Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünya gözü Onlara gazete köşelerini, TV ekranlarını açan AKP'ye yakın, İslami referansları öne çıkan kesimden ise "Kritik noktada bizi yolda bıraktınız" şikâyetleri yükseliyor bizim "liberaller"e karşı. Yani iki cepheden salvo ateşi altında bizim "liberaller". Son günlerde Türkiye'nin tartışma gündemine damga vuran bizim "liberaller", Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) uzunca bir süre destek vermekle suçlanan bir grup aydından oluşuyor. Bizim "liberaller"in hiç değilse bazılarının AKP'yi eleştirmeye başladığı ortamda, laik düzenin korunması konusunda duyarlı olan kesim onları AKP'nin içeride ve dışarıda meşruiyet kazanmasına katkıda bulunmakla suçluyor. Bizim "liberaller" bürokrasinin vesayetinden kurtulmuş bir sivil rejimi, Avrupa standartlarında özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasiyi savunuyor, Türkiye'nin rekabetçi piyasa ekonomisini uygulayarak ve küresel ekonominin sağladığı fırsatlardan yararlanarak kalkınacağına ve toplumsal refahın artacağına inanıyor. Onların çoğunun dramı, bu görüşlerini İslami referansı öne çıkartan çevrenin yayın organlarında ifade etmek zorunda kalmalarından ve AKP'nin ilk iktidar döneminde onların gündemine en yakın parti olarak görünmesinden kaynaklanıyor.AKP'nin bu görünümü terk edip kendi özüne dönme eğilimleri gösterdiği noktada bazı "liberaller"in düş kırıklığı yaşamaya başlaması ise yalnızca onların dramını değil, AKP'nin ikilemini ve Türkiye'nin çıkmazını da sergiliyor. Neden İslami referans AKP ilk iktidar döneminde "liberaller"in desteğinden de yararlanarak içeride ve dışarıda meşruiyet tabanını genişletti gerçekten. Avrupa Birliği (AB) yolunda atılan adımlar ve AB'ye uyum sürecinde gerçekleştirilen reformlar, AKP'nin siyasal İslam'ın önceki partilerinden farklı biçimde algılanmasını sağladı. AKP'nin yanılgısı şimdi bu gündemi terk ederek de iç ve dış desteğini koruyabileceğini sanmasından kaynaklanıyor.Türkiye'nin çıkmazı ise, Avrupa standartlarında bir Türkiye hedefine odaklanma konusunda bile öncülüğün AKP'ye kaptırılmış olmasından kaynaklanıyor. AKP'yi laik düzene karşı bir tehdit olarak görenlerin bu eksikliği nasıl gidereceklerini artık düşünmeye başlamaları gerekiyor. AKP'nin yanılgısı ABD'de Bush'un yapamadığını Türkiye'de Erdoğan yapmak istiyor Başbakan Erdoğan 19 Şubat günü, partisinin Meclis grubunda yaptığı konuşmada, ekonominin gidişatıyla ilgili eleştirilere cevap verirken bakın neler söylemiş:"Bugün dünyanın hangi ülkesinde, hangi ekonomisinde olursa olsun, ekonominin istikrarlı şekilde büyümesi için iyimser bakış son derecede önem arz etmektedir. Çünkü en küçük esnafımızdan en büyük sanayicimize kadar ekonominin tüm aktörleri, yatırımını, birikimini, üretimini, girişimini, tasarrufunu beklentilere göre yapmaktadır. Beklentiler ne kadar olumlu olursa ekonomi o kadar olumluya gidecektir. Biz ekonomiye istikrar ve güven kazandırdık derken işte bunu kastediyoruz. Toplumun her kesimi Türkiye'nin kalkınma sürecine destek veriyor, geleceğe umutla bakıyor, beklentilerini muhafaza ediyor ve bunun da karşılığını alıyor." (Başbakanlık internet sitesi) İyimserlik ekonomiyi kurtarır mı? Türkiye'de bu olumlu beklentileri olumsuza çevirmek için kampanyalar yürütüldüğünü ileri süren Sayın Başbakan'ın ekonomide beklentilerin önemiyle ilgili olarak yaptığı saptama yerinde ama şu anda ekonomimizdeki gidişatın gayet iyi olduğunu ve Türkiye'deki "her kesimin geleceğe umutla baktığını" söylerken neye dayandığını, hangi kesimleri kastettiğini merak etmemek de olanaksız.Sayın Başbakan'ın bu konuşmayı yaptığı gün yayımlanan Referans gazetesinde, istihdam verilerini dikkatle izleyen Seyfettin