsü vermek olabilir ama ortaya endişe eden genel başkan görüntüsü çıktı.
CHP, eskiden, en azından 70’lerde, böyle bir parti değildi.
1971’de Bülent Ecevit, 12 Mart Hükümeti’ne destek gerekçesiyle genel sekreterlik görevinden istifa edip Türkiye turuna çıktığında parti binalarına girebilmişti. 2000’li yıllarda Haluk Koç’un Deniz Baykal’a karşı genel başkan adayı olduğunda, CHP il binalarında toplantı yapmasına, delegelerle buluşmasına izin verilmemişti.
SHP döneminde Erdal İnönü, Deniz Baykal’ın genel başkan olma ataklarını bastırmak yerine her seferinde delegeye gidecek özgüvene sahip bir genel başkan oldu.
Kemal Bey, eğer İmamoğlu ile kürsüyü paylaşabilseydi, tabanın gözünde daha büyüyecek, durduk yere özgüveni sorgulanmayacaktı. Kendi kalesine gereksiz bir gol daha attı Kemal Bey.
İmamoğlu adaylıktan vazgeçti mi?
Önceki gün Cumhuriyet gazetesini ziyaret eden Ekrem İmamoğlu, “Her CHP’linin doğal adayı kendi genel başkanıdır, benim de genel başkanım var, Kemal Kılıçdaroğlu” dedi.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rakibi olarak kendisini kodlayan ve Meclis’te konuşmayı arzu ettiğini gösteren cümleler de kurdu. Medya kuruluşlarını ziyaret genellikle aday adaylarının tercih ettiği bir yöntemdir.
Dün, CHP ve İYİ Parti İstanbul il başkanları ve beraberindeki heyetlerin destek ziyaretini kabul etti İmamoğlu.
Bunlar kameralar önünde kalmasını, haberlerde özne olarak yer almasını sağlayan gelişmeler.
Yani son 72 saate bakıp Ekrem İmamoğlu’nun adaylık defterini kapattığını düşünmek hata olur.
Ekrem Bey, çok hevesli gözükmenin geri teptiğini görüp, şartların olgunlaşmasını, Kılıçdaroğlu’nun “bir şekilde ikna”* edileceğini umduğu bir bekleme sürecine girmiş gibi duruyor.
* “Bir şekilde ikna” için sadece İYİ Parti Genel Merkezi’ne değil Batı başkentleri ve medyasına da dikkat etmek gerek.