■ Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’da gittiği en uç nokta olarak hepimizin aklında kalan yer Viyana kapılarıdır. Oysa Güney İtalya’daki Otranto, Fatih Sultan Mehmet döneminde, Gedik Ahmet Paşa’nın başlattığı akınla tam bir yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Bölgede birçok köyün geleneklerinde, şarkılarında, kalelerin mimari yapılarında Osmanlı döneminin izleri var. Bunlar “Anneciğim Türkler geliyor” sözünün doğuşundan etkilenmiş, daha çok korkuyu anlatan gelenekler ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cuma günü katıldığı zirvenin yapıldığı yerin geçmişi bizim açımızdan ilginç.
■ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G7 Zirvesi’ne katılması sık sık karşı karşıya geldiği, Almanya Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı, ABD Başkanı’nda ne tür bir duygu yarattı bilmem, bildiğim Gazze’deki ahlaki duruşla beraber moral üstünlüğün Türkiye’de olduğu. Siyasi üstünlüğe gelince, Filistin Devleti artık AB üyesi ülkeler tarafından da tanınmaya başlandı. Sadece Gazze değil, ülkelerinde koltukları
7 kişilik bir masa düşünün.
ABD Başkanı Biden, Kasım’da büyük ihtimalle Trump’a karşı seçimi kaybedecek ve bir sonraki G-7’de olmayacak.
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın, 4 Temmuz’daki erken seçimleri kazanması zor bir ihtimal.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ partisini ezdiği için 30 Haziran’da erken seçimlere gitme kararı aldı, aklı Paris’te.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, partisi SPD’yi en düşük seviyelere düşürdü, koalisyon ortağı partiler de ağır bir darbe yedi.
Kanada Başbakanı Trudeau’nun ışıltısı gitti, çorapları artık kimsenin ilgisini çekmiyor ve 2025’ten sonra koltuğunu bırakması kaçınılmaz gibi duruyor.
Japonya Başbakanı Kishida, ülkesindeki anketlerde hiç de parlak bir durumda değil...
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının ardından tüm dünya Avrupa’da yükselen aşırı sağı konuşmaya başladı.
Oysa aşırı sağ bugüne kadar 114 ayrı bireysel terör saldırısında yaklaşık 1700 kişinin ölümüne neden oldu.
Milli İstihbarat Akademisi’nin herkesin erişimine açık raporunu okuyunca, aşırı sağın örgütlenmemiş halinin de en az örgütlenmiş hali kadar tehlikeli olduğunu fark ediyorsunuz.
Bugün Almanya’da AfD yükselişini konuşmadan yıllar önce Alman Ordusu ve polisi içerisine sızmış aşırı sağcıların durumunu ve yaptıklarını konuşmamız lazımdı.
Bunları konuşmadan bugün gelinen noktaya şaşırmak çok akıl işi değil...
***
Avrupa’da aşırı sağın yükselişinde en dikkat çekici nokta ülkeleri yöneten merkez sağ ya da sol politikacıların çapsızlığı.
2003 yılında, zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “10 bin Yoksul Öğrenciye Burs” yasasını veto etmişti.
Sezer’in yasayı veto etme gerekçesi zaten iyi özel okullara talep olduğu ve devlet bursu parasının tarikat okullarına gideceği iddiasıydı.
Ezbere laik kesimden çok alkış alan bu karar aslında büyük bir sosyal yaraya neden oldu.
Devlet bursundan mahrum kalan binlerce parlak öğrenci, iyi eğitim almak için FETÖ başta olmak üzere tarikat okullarına gitmek durumunda kaldı.
Sezer’in kararındaki tek yanılgı bu olmadı.
Asıl büyük yanlışlık kolej eğitimine sadece belirli bir gelir seviyesindeki ailelerin çocuklarının ulaşabilmesi oldu.
Bugün Robert Kolej’in 1,5 milyon liralık yıllık ücretini konuşuyoruz ama en sıradan okullarda bile kapı 300 bin liralar seviyesinden açılıyor.
Bir çocuk istediği kadar zeki ve çalışkan olsun, ailesinin gücü yetmiyorsa sıradan bir özel okula bile gitmeyi aklına bile getiremiyor bugün.
Terör örgütünün Suriye kolu 30 Mayıs’tan 11 Haziran’a ertelediği seçimleri bir kez daha ertelemek zorunda kaldı.
Ağustos ayında bu seçimi yapabilirler mi, o da çok kolay olmayacaktır.
