Birkaç gündür Londra’dayım ve buraya her geldiğimde yaptığım şeyi yapıyorum, kitapçıları dolaşıyorum. Öncelikle de ekonomi, finans, küreselleşme, siyaset ve güncel olaylarla ilgili bölümlerde ne var ne yok ona bakıyorum. Hangi olaylarla, hangi konularla, hangi ülkelerle ilgili kitaplar daha fazla göze çarpıyor, onu anlamaya çalışıyorum.
Türkiye gündemde yok
Kitaplar arasında dolaşırken Türkiye ile ilgili bir yayına rastlamak ise pek kolay değil. Tek tük göze çarpan yayınlar da daha çok Kürt sorunuyla ilgili. Birden saçma bir soru geldi aklıma, “Bir gün Türkiye’nin 21. yüzyıldaki yükseliş öyküsü de yazılacak mı ve onu kim yazacak?” diye düşündüm. “Hangi yükseliş öyküsü” demeyin; biliyorum Türkiye’nin bu günkü haline bakarak bu soruyu yanıtlamak hatta sormak bile zor ama bakarsınız bir gün hayal gücü iyice geniş olan biri çıkar ve yaratır bu öyküyü.
Küresel krizin aşılması 2008’in ikinci yarısına kaldı, 2009 da tehlikede
Krizle yüzleşme anı yaklaşıyor mu?
Gerek Türkiye ekonomisiyle gerekse ABD ve dünya ekonomisiyle ilgili olarak zorlama bir iyimserlik havası estirmek isteyenlerin şansı geçen hafta da yaver gitmedi. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan olumsuza çevirdi. Oysa, daha birkaç hafta önce, Türkiye’nin uluslararası kredi notunun yükselebileceğini iddia etmişti birileri.
ABD ekonomisinin resesyona girdiğini kabul etmekte hayli zorlanan ve ABD borsalarındaki günlük çıkışlardan esinlenerek ABD’yi sarsan krizin bitmekte olduğunu ilan edenler de önemli mercilerden gelen olumsuz değerlendirmelerle sarsıldı.
Bernanke ve IMF’nin itirafı
ABD ekonomisinin bu yılın ilk yarısında bir “resesyon” yani küçülme yaşayacağını kabul etmek zorunda kalanlara ABD Merkez Bankası’nın (FED) Başkanı Ben Bernanke de eklendi geçen hafta içinde.
Bernanke, ABD Kongresi’nin Ekonomik İşler Komitesi üyelerinin sorularını yanıtlarken, ABD ekonomisinin bu yılın ilk yarısında bir küçülme yaşayabileceğini, yılın ikinci yarısında ise yavaş bir tempoda büyümeye başlayabileceğini söyledi. Ancak yılın ikinci yarısı için de kuşkularının bulunduğunu eklemeden edemedi FED Başkanı.
Uluslararası Para Fonu IMF’nin gelecek hafta Washington’da başlayacak olan Nisan toplantıları öncesinde sızan bilgiler IMF’nin de ilk kez “küresel bir resesyon” olasılığından söz etme noktasına geldiğini gösteriyor. Geçen yılın temmuz ayında yaptığı tahminde dünya ekonomisinin 2008’de % 5.2 büyüyeceğini tahmin eden IMF’nin bu tahminini dördüncü kez düşürerek % 3.7’ye çekeceği anlaşılıyor. Yeni tahminlerini resmen 9 Nisan’da açıklayacak olan IMF’nin, küresel ekonominin büyüme hızının 2008 ve 2009’da % 3’ün altına inmesi olasılığını da gündeme getireceği sanılıyor.
Bu yılın ocak ayında yaptığı tahminde ABD ekonomisinin 2008’de % 1.5 büyüyeceğini tahmin eden IMF’nin şimdi bu tahmini % 0.5’e düşürmesi, ABD’nin 2009’da ancak % 0.6 büyüyeceğini öngörmesi bekleniyor. ABD’nin büyük depresyondan bu yana en ağır finansal krizi yaşamakta olduğunu vurgulayacağı belirtilen IMF’nin euro alanı için ocakta yapmış olduğu % 1.6’lık 2008 büyüme hızı tahminini de % 1.3’e düşüreceği anlaşılıyor.
Türkiye’nin riski
Peş peşe gelen bu önemli açıklamalar ABD’deki resesyonun küresel etkilerinin asıl bundan sonra hissedileceğini ve bu etkilerin 2009 yılına da yayılabileceğini düşündürüyor.
Bu ortamda krizin bitmekte olduğunu ileri sürmenin fazla bir anlamı yok. Krizin bundan sonra kimi nasıl etkileyeceğini tahmin etmeye çalışmak daha anlamlı.
Bu arada krizin olası etkilerinin en fazla hissedileceği ülkeler arasında adı sıkça anılan Türkiye’nin böylesine kritik bir döneme girilirken iç çekişmelere odaklanması ve yönünü kaybetmiş görünmesi kaygı verici bir durum yaratıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de krizle yüzleşme anı yaklaşıyor galiba.
Kriz kimleri, nasıl etkileyebilir?
ABD’den dünyaya yayılan krizin kimi nasıl etkileyeceğini saptamaya çalışırken küresel ekonominin ve piyasaların günümüzde farklı bir yapıya kavuşmuş olduğunu unutmamak gerekiyor. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere, küresel ekonominin yükselen yıldızlarının rolünün ve etkisinin artmış olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Krizin, finans kesiminin dışına taşabilecek olan etkilerini bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor.
- Çin ve Hindistan gibi atılım içindeki ülkeler ile muazzam petrol gelirine sahip olan ülkelerin dev altyapı yatırımlarına girişmiş olmaları, bir yandan birçok temel malın küresel talebini ve fiyatını artırırken diğer yandan bu ülkelerdeki büyüme hızının belli bir oranın üstünde kalmasını sağlıyor.
- Buna karşılık, özellikle ABD’nin resesyona girmesinin, ihracatını öncelikle ABD’nin tüketim pazarına yönelten Çin’i ve Çin’e girdi sağlayan Asya ülkelerini olumsuz etkilemesi olası.
- Küresel tüketim daralırken ihracatını tüketim mallarında yoğunlaştıran tüm ülkelerin bundan olumsuz etkilenmesi beklenebilir. Özellikle parası değerlenen ülkelerin ve bu arada bazı Avrupa ülkelerinin bu etkiyi daha fazla hissetmesi söz konusu olabilir.
- Almanya gibi ihracatının büyük bölümünü yatırım ve sermaye mallarıyla gerçekleştiren ülkelerin ise krizden daha az etkilenecek konumda olduğu görülüyor.
- ABD’deki resesyonun, IMF’nin öngördüğü şekilde dünya ekonomisini yavaşlatarak küresel talebi düşürmesi halinde petrol ve diğer temel maddelerin fiyatları gevşeyebilir ve bu ürünlerin ihracatçısı olan ülkelerin gelirlerinde düşüşler yaşanabilir.
- Türkiye gibi, küresel likidite bolluğunun yaşandığı dönemde yabancı sermaye çekerek büyük dış açıklarını kolayca finanse edebilen ve bu süreçte paraları değerlenen ülkeler ise krizden en olumsuz etkilenebilecek grupta yer alıyor.