Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD’deki bazı göstergelerin beklenenden iyi çıkmasına bakarak geçen yıl başlayan krizin aşılmakta olduğuna inananlar bu kez de hisse senedi borsalarındaki çarpıcı düşüşlerle sarsıldılar.
Petrol fiyatı yükselişini sürdürürken merkez bankaları, enflasyonist baskıya karşı faiz yükseltme gereği ile ekonomideki yavaşlamayı resesyona dönüştürmeme kaygısı arasında sıkışıp kaldı. Faiz indirimlerinin sonuna gelindiği izleniminin yaygınlaşması krize direnen hisse senedi borsalarındaki direnişi kırdı ve düşüş başladı. Şirket kârlarının iyimser beklentilerin altında kalması da buna katkıda bulundu.
Krizin aşıldığını değil yeni bir aşamaya geldiğini düşündüren başlıca gelişmeler şunlardı:
-  Dow Jones Endeksi, 1930’daki büyük krizden bu yana en kötü haziran ayını yaşadı. Endeksteki 30 hisseden hiçbiri ayı kazançlı kapatmadı. Dow Jones endeksinin zirve değerine göre % 20 değer yitirerek “ayı piyasası”na girmesine ramak kaldı. 
-  Dow Jones endeksinin yanı sıra S&P 500 ve Nasdaq endekslerindeki kayıplar da sürdü ve her üç endeksin yılbaşından bu yana uğradığı kayıp % 12’yi geçti.
-  ABD’den küresel finans sistemine yayılan krizin banka bilançolarında yaptığı tahribatın yeni göstergeleri ortaya çıktı ve Fortis Bank hisseleri % 19, Dexia hisseleri % 10, Citigroup hisseleri % 6, Merrill Lynch hisseleri % 7 dolayında değer yitirdi.
-  ABD’nin otomotiv devi General Motors’un hisseleri % 10.77 değer yitirerek son 33 yılın en düşük düzeyine indi.
-  Petrol fiyatı tırmanışını sürdürerek 142 dolara kadar çıktı ve enflasyonist baskının süreceği sinyalini verdi.
-  “Güçlü dolar” mesajlarıyla ayakta tutulmaya çalışılan ABD doları yeniden değer kaybetmeye başladı.
-   ABD’de tüketici güveni son 28 yılın en düşük düzeyine indi.
-   Haftanın olumlu sayılabilecek tek haberi ise Başkan Bush’un Amerikalı tüketicinin cebine koyduğu paranın umulduğu gibi tüketime gittiğinin anlaşılmasıydı.

Haberin Devamı

‘Kriz aşılıyor’ diyenlere borsa şoku

Başbakan Erdoğan’dan ekonomi literatürüne özgün katkı
‘Enflasyonu yüksek faiz azdırıyor’

‘Kriz aşılıyor’ diyenlere borsa şoku

Başbakan Erdoğan faiz - enflasyon hipotezini yuvarlak masa toplantısında açıkladı.

Dünyanın önde gelen ekonomi hocalarını İstanbul’da bir araya getiren Dünya Ekonomi Kongresi’nin açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptı ama ekonomi literatürüne özgün katkı Gül’den ya da        Kongre’ye katılan ünlü ekonomistlerden değil, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Kongre’nin açıldığı gün gene İstanbul’da, uluslararası nitelikteki bir yuvarlak masa toplantısına katılan Başbakan Erdoğan’ın bu toplantıda yaptığı konuşmada, faiz ile enflasyon arasındaki ilişkiye yepyeni bir bakış açısı getirdiği anlaşıldı. Kendine özgü üslubuyla şöyle konuşmuştu Sayın Başbakan:
“Yüksek faizin birinci derecede      enflasyonu da tahrik ettiğine inananlardanım. Bir de işin bu boyutu var. İnanıyorum ki bu düştükçe doğru orantılı olarak enflasyonu da geri çekecektir. Ben bir de şuna inanıyorum; faizi bu noktada bir sebep olarak görenlerdenim. Enflasyonu ise bir netice olarak görenlerdenim. Bu sebep netice ilişkisinde ne yazık ki faizin yükselmesi, enflasyonu da şu anda yükseltmiştir.” (Sabah Gazetesi, A.Yıldırım’ın yazısı, 26 Haziran 2008)

