Dünya ekonomisine yön verenlerin önemli bir bölümü geçen hafta İstanbul’daydı. IMF ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantıları nedeniyle bir araya gelen uluslararası kurumların üst düzey yöneticileriyle IMF üyesi 186 ülkenin ekonomi ve maliye bakanları, bankacılar ve ekonomistler, dünya ekonomisinin yakın geleceği ile ilgili olarak yüreklere su serpecek bir tablo koyamadı ortaya.
Dünya ekonomisinde resesyondan çıkış umudunun arttığı bir gerçekti ama en çok kullanılan deyim “kırılganlık”tı. Başta ABD olmak üzere zengin - gelişmiş ekonomiler için uzun sürebilecek bir yavaş büyüme döneminin başında olduğumuzu çoğu kimse kabul ediyordu.
Türkiye ise bu kaygı verici tablonun bir parçası değildi sanki. IMF Başkanı gibi yetkililere ya da ünlü ekonomistlere tutulan mikrofonlardan medyamıza yansıyanlara bakıldığında Türkiye ekonomisinin adeta bir mucize yarattığına inanmak mümkündü. Bir kısım medyada yer alan başlıklara göre:
-Türkiye küresel krizi en iyi yöneten ülkelerden biriydi.
- Ticari köprü olduğu için krizden hızlı çıkacaktı.
- 2010’da en hızlı büyüyen Avrupa ülkesi Türkiye olacaktı.
- Türkiye ABD’ye ve dünyaya finans yönetimi dersi verebilirdi.
- Türkiye IMF’ye ihtiyaç duymadan büyümesini sürdürebilirdi.
Türkiye tablonun dibinde
Türkiye’nin küresel krizi çok iyi yönettiğini ve dünyaya örnek olabileceğini söyleyenlerin bu lafları ederken Türkiye’de bulunmasının ve İstanbul’un büyüsüne kapılmış olmasının beyanlarına etkisi ne kadardı bilmiyorum ama rakamlara bakıldığında hayli farklı bir tablo çıkıyor ortaya.
IMF’nin geçen hafta İstanbul’da yayınlanan Economic Outlook raporunda yer alan verilerden yararlanarak hazırladığım tabloya baktığımızda, Türkiye’nin krizin başladığı yıl olan 2008 ile sonuna yaklaşmakta olduğumuz 2009’da, krizden en olumsuz etkilenmesi beklenen üç G - 20 ülkesinden biri olduğunu görüyoruz. Söz konusu iki yılın toplamında % 5.7 küçülmesi bekleniyor Türkiye ekonomisinin. Bizden daha fazla küçülmesi beklenen yalnızca iki ülke var: İtalya ve Meksika.
Türkiye’de ekonomiyi ve krizi yönetenlerin hakkını yemeyelim. Banka sisteminin sağlam bir yapıya sahip bulunduğu ve “toksik madde”lere bulaşmamış olduğu, sistemdeki yabancı banka payının sınırlı kaldığı, birçok ülkede krizin tetikleyicisi olan “mortgage” kredilerinin yaygınlaşmadığı, dış ticaretin ekonomideki ağırlığının bazı Asya ülkeleri gibi çok büyük olmadığı bir ülkede ekonominin bu kadar hızla küçülmüş olmasını sağlamış olmak gerçekten de benzeri görülmemiş bir başarı.