İstanbul’un hali vakti yerinde sayılabilecek bir ailesinin büyüğü olan babaannem, Şeker ve Kurban bayramlarının geleneklere uygun biçimde kutlanmasına büyük önem verir, bayramın ilk günü bütün aileyi evinde toplardı.
Ailenin yanı sıra, müteveffa eşinin kurmuş olduğu aile şirketinin bazı kıdemli elemanları da “büyükhanım”ın elini öpmek için onu ziyarete gelir, bayramını kutlardı. Evde özenle hazırlanmış tatlılar ve Şeker Bayramı’nın kendine özgü şekerleri sunulurdu gelenlere.
Babaannem orucunu tutar, namazını kılardı ancak aynı zamanda ilk şapka giyen kadınlarımızdan biriydi. Babam oruç tutmaz ama bayram sabahları beni de yanına alarak aile büyüklerinin yattığı kabristanı ziyaret ederdi. Bütün bunlar yarım yüzyıl öncesinin İstanbul’unda yaşayan ve kökleri olan bir kültürün, bir hayat tarzının unsurlarıydı.
Başbakan Erdoğan’a göre Ramazan ayının bitiminde kutlanan dini bayrama “Ramazan Bayramı” denmesi gerekiyormuş, “Şeker Bayramı” denmesi ise “kültürel erozyon”muş. Bu lafları eden Sayın Başbakan daha sonra da “birlik, beraberlik, dayanışma” çağrısı yapmış.
Sayın Başbakan zaman zaman “birlik, beraberlik, dayanışma” çağrıları yapıyor ama son zamanlardaki tüm davranışları ve sözleri, onu en fazla meşgul eden şeyin “biz” ve “onlar” ayrımı olduğunu gösteriyor.
Erdoğan kriterleri
Şu an için iktidarda olmasının ona, her konuda standartları belirleme yetkisini verdiğini sanarak kendi kültürünü, ölçülerini, tercihlerini, takıntılarını, sığlıklarını herkese empoze etme hevesine kapılmış görünüyor.
Ya “Erdoğan standartlarına” uyacaksınız, onun beğendiği gazeteleri okuyup onun gösterdiği gibi davranacaksınız ve makbul vatandaş sayılacaksınız; ya da “onlar”dan sayılıp ikinci sınıf vatandaş muamelesi göreceksiniz. Sizin kültürünüz, ölçüleriniz, değerleriniz bunlara yabancı kalmış birileri tarafından aşağılanacak, dışlanacak.
Bu anlayış Türkiye’yi çatışmaya ve felakete götürür. Dünyanın çok boyutlu bir alt - üstlüğü yaşamakta olduğu ortamda Türkiye’yi yönetme iddiasındakilerin bu yola sapmış olması Şeker Bayramı’na ağzımızda acı bir tatla girmeye zorluyor bizi. Gene de iyi bayramlar efendim.
Birileri malı götürdüğü için yaklaşan krize karşı önlem alınmadı
‘Ahlaksız piyasa’nın çöküşü
Serbest piyasa ideolojisinin neredeyse bir inanç sistemi haline getirildiği ABD’de, çöküşün eşiğindeki finans sektörünü ve ekonomiyi ayakta tutmak için tüm umutların, ABD hükümetinin kotarmaya çalıştığı dev kurtarma paketine bağlanmış olması gerçekten de dramatik bir gelişme. Bu dramatik gelişmenin ardında yatan olgu ise, kapitalizmin beşiği olan Anglo-Sakson dünyasında benimsenen, finans sektörünün şişirilmesine dayalı modelin iflas noktasına gelmiş olması.
Bu çöküntü, yalnızca ABD üniversitelerinden en iyi derecelerle mezun olan parlak çocukların yarattığı karmaşık finansal yapının, iskambilden bir kule gibi devrilmesinden ibaret değil. Finans sektöründe son 25-30 yılda oynanan ‘ahlaksız piyasa’ oyununun çöküşüne tanıklık ediyoruz şimdi.
Adam Smith’in kemikleri
Kapitalizmin büyük teorisyeni Adam Smith’in kemiklerini sızlatacak olan olay da gelinen noktada devletin ekonomiye müdahale etmek zorunda kalması değil, sistemin ahlaki temellerinin bu denli çürümüş olması. Şimdi başta Amerikalılar olmak üzere dünyanın dört bir yanında milyonlarca, belki de milyarlarca insanı sarsacak olan gelişmeleri öngörmek ve önlemek mümkünken bu yapılmadı, çünkü bu sürecin sürmesi sayesinde muazzam servetler yapanlar vardı.
Evet, aşağıda değinilen IMF raporunda da görüldüğü gibi bu sürecin felaketle sonuçlanacağını görebilenler vardı ancak suyun başını tutanlar bu süreçte iyi para kazanıyordu ve onlar için bu sürecin sürmesi gerekiyordu. ‘Ahlaksız piyasa’nın nelere kadir olduğunu gösteren ABD’deki bazı uygulamaları bir hatırlayalım.
- Mortgage kredisi alacak mali profile sahip olduğu halde kredi kullanmayan Amerikalı kalmayınca, cirolarını artırmak ve prim almak isteyen mortgage pazarlamacıları, geri ödeme gücü olmayan insanları kandırıp onlara kredi açtılar ve onları altından kalkamayacakları ödeme planlarına mahkûm ettiler. Sonunda balonu patlatan ”subprime mortgage” kâğıtları işte böyle ortaya çıktı.
