Türkiye ekonomisinin küresel krizden fazla etkilenmeyeceğini ileri sürenler hâlâ bu görüşte mi bilmiyorum ama ekonomimiz hızla irtifa kaybediyor. Sanayi üretimindeki düşüş giderek hızlanıyor ve yaygınlaşıyor. Hemen her kuruluşta küçülme hesapları yapılıyor, eleman çıkartma ve maliyetleri düşürme seçenekleri tartışılıyor. Bazı kuruluşlarda kredi kartı borcunu kapatmak için emekliye ayrılmak isteyenlerin taleplerinin hemen karşılandığı belirtiliyor. Hane halkı tüketimini kısma ve borç kapatma telaşında.
Bu koşullarda iç pazarda bir canlanma beklemek gerçekçi değil. Dış pazara, yani ihracata umut bağlamak da olanaksız. Dünya Bankası’nın son tahminine göre 2007’de % 7.4, 2008’de % 5.8 büyüyen dünya ticaret hacmi 2009 yılında % 2.5 küçülecek ve dünya ekonomisi yalnızca % 1 büyüyecek. Bizim en büyük pazarımız olan Avrupa resmen resesyona girdi. OECD’ye göre 2009’da da küçülmeye devam edecek Avrupa ekonomisi.
Dış kaynak sorunu
Ekonomimizi finanse eden dış kaynak girişindeki yavaşlamanın süreceği de belli. Bunun banka sistemindeki ve döviz kuru üzerindeki etkisinin yaratacağı tedirginliğin de ekonomideki yavaşlamaya katkı yapacağı ortada.
Bütün bunlar Türkiye ekonomisindeki irtifa kaybının ürkütücü boyutlarda olduğunu gösteriyor ve ekonomimizin uçuş planı dışına çıkarak yere çakılabileceğini düşündürüyor. Bunu önlemek için neler yapılması gerektiği, adı sıkça duyulan, medyada görüş belirten ekonomistlere sorulmuş. Radikal gazetesinin anketine cevap verenler arasında, çoğunun adının önünde “Prof. Dr.” unvanı da bulunan Asaf Savaş Akat, Mahfi Eğilmez, Güngör Uras, Güven Sak, Korkmaz İlkorur, Metin Ercan, Ali Ağaoğlu, Fatih Özatay, Deniz Gökçe, Mustafa Aysan, Erinç Yeldan, Hurşit Güneş, Erol Katırcıoğlu, Seyfettin Gürsel ve Taner Berksoy’un yanı sıra ABD’de öğretim üyeliği yapan Prof Dr. Vefa Tarhan da var.
Doğal olarak herkes kendine göre farklı görüşler öne sürmüş ama bu görüşlere topluca bakıldığında bazı temel noktaların öne çıktığı görülüyor. Bunlar arasında öncelikle dikkat çekenler şunlar:
- Türkiye küresel krizin olumsuz etkilerini 2009’da daha yoğun biçimde hissedecek.
- Türkiye ekonomisi ciddi bir durgunluk, hatta kimilerine göre küçülme tehlikesiyle karşı karşıya.
- Bu tehlikeye karşı hükümetin acil olarak bir önlemler paketi açıklaması gerekli.
- Bu pakette yer alacak önlemler arasında para ve maliye politikalarının gevşetilmesi, kamu harcamalarının belli hedeflere yönelik olarak artırılması, reel sektörün vergi indirimleriyle ve bazı diğer desteklerle desteklenmesi gibi önlemler öne çıkıyor.
- Ancak Seyfettin Gürsel gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin böyle bir ekonomiyi canlandırma programını uygulayacak olanaklara sahip bulunmadığını ileri sürenler de var.
- Asaf Savaş Akat hariç herkes şu aşamada Uluslararası Para Fonu (IMF) ile günün koşullarına uygun bir anlaşmaya varmanın yararlı olacağını düşünüyor.
Çakılma tehlikesi
Yukarıda özetlemeye çalıştığım önerilerde, krizin reel sektörde üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeyi ve ekonominin ciddi bir küçülme yaşamasını önlemeyi hedefleyen önlemlerin öne çıktığı görülüyor. IMF ile bize yeterli miktarda ek dış kaynak güvencesi sağlayacak bir anlaşma yapmanın ise dış kaynak kısıtı nedeniyle mali kesimde ve kur üzerinde oluşabilecek baskıyı hafifletebileceği düşünülüyor. Ekonomistlerin ortaya koyduğu öneriler tutarlı bir önlemler paketine malzeme sağlayacak nitelikte.
