Yıllardan beri yaptığı çalışmalarla “rekabet üstünlüğü” kavramının ekonomi literatürüne yerleşmesinde belki de en önemli rolü oynayan kişi olan Michael Porter’ı cumartesi günü İstanbul’da dinledik. Porter’ın Harvard’dan öğrencisi olan Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, bu yıl Davos’ta eski hocasıyla karşılaştığında onu Türkiye üzerine odaklanmaya ve İstanbul’a gelip bulgularını anlatmaya ikna etmiş.
Porter’ın “ülkelerin rekabet üstünlüğü” yaklaşımı ilk ortaya atıldığında çok ilgi gördü, sonraları bu yaklaşıma karşı tezler de geliştirildi ama hâlâ dikkate alınan bir yaklaşım bu. “Stratejiyi boş verin, piyasalar her şeyi halleder” anlayışının son kriz nedeniyle iyice gözden düşmesi de Porter’a yaradı bence.
Türkiye’ye uyarılar
Michael Porter, İstanbul’daki konuşmasına, son zamanlarda Türkiye’ye gelen yabancı ekonomistlerin ve yetkililerin çoğunun yaptığı gibi, umut veren bir cümleyle başladı, “Bugün dünya borsasında Türkiye’nin hisse senedini almak mümkün olsaydı ben de bu hisseyi alırdım”, dedi ve bu söz doğal olarak Porter’la ilgili haberlerde en çok kullanılan başlık oldu.
Ancak Porter’ın bu ilk cümleden sonra söyledikleri ve Türkiye’nin dünyadaki konumuyla ilgili olarak ekrana yansıttığı veriler, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirmek için çok şey yapması gerektiğini ortaya koydu. Porter’ın saptamaları içinde özellikle önemli olanlar şunlardı bence:
- Ülke stratejisi uzun vadeli bir anlayışla belirlenmeli ve bu konuda siyaset üstü, ulusal bir konsensüs sağlanmalı. Siyasetin kalkınmaya katkısı sıralamasında Türkiye dünyada 92. sırada.
- Türkiye genç bir nüfusa ve işgücü potansiyeline sahip ama işgücünü üretime katma ve istihdamı artırma konusunda çok kötü not alıyor. 2001 - 2008 dönemindeki üretim artışının neredeyse tamamı verimlilik artışıyla sağlanmış.
- Türkiye eğitimin etkinliği sıralamasında dünyada 111. sırada ve inovasyon - yenilikçilik kapasitesi en düşük ülkeler arasında.
- Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve mali disiplinin sürdürülmesi çok önemli.
- Vergi sisteminde kapsamlı bir reforma ihtiyaç var.
Şirketlerin durumu
Michael Porter’ın özel sektörle ve Türkiye’deki şirketlerle ilgili saptamaları arasında öne çıkanlar ise şunlar:
- Özel sektör firmalarınız esnek yapıları ve anlık fırsatları iyi değerlendirme kapasitesiyle dikkati çekiyor ama çoğunlukla stratejiden yoksun olmaları başarılarını sınırlıyor.
- Şirketleriniz ve büyük gruplarınız yeterince odaklanmış değil, her işi birden yapmak istiyorlar.
- Büyük şirketleriniz küresel rekabete ayak uydurmak için önemli adımlar atmış ama bu şirketlerle KOBİ’ler arasında derin bir uçurum var.
- İmalat sanayiindeki verimlilik artışlarını hizmetler sektöründe göremiyoruz.
- Özel sektörün bölgesel ve ulusal stratejilerin belirlenmesinde daha fazla inisiyatif alması ve öncülük etmesi gerekiyor.
Bana sorarsanız Michael Porter ancak tüm uyarıları dikkate alınırsa ve gerekenler yapılırsa “Türkiye hissesi”ni satın alacak.