Önceki gün Zürih - Davos yolunda Financial Times gazetesinin sayfalarını çevirirken karşıma tam sayfa bir ilan çıktı. Financial Times’ta görmeye pek alışık olmadığımız bir uygulama böyle bir ilanın yayınlanması. Hindistan Sanayi Konfederasyonu (CII) tarafından verilen bu çarpıcı ilanda, Hindistan’ın “katılımcı kalkınma” hedefine yönelik bir programla nasıl bir ekonomik atılım yapmaya hazırlandığı anlatılıyor. Halen Çin’le birlikte dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birine sahip olan Hindistan’ın geleceğe dönük hedefi, toplumun bütün kesimlerinin pay alacağı bir kalkınma stratejisine odaklanmak olarak belirlenmiş. Financial Times’ta yayınlanan tam sayfa ilan, Hindistan’ın Davos’ta uyguladığı “tam saha pres”in bir uzantısı. Hindistan’ın kendi kalkınma stratejisini ve bunun küresel ekonomiye yapacağı olumlu katkıyı anlatmak üzere düzenlediği bir dizi etkinlik var bu yıl Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantılarının bu yılki gündeminde de Hindistan’la ilgili birçok oturum yer alıyor.
Bu yılki Davos izlenimlerine Hindistan örneğini anlatarak başladım çünkü bugünün dünyasında yalnızca ne yaptığınız değil, yaptıklarınızı dünyaya ne kadar iyi anlattığınız da önemli. Davos’daki Dünya Ekonomik Forumu da bunu en etkili biçimde yapılabileceği ortamlardan birini sağlıyor ve Hindistan bunu en iyi kullanan ülkelerden biri. Hindistan’ın yanı sıra, dünya ekonomisinin 2. numaralı devi haline gelen Çin ve Çinliler de bu yıl Davos’ta çok ön planda. Bunların yanı sıra Endonezya Devlet Başkanı’nın bugün yapılacak bir genel oturumda küresel işbirliğinin önemini vurgulayan bir konuşma yapması bekleniyor. Dünya sahnesinde daha fazla boy göstermeye başlayan, dünyanın ilk 10 - 15 ülkesi arasına girmeyi hedefleyen ülkelerin bu gibi platformları iyi kullanmaları kendileri için çok önemli.
Türkiye nerede?
Türkiye de gözünü bu hedefe dikmiş ve son yıllarda bu yolda adımlar atmış olan bir ülke. Türkiye’nin ekonomideki performansı dış dünyada genellikle olumlu algılanıyor ve bir başarı öyküsü olarak anlatılıyor. Türkiye’nin dış politikadaki açılımı da farklı tepkilere yol açmakla birlikte Türkiye’yi pek çok konuda “dikkate alınması gereken ülke” konumuna getirdiği ve dünyadaki önemini artırdığı bir gerçek.
Türkiye aslında bu performansıyla Davos’ta da adını duyurabilecek ülkelerden biri olabilirdi ama ne yazık ki hiç de böyle olacağa benzemiyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun toplantı gündeminde Türkiye ile ilgili özel bir oturum bulamadım ben. Ayrıca şu ana kadar katıldığım toplantılarda Türkiye’nin adı hiç gündeme gelmedi. Bu yılki toplantıya son dakikada karar veren Ali Babacan’ın gelmesi bu izlenimi değiştirecek bir etki yapar mı bilmiyorum ama Türkiye’nin Hindistan gibi iddialı bir programla ve küresel çözümlere katkıda bulunacak bir kalkınma modeliyle dikkatleri çekemeyeceği ortada.
Sosyal ve siyasal patlama
Hindistan’ın geliştirdiği “katılımcı kalkınma” modeli, bu yıl ister istemez Davos gündemine de giren çok önemli sorunlara cevap arayışının ürünü olduğu için de önemli. Küresel eşitsizliğin artması ve krizin yol açtığı ortamda sosyal ve siyasal istikrarsızlığın tırmanması bu yıl Davos gündemine de damga vuracak gibi görünüyor. Dün sabah dünya ekonomisinin görünümüyle ilgili toplantıda konuşan Nouriel Roubini de ekonomik risklerin yanı sıra sosyal ve siyasal patlama riskinin ciddi biçimde arttığını vurguladı. Rouibini’nin ABD ekonomisinin geleceği konusunda ihtiyatlı, Avrupa konusunda ise hayli kaygılı hatta karamsar olması dikkat çekti.
Dünya ekonomisindeki olası gelişmelerin tartışıldığı oturumda, 2011 yılında da farklı ülkelerin farklı performans göstereceği beklentisi dile getirildi. Çin ve Hindistan’ın 2010’a göre biraz yavaşlamakla birlikte gene çok hızlı büyümesi, ABD’nin 2010’dan daha iyi bir yıl geçirmesi, Avrupa’da ise yalnızca Almanya’nın başarı öyküsünü sürdürmesi bekleniyor. ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin ise giderek büyüyecek bir enflasyon riskiyle karşı karşıya bulunduğu vurgulandı.