Beni kaygılandıran soru bu noktada gündeme geliyor: Böyle bir paketi kim hazırlayıp uygulayacak? Küresel ekonomiden esen itici rüzgârın bizim uçağın da hızını artırdığı ve yakıtın yani likiditenin neredeyse sınırsız olduğu 2002 - 2007 döneminde uçağı belli bir hızda uçurmayı başaran işbaşındaki uçuş ekibi, şimdi küresel hava koşullarının tamamen değiştiği ve likiditenin kuruduğu ortamda uçağı havada tutacak ehliyete sahip görünmüyor. Bu ekibin, durumun bütünsel bir analizini yaparak en uygun önlemler setini oluşturmaya odaklanacağına, uçağın içindeki yolcularla tartışmaya odaklanması kaygılarımı daha da artırıyor.
IMF yerine cinci hocaya gidelim
Başbakan Erdoğan, IMF ile anlaşmaya neden razı olmadığını Washington’da da açıklamış. IMF, “2009 için büyüme beklentinizi % 2’ye çekin” diye ısrar ettiği için Başbakan’ı kızdırmış. Ahu Özyurt’un haberine göre Sayın Başbakan, “2009 büyüme hedefinin % 4’ten % 2’ye çekilmesi piyasalarda daha kötü beklenti yaratır” demiş.
Gülsek mi, ağlasak mı bu söze? Bir kere bütün dünyada büyüme tahminleri geri çekiliyor ve kimse bunu yadırgamıyor çünkü kriz koşullarındayız. İkincisi, şu an için IMF’nin denetiminde olmayan, Başbakan ve ekibinin yönetimindeki Türkiye ekonomisi durma noktasına gelmiş, ülkenin ekonomistleri ve iş âlemi büyümenin 2009’da sıfıra ya da altına düşmemesi için çare arayışında, Sayın Başbakan “Tutmayın beni, yatırım yapacağım, hızlı büyüyeceğim” diyor. Bu hedefe varmak için IMF yerine cinci hocaya gidip ekonomiyi bir güzel “okutmak” belki daha parlak bir fikir.
Küresel krize küresel çözüm arayışı
ABD’deki konut balonunun patlamasıyla başlayan ve önceleri bir finans krizi olarak algılanan olayın çok boyutlu bir küresel krize dönüştüğünü artık hemen herkes kabul ediyor. Ancak bu noktaya ne yazık ki çok geç gelindi ve bu yüzden krizin maliyeti müthiş büyüdü, aşılması çok zorlaştı.
Krizi yaratan düzenin oluşmasına göz yumanlar, bu krizi hafife alanlar, “piyasalar olayı çözer” diyenler şimdi sistemi kurtarmak için kolları sıvamış durumda. Washington’da dün başlayan G - 20 Zirvesi de bu yönde atılan bir adım.
Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı G - 20 Zirvesi, küresel ekonominin durma noktasına geldiği bir ortamda yapılıyor. Dünya Bankası’nın hafta içinde açıklanan son tahminleri 2009 yılında küresel ekonomideki büyümenin % 1’e düşeceğini, dünya ticaretinin ise % 2.5 küçüleceğini gösteriyor. Grafikte de görüldüğü gibi bu tam bir yere çakılma tablosu.
Bu nedenle G - 20 toplantısının ilk hedefi de küresel ekonominin yere çakılmasını önleyecek adımlar konusunda görüş birliği sağlamak ve küresel boyutta bir ekonomiyi canlandırma paketi ortaya koymak olacak. ABD, Çin, Almanya ve Japonya gibi ülkeler şimdiden bu yönde adımlar atmış durumda. Şimdi hedef, bu çabaları bir koordinasyon içinde sürdürüp en etkili sonucu en kısa sürede alabilmek.
Küresel krizin çözülebilmesi için etkili rol oynayabilecek küresel kurumlara ihtiyaç var ama mevcut kurumlar bu rolü oynayamıyor. Küresel boyutta yeni bir küresel yapı oluşturma fikri de bu ihtiyaçtan kaynaklandı ama ABD’nin 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan yeni başkanı Obama’nın katılmadığı bu ilk toplantıda bu yönde kapsamlı adımlar atılması beklenmiyor. Bunun yerine mevcut kurumlardan birine, yani IMF’ye, küresel krizin aşılması için yeni bir rol verilmesi, parasal kaynaklarının bu amaçla güçlendirilmesi beklenebilir.
Şimdi yaşanmakta olan krize yol açan finans kesiminin sıkı bir küresel denetime alınması için Sarkozy’nin gündeme getirdiği önerinin de olduğu gibi benimsenmesi olası görünmüyor.
Küresel krize küresel çözüm aramak amacıyla düzenlenen bu ilk toplantıda, ortak çözüm arayışının önemi ilke olarak benimsenirse bunu iyi bir başlangıç saymak mümkün olabilir.