Küresel finansal sistemi çöküşün eşiğine getiren kasırganın ‘Yükselen Pazar’ (YP) ülkelerini nasıl vurduğunu daha iyi anlayabilmek için önce tabloda yer alan rakamlara bir göz atalım. Bu tabloda yer alan veriler, kısaca “BRIC” ülkeleri diye anılan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile Güney Kore’ye ait.
Çin, büyük cari işlemler fazlasıyla, dış yükümlülüklerinin dört katına yaklaşan dış varlıklarıyla ve dolara karşı değerlenen parasıyla diğerlerinden farklı bir konumda. Güney Kore ve Brezilya’da ise cari işlem açığı çok büyük değil, döviz rezervleri hayli güçlü ama buna karşın bu ülkelerin paraları dolara karşı ciddi boyutlarda değer kaybına uğramış. Ciddi boyutta cari işlemler fazlası veren ve döviz rezervi 540 milyar doları bulan Rusya’nın da hisse senedi borsasında büyük bir düşüş yaşadığını ve parasının değer kaybına uğradığını biliyoruz.
Güney Kore örneği
Söz konusu ülkelerden Güney Kore, 970 milyar dolarlık, hayli gelişmiş bir ekonomiye sahip. 1997’deki Asya krizi sırasında IMF’den destek alarak toparlanan Güney Kore banka sistemini geliştirdi ve ekonomisini yeniden büyüme rayına oturttu. Ancak küresel finansal krizin şimdi gelinen aşamasında, para çıkışı için hedef alınan ülkelerden biri haline gelmekten kurtulamadı. Borsası bu yıl % 47’nin üzerinde değer kaybetti, parasının değer kaybı son günlerde % 35’e dayandı. İnşaat sektörüne 6 milyar dolarlık destek veren Güney Kore banka sistemine 30 milyar dolarlık bir destek sağladı, ayrıca dış borç yükümlülüklerini karşılamak üzere 100 milyar dolarlık garanti verdi.
Tüm bu önlemlerin sistemi ayakta tutmaya yetip yetmeyeceği ise bilinmiyor çünkü Bloomberg yorumcusu William Pesek’in ifadesiyle önceki aşamada ABD’deki büyük yatırım bankalarını çökerken spekülatörler şimdi belli YP ülkelerini hedef seçmiş durumda. Türkiye de bu ülkeler arasındaysa Kore’ye bakıp kendi halimize yanabiliriz herhalde. Türkiye çok daha büyük dış açığıyla ve sınırlı döviz rezerviyle gerçekten zor zamanlar yaşayabilir.
Brezilya, Rusya, Kore ve Türkiye gibi ülkelerden sermaye çıkışı hızlandı
Krizin yeni kurbanı ‘Yükselen Pazarlar’
Küresel finans sistemini uçurumun kenarına getiren krizi önlemek için sisteme pompalanan trilyonlarca dolar ve verilen devlet güvenceleri de şu ana kadar umulan sonucu vermedi, alınan tüm önlemlere karşın güven krizi aşılamadı. ABD ve Avrupa borsalarındaki düşüşlerin dibi bulunamazken krizin etki alanına giren kurumların ve ülkelerin sayısı artmaya devam etti.
İflas bayrağını çeken ABD’nin dev yatırım bankalarından sonra hedef haline gelen mevduat bankaları devlet desteğiyle ayakta dururken bu kez “Hedge” fonları hedef haline geldi. Büyük ölçüde para çekilişi talebiyle karşılaşan “Hedge” fonları, zararına da olsa varlıklarını likide etmek zorunda kaldı ve üç ayda 180 milyar dolarlık zarar yazdı.
‘Hedge’ fon kurbanları
Getirisi yüksek olan “Yükselen Pazar” (YP) kâğıtlarını da elden çıkarmak zorunda kalan “Hedge” fonlarının satışları, ilk aşamada krizden daha az etkileneceği düşünülen Brezilya, Rusya, Güney Kore gibi YP ülkelerini ve daha sonra da Türkiye’yi krizin kurbanları arasına kattı. Söz konusu ülkelerin, yabancı alımlarının da katkısıyla yükselmiş olan borsalarında büyük düşüşler yaşandı, yoğun sermaye girişleri sayesinde değer kazanmış olan para birimleri hızla değer kaybetmeye başladı.