Gürsel, tarım dışı istihdamın üç yıldan bu yana ilk kez azaldığını yazıyordu. Sayın Başbakan'ın konuşmasını izleyen günlerde iş dünyasının çeşitli kesimlerinden yapılan açıklamalarda da işsizliğin artacağını gösteren sinyallere ve ekonomideki ciddi darboğazlara dikkat çekildi, hükümetin acil olarak önlem alması istendi. TOBB Sanayi Odaları Konseyi'nin, TÜSİAD'ın, TGSD'nin (Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği), ATO'nun (Ankara Ticaret Odası) ve ASKON'un (Anadolu Aslanları İşadamları Derneği) önceki gün gazetelerde yer alan bildiri ve açıklamalarını ciddiye alan birinin, Türkiye ekonomisinin iyiye gittiğine ve herkesin olumlu beklentiler içinde olduğuna inanması pek kolay değil. Küresel ekonomideki daralmanın etkilerini giderek daha çok hissedeceğiz. Başbakan nerede yaşıyor? O halde neden böyle konuşuyor Sayın Başbakan? Kendisinin "ekonomide her şey yolunda" demesinin beklentileri etkileyerek ekonomideki olumsuz gelişmeleri olumluya çevireceğini mi düşünüyor?1980'lerin başından beri ekonomideki gelişmeleri ve siyasetçilerin bu gelişmeler karşısındaki tavrını izlemiş biri olarak Başbakan Erdoğan'ın şimdi sergilediği tavrı hiç yadırgamıyorum aslında. Bu filmi çok gördüm ben. İktidar koltuğundakiler, ekonominin radarında kara bulutlar belirince beklentileri olumlu yönde etkileyerek durumu kurtarmak ister. Demirel, Özal, Çiller hepsi yaptı bunu. Hemen belirtelim ki yalnızca bizim siyasetçilere özgü bir refleks değil bu. ABD Başkanı Bush daha üç ay önce ABD ekonomisinin güçlü olduğunu tekrarlayarak resesyonu önlemeye çalışıyordu. Onun o günlerde "karamsar" diye nitelediği kimselerin tahminleri doğrulanıp ekonominin hızla resesyona gittiğini gösteren veriler birbirini izleyince, Başkan Bush durumun vahametini kavrayıp 168 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma paketini panik halinde Kongre'den geçirdi. Bush'un ekonomiyi lafla güçlü gösterme çabası ekonomideki yavaşlamayı durdurmaya yetmeyince, gerçeği kabullenip önlem almaktan başka çaresi kalmadı.Evet, ekonomide beklentiler önemli ama sorunlara çözüm üretmeden yalnızca lafla beklentileri olumlu yönde etkilemek ve durumu kurtarmak olanaksız. Çoğu siyasetçi ancak olayı yaşadıktan ve iş işten geçtikten sonra anlıyor bu gerçeği ne yazık ki. Bu filmi çok gördük Deutsche Bank Baş Ekonomisti Walter: ABD'de resesyon yok ama yavaşlama kalıcı Sabancı Üniversitesi'nin konuğu olarak Türkiye'ye gelen Deutsche Bank'ın Baş Ekonomisti Norbert Walter, ABD ekonomisinin bu yıl ya da gelecek yıl resesyona girmeyeceğini, ancak en az birkaç yıl çok düşük bir hızda büyüyeceğini ileri sürdü. ABD ekonomisinde bu yılın ilk çeyreğinde bir daralma yaşanabileceğini ancak faizlerdeki hızlı düşüşün ve etkileri ikinci çeyrekten itibaren hissedilecek olan ekonomiyi canlandırma paketinin resesyonu önleyeceğini kaydeden Walter, gelirinin üstünde harcama yapan ABD'nin uzunca bir süre yavaş büyümeye mahkûm olduğunu iddia etti. ABD'nin ihracat atılımıyla büyümesini hızlandırabilmesi için doların değerinin daha da düşmesi gerektiğini belirten Walter, enflasyon baskısını hisseden Çin'in ise parasının daha hızlı değerlenmesine sıcak bakabileceğini söyledi. ABD ekonomisinden dünyaya yayılan yavaşlamanın Avrupa'daki etkisinin 2009'da daha belirgin biçimde hissedileceğini vurgulayan Walter, AB Merkez Bankası'nın faiz indiriminde aceleci olmayacağını ve euro'nun da gelecek yıl ciddi boyutta değer kaybına uğrayabileceğini belirtti.Walter, Türkiye'nin dışarıdan hâlâ bir "fırsatlar ülkesi" olarak göründüğünü ancak büyüyen dış açığın Türkiye, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde dikkate alınması gereken bir risk faktörü oluşturduğunu ifade etti. oulagay@milliyet.com.tr