- Finans sisteminin harika çocukları bu yüksek riskli kâğıtları düşük riskli başka kâğıtlarla paçal edip yeni enstrümanlar yarattılar ve bunları düşük riskli-yüksek getirili kâğıt gibi yatırımcıya yutturdular. Şimdi içinden çıkılamayan risk yumağı böyle oluştu.
- Mortgage sektörünün iki devi olan Fannie Mae ile Freddie Mac bu süreçte adeta kontrolsüz biçimde büyürken Washington’da büyük paralar harcayarak devlet denetiminden sıyrılmanın yolunu buldu. 8 Eylül 2008 tarihli New York Times’ın haberine göre, son on yılda Freddie Mac 94.8 milyon dolar, Fannie Mae ise 79.5 milyon dolar harcamış Washington’daki lobicilik faaliyetleri için.
- Gene New York Times’a göre bu kuruluşlarda tepe yöneticilerin yüksek prim alabilmesi için kârlar yapay olarak yüksek gösterilmiş. Fannie Mae’in son tepe yöneticilerinden Franklin Raines 1999-2004 arasında 52 milyon doları cebe indirmiş.
- Son hengâmede batan, devlet korumasına alınan ya da ortaklığa zorlanan bankaların tepe yöneticilerinin aldıkları paralar da dudak uçuklatıcı boyutlarda. New York Times’ın haberine göre batan Lehman Brothers’ın son CEO’su Richard Fuld’un CEO olarak kazandığı toplam 466 milyon dolar, ayrıca 62 milyon dolar ayrılma tazminatı almış; Bear Stearns’in CEO’su James Cayne CEO olarak 232 milyon dolar götürmüş, 61 milyon dolar da ayrılma tazminatı almış. Merrill Lynch’in son CEO’su Stanley O’Neal’ın ayrılma tazminatı ise 161 milyon doları bulmuş.
FBI’ın araştırması
Şimdi buna tepki olarak finans kuruluşlarının üst düzey yöneticilerinin ücretlerine sınırlama getirilmek isteniyor. Öte yandan Federal Araştırma Bürosu (FBI) da gözünü batma noktasına getirilen bu kurumlara çevirdi ve ahlaki çöküntünün yasal olmayan işlemlere yol açıp açmadığını araştırmaya başladı. Fannie Mae, Freddie Mac, Lehman Brothers ve gene devlet desteğiyle ayakta tutulan sigorta devi AIG’nin işlemleri mercek altına alınmış durumda.
‘Ahlaksız piyasa’nın damgasını taşıyan sistem, kaymağını yiyenleri paraya boğarken toplumun geniş kesiminin gelirini artırmadı, konut balonu da patlayınca orta sınıf Amerikalı kaderiyle baş başa kaldı. Finans sistemindeki çöküntüyü önlemek için şimdi hazırlanan 700 milyar dolarlık kurtarma operasyonunun bedeli de halkın cebinden çıkacak. Son 25 yıla damgasını vuran ‘ahlaksız piyasa’ ekonomik ve toplumsal bir çöküşe yol açmış bulunuyor.
IMF bu tabloyu 2006’da görmüştü
Aslında bugün tam bir felaket filminin senaryosu gibi ortaya çıkan durumu Uluslararası Para Fonu (IMF) tam iki yıl önce, 2006 yılındaki IMF-Dünya Bankası yıllık toplantısı öncesinde yayımladığı raporda ortaya koymuştu. 17 Eylül 2006 tarihli Milliyet’te yer alan yazımda bu raporun bazı bulgularını sizlere aktarmıştım. 2006 Eylül’ünde IMF’yi kaygılandıran olasılıklar şunlar:
- ABD konut piyasasında yaşanacak çöküşün ABD ekonomisinde ciddi bir daralmaya yol açması
- Buna karşın enflasyonist baskıların artması
- ABD’nin büyük dış açığı nedeniyle ABD doları üzerindeki baskının artması ve doların değer kaybetmesi
- Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkelerine dış kaynak akışının yavaşlaması
- ABD’deki olası yavaşlamanın tüketim üzerindeki olumsuz etkisini telafi edecek bir küresel talep artışının yaratılamaması
- Dünya ekonomisinde ciddi bir yavaşlama yaşanması
- Uluslararası finans sisteminin bu süreçte ciddi yara alması
IMF finans sisteminin bu süreçteki tetikleyici rolünü belki öngörememiş ama bugün ortaya çıkan tablonun bütün unsurlarını bulmak mümkün IMF’nin raporunda. Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: IMF gibi finans kesiminin kendi uzmanları ve analistleri de bu olasılıkları öngörebilecek durumdayken neden önlem alınmadı? Tam tersine, ABD’de hane halkının ve finans kesiminin içinden çıkılmaz bir borç sarmalına sürüklenmesi adeta özendirildi mi?
Melih Aşık
BİLİM VE SANAT
24 Aralık 2024
Cem Kılıç
Emekli olmak isteyen eksiği nasıl tamamlar?
24 Aralık 2024
Ali Eyüboğlu
Her kuşağın sevdiği sanatçı
24 Aralık 2024
Çağdaş Ertuna
Tacizi anlatan filmde başrole taciz skandalı
24 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Aslan | Yeni hedeflere yol alıyorsunuz
24 Aralık 2024