Buna Türkiye’nin gücü diyoruz.
Bu sonuca ulaşılmasında ne ABD’nin ne Rusya’nın ne de Esad Yönetimi’nin zerre etkisi olmadı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı’nın “Gerekli koşulların sağlanmadığı” açıklaması boş bir açıklamaydı.
Zaten terör örgütü de o açıklamayı aynen söylediği gibi okudu, terör pazarlamacısı Salih Müslim, PKK’nın terör propaganda sitesine yaptığı açıklamada, ABD’den gelen mesajı “Diplomatik bir söylem ve Türkiye’yi kışkırtmamak amaçlıdır” diye özetledi.
ABD, ipini tuttuğu terör örgütüne seçim yapma derse, seçim yapılamaz, ABD, terör örgütüne bunu söylemedi.
Ermenistan Başba-kanı Paşinyan ve Irak Başbakanı Sudani.
Bu iki isim Türkiye’yi çok sevdikleri için değil, ülkelerinin menfaatlerinin Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri kurmaktan geçtiğini fark etti.
Paşinyan, tek sermayesi düşmanlık olan diaspora ve ülkesindeki aşırı uçlarla mücadele ediyor.
Sudani’nin teröre karşı duruşu, Ankara ile iş birliğini artırma arzusu Irak Yönetimi’nde etkin pozisyonlarda olan İran yanlılarını, terör örgütü PKK’yı ve yamağı Bafıl Talabani’yi rahatsız ediyor.
Yaşadığımız coğrafyanın gerçeği şu, her iki ülkede de Türkiye ile iyi komşuluk ilişkilerini kesmek isteyenler çeşitli provokasyonlara girişebilirler.
Diplomasi ya da güvenlik alanında yapılacak girişimler işe yaramazsa bu iki başbakan siyasi ya da fiziki olarak hedef alınabilir.
Gelen bilgiler özellikle Bağdat’taki İran lobisine dikkat edilmesi gerektiği yolunda.
■ “İnsanın neresi ağrırsa canı oradadır” sözünü duymuşsunuzdur mutlaka. Bu söz bize de rehberlik ediyor ve Türkiye’nin dikkati hangi konudaysa mutlaka orada olma refleksi gösteriyoruz. Mayıs’ın son haftası, terör örgütünün Suriye kolunun yapmaya çalıştığı yerel seçim ve Irak’ın kuzeyinde devam eden Pençe-Kilit Operasyonu gündem oldu. Ankara Temsilcimiz Didem Özel Tümer, 72 saat içerisinde, Bağdat’ta Irak Başbakanı Sudani ile Efes Tatbikatı sırasında da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile röportajlar yaptı. İki röportajı aynı gün yayınladık ve bölgemizde emparyal güçlerin çizdiği senaryonun hayata geçme ihtimalinin giderek zorlaştığını gözler önüne serdik.
■ Bu özeni sadece sahada değil masa başında da gösteriyoruz. Milli Güvenlik Kurulu’nun geçen hafta yaptığı toplantıyı çoğu medya kuruluşu yapay zeka başlığı üzerinden görmeyi tercih etti. Biz bildirideki “PKK/PYD’nin ve ona sağlanan desteğin bölgedeki tüm unsurlarıyla
İnterneti tek bilgi kaynağı olarak kullanmanın en sık karşılaştığımız örneklerinden birisini 6 gün önce yaşadık.
27 Mayıs darbesinin yıldönümünde Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Partililerin yasadışı olarak dinlendikleri yazıldı.
Son 10 yılda bu iddiayı çok dile getiren oldu, Yassıada’da tanık olarak dinlenen PTT memuresi de iddialara ispat gibi sunuldu.
Türkiye’de 1950’li yıllarda şehirlerarası telefon görüşmelerinin santral memurları aracılığıyla yapıldığını bilmeden yazınca böyle oluyor.
Ekte size sunduğum belge gösteriyor ki, o dönem PTT, Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes’in telefonlarını bağlamak için özel bir düzenleme yapmış, telefonları bağlama işini de grup şef ve yardımcılarına vermiş.
Yine resmi belgede gözüktüğü üzere, telefonları bağlayan görevliler, “konuşmaların aksaksız olarak devam etmesi için arada sırada araya girerek dinlemede bulunmuşlar.”
Bana acı gelen taraf, bu bilgi hatası değil, Yassıada’daki yargılamayı direkt etkileyen, başsavcı-tanık