Dünya ekonomisinin hızlı büyüme rayına oturduğu 2002-2007 döneminde YP diye nitelenen ülkelere akan özel sermayenin miktarı rekor düzeyde arttı. Nomura International’nın analisti Serhan Çevik’in derlediği verilere göre 1990’lı yıllarda YP ülkelerine akan özel sermayenin yıllık ortalaması 247 milyar dolarken 1997 Asya Krizi sonrasında ciddi biçimde azalan sermaye girişleri 2002’den sonra tam anlamıyla patladı. 2002-2007 döneminde YP ülkelerine toplam 4.3 trilyon dolarlık özel yabancı sermaye girişi olurken yalnızca 2007 yılındaki sermaye girişi 1.3 trilyon dolara yaklaştı.
Bu sermaye girişlerinden pay alabilen ülkelerde, yatırımların ve ekonomik büyümenin önemli ölçüde arttığı, birçok büyük projenin finanse edilebildiği bir dönem yaşandı. Bunun sonucunda, söz konusu ülkelerin dünya ekonomisindeki payları arttı ve bu ülkelerdeki hızlı büyümenin süreceği, ABD’den Avrupa’ya yayılması beklenen ekonomik yavaşlamanın etkilerini hafifleteceği umuldu.
Ancak küresel finansal sistemdeki karşılıklı etkileşimin çok yaygın olması, YP ülkelerinin de ABD’de başlayan krizin etki alanına girmesine yol açtı. Sistemdeki güven bunalımı YP ülkelerine yönelik sermaye hareketlerini de etkiledi. Nomura’nın tahminine göre YP ülkelerine toplam özel sermaye girişinde en az % 35’lik bir gerileme olacak. Bu arada bazı YP ülkelerinde sermaye çıkışlarının girişlerden daha fazla olması da olası.
Türkiye zarar görür mü?
Küresel ekonomideki yavaşlamanın öncelikle ihracata bağımlı ekonomilere sahip olan YP ülkeleri ile petrol ve diğer temel madde fiyatlarındaki düşüşten olumsuz etkilenecek YP ülkelerini vurması beklenebilir. Ancak petrol ve temel madde ihracatçısı ülkelerin, fiyatların yüksek olduğu dönemde biriktirmiş olduğu büyük döviz rezervleri onlara bir manevra alanı sağlıyor. Türkiye gibi yüksek dışı açığı (cari açığı) bulunan, buna karşılık döviz rezervi sınırlı olan ülkeler ise her an yeni bir spekülatif hareketin hedefi haline gelebilir. Türkiye şu anda böyle bir tehditle karşı karşıya.
Sermaye çıkışları nedeniyle zor duruma düşen YP ülkelerinde yaşanabilecek olumsuz etkileri en aza indirmek için başrol IMF’ye (Uluslararası Para Fonu) verilmiş durumda. IMF’nin de, söz konusu ülkeleri fazla zora sokmadan onlara destek sağlama eğiliminde olduğu anlaşılıyor. Türkiye’de AKP hükümeti IMF ile anlaşmaya fazla hevesli görünmüyor ama şartların daha da ağırlaştığı bir noktaya gelinmesi halinde başka seçeneği kalmayabilir. Irak’ın ABD tarafından işgali öncesinde ABD’den alınması beklenen parasal desteğe umut bağlayarak IMF ile anlaşmayı savsaklayan AKP hükümetinin ABD desteği suya düşünce nasıl dört elle IMF’ye sarıldığını hatırlayanlar bu olasılığı göz ardı edemiyor.
IMF’den trilyon dolarlık destek mi?
Kriz ortamında küresel ekonomiyi ayakta tutması beklenen ‘Yükselen Pazar’ (YP) ülkelerinin de krizin kurbanları arasına katılması, krizi tetikleyen zengin ülkelerde kaygı yarattı. Batı’nın zengin ülkeleri kendi yarattıkları krizin YP ülkelerini vurması halinde küresel ekonomiyi canlandırmanın daha zor olacağını bildikleri için telaşta. Hızlı sermaye kaçışının söz konusu ülkelerde ekonomik çöküşe yol açmaması için bu ülkelere acil destek sağlama görevi, bir süreden beri işsiz ve işlevsiz kalmaktan yakınan IMF’ye verildi. IMF’nin 250 milyar dolar dolayında kullanılabilir kaynağı bulunduğu biliniyor. Bu kaynağın yeterli olmaması halinde IMF bünyesinde 1 trilyon dolarlık bir destek fonu oluşturulabileceğini ileri sürenler de var.
Şu ana kadar IMF’den destek almak için başvuran ve görüşmelere başlayan Beyaz Rusya, Ukrayna, Macaristan ve İzlanda’ya Pakistan ve Letonya’da eklendi. Dünkü New York Times’ın haberine göre IMF desteğine ihtiyaç duyması beklenen ülkeler arasında Romanya, Bulgaristan, Estonya ve Litvanya gibi ülkelerin yanı sıra, Türkiye, Rusya ve Güney Afrika gibi ülkelerin de adı geçiyor.