Bu bağlantılar ilk kez 2003'te Irak savaşının çıkmaza girdiği dönemde, Google'da 'bombalama' denen yöntemle oluşturulmuş. O günden bu yana sefil başarısızlığın ne olduğunu merak eden herkesin karşısına ABD Başkanı'nın komik fotoğrafı ve biyografisi çıkıyor. Bildiğim kadarıyla bunu yasaklamaya kalkışan da olmamış.Türkiye'de ise, Atatürk'e hakaret içeren kliplere yer verdiği için, YouTube adlı çok popüler video sitesine erişim mahkeme kararıyla yasaklandı. Dünyanın önde gelen gazeteleri üç gündür bu olaydan söz ediyor ve Avrupa Birliği'ne girme hevesindeki Türkiye'nin uyguladığı bu komik yasakla dalga geçiyor. İnternette Google arama motoruna girip "sefil başarısızlık" anlamına gelen "miserable failure" sözcüklerini yazdığınızda karşınıza Başkan Bush'la ilgili bağlantılar çıkıyor. Bunların ikincisine girdiğinizde Başkan Bush'un aşağıda görülen komik fotoğrafıyla karşılaşıyorsunuz. Çarpılmış şapkasıyla mikrofon önünde görüntülenen Bush'un arkasındaki binanın üzerinde büyük harflerle MISERABLE FAILURE yazıyor. Bizim kültürümüzde yasaklamanın çok önemli bir yeri var. Çoğu kimse, kendi beğenmediği şeylerin yasaklanmasını, uygun görülmeyen davranışları yapanların en ağır şekilde cezalandırılmasını ister. "Sallandıracaksın birkaç kişiyi, bakalım bir daha yaparlar mı" söylemi de hayli yaygındır.Yasakçı kafaların aklı, askeri darbe yapmak isteyenlerin ilk iş olarak İstanbul ve Ankara radyoevlerini eline geçirdiği günlerde kalmış. Dünyanın nereden nereye geldiği, çağımızın iletişim ortamında internette erişimi engellemenin anlamsızlığı umurlarında değil onların, YouTube sitesine erişimi engelleyip Atamızın namusunu koruyacaklar akılları sıra.Bu yasaklama nedeniyle konu dünyanın gündemine taşındı, bu sayede Türkiye'de izlenmesi önlenen Atatürk ile ilgili klipleri izleyenlerin sayısı çığ gibi arttı, bu klipleri YouTube sitesine yerleştirenler ise herhalde bayram etti. Bu kliplerin izlenmesini önleme girişimi bu kliplerin tüm dünyada çok daha yaygın biçimde izlenmesini sağladı. Yasaklama kültürü Beni kişisel olarak da ilgilendiren ve zor durumda bırakan olay ise Genelkurmay'ın "andıç" diye de nitelenen, medya değerlendirmesi raporunun basına yansıması oldu. Rapora göre basın - yayın organları ve bu organlarda görev yapan gazeteciler iki gruba ayrılmış, bunlardan bir bölümü "TSK karşıtı", bir bölümü ise "TSK yanlısı" olarak sınıflandırılmış. Benim adım listede yer almıyor ama her iki grupta da dostlarım, arkadaşlarım var. Bu durumda ne yapmalıyım? Hangileriyle ilişkiyi kesmeli, hangilerine daha fazla yaklaşmalıyım? Ne dersiniz? oulagay@milliyet.com.tr Andıçlı gazeteciler