‘Erdoğan hipotezi’
Başbakan Erdoğan’a göre Türkiye’de enflasyonu yüksek faiz tahrik etmişti, yüksek faizi tahrik eden olay ise 14 Mart’ta Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kapatılması istemiyle açılan dava olmuştu. Sayın Başbakan’ın mantığıyla, enflasyondaki yükselmeyi tahrik edenler de mutlaka bu davayı açanlar olmalıydı.
Sayın Başbakan’ın bu saptaması, kabinesindeki bazı bakanların yüksek       faizin baş sorumlusu olarak gösterip sürekli olarak eleştirdiği TC Merkez Bankası Başkanı’na biraz rahat nefes aldırabilirdi zira Sayın Başbakan yüksek      faizin sorumlusu olarak Merkez Bankası Başkanı’nı değil, AKP’ye karşı kapatma davası açmış olanları gösteriyordu.
Dünya Ekonomi Kongresi’nin kapsamlı programı aylar öncesinden yapılmış olduğu için Başbakan Erdoğan’ın bu orijinal katkısı ne yazık ki Kongre gündemine alınıp tartışılamadı. Ancak faiz ile enflasyon arasında bulunduğu varsayılan ilişkiyi altüst edip işin içine inanç ve tahrik gibi öğeleri de kattığı için dikkate değer bulunan ‘Erdoğan hipotezi’nin bundan sonraki Dünya Ekonomi Kongresi’nin gündemine alınması beklenebilir.
Bu arada ‘Erdoğan hipotezi’nden habersiz olduklarından hâlâ enflasyonu kontrol altında tutmak için faizleri yükseltmek gerektiğine inanan ABD ve AB merkez bankalarının başkanları da artık rahat bir nefes alabilir. Bir yandan yükselen enflasyonu kontrol altında tutmak için faizleri yükseltmeleri gerektiğini, öte yandan faizleri yükseltmenin zaten yavaşlamış olan ekonomiyi iyice durdurabileceğini düşündükleri için ciddi bir ikilem yaşayan Bernanke ve Trichet şimdi bu ikilemi kolaylıkla aşabilir ve  ‘Erdoğan hipotezi’ne göre enflasyonu düşürmek için faizleri indirmeye başlayabilir.

Faiz enflasyonu kamçılar mı?
Sayın Erdoğan’ın açıklamasını biraz daha ciddiye alıp şu soruyu sormak da mümkün aslında: Türkiye gibi iç tasarruf yetersizliği çeken ülkelerde reel      faizlerin yüksek tutulması sonuçta  enflasyonu artıran bir unsur olabilir mi? Yüksek faizin cazibesine kapılarak dışarıdan Türkiye’ye akan para, Türkiye’deki harcama gücünü artırarak enflasyonist baskı yaratabilir mi?
Bu ilk bakışta mümkün gibi görünüyor ama öte yandan Türkiye’ye bol miktarda dış kaynak girişinin Türk parasının değerlenmesine yol açarak       enflasyonu düşürücü etki yaptığını da unutmamak gerekiyor. Yaşanan süreç de bunu gösteriyor.     Enflasyonla birlikte düşüşe geçmiş olan faizleri yükseltme gereğinin, 2006 yılının ortalarında, Türkiye’ye dış kaynak girişinin azalmasının Türk parasının hızlı değer kaybına yol açtığı noktada ortaya çıktığı görülüyor.
Bu konuyu tartışırken asıl hatırda tutulması gereken nokta da bu. AKP iktidarı ekonomideki başarısını büyük ölçüde dış kaynak girişine dayandırdı ancak bunu sağlarken Türkiye’yi dünyada en yüksek faiz ödeyen ülkelerden biri olmaktan çıkartamadı. Şimdi küresel ekonomideki olumsuz koşulların da etkisiyle dış kaynak girişinin zayıfladığı ve siyasi istikrarın tehlikeye girdiği noktada Türkiye’nin bir çıkmazın eşiğinde bulunması hiç de şaşırtıcı değil.

Haberin Devamı


Ekonomi - politik bilen papağan
Ünlü bir siyasetçi ekonomi - politik bilen papağanın methini duyar ve bulunduğu dükkâna gider. Doların değer kaybı nedeniyle fiyatı 22 bin dolara çıkmış olan bu yeşil papağanın her iki ayağında birer ip bağlıdır. “Sağ ayağındaki ipi çekerseniz ekonomik değerlendirme yapar, sol ayağındaki ipi çekerseniz politik değerlendirme yapar” der dükkân sahibi.
Ünlü siyasetçi önce papağanın sağ ayağındaki ipi çeker. Papağan, “Bu ortamda faizleri düşürmeye kalkma” der. Siyasetçi bu tavsiyeden pek hoşlanmaz ve bu kez papağanın sol ayağındaki ipi çeker. “Ülkedeki gerilimi tırmandırma” der papağan. Bu cevabı da pek beğenmeyen siyasetçi dükkân sahibine dönüp sorar: “Her iki ayağındaki ipi aynı anda çekersem ne olur?” Dükkân sahibinden önce papağan cevap verir:  “Düşeriz be sersem!”