Türkiye’de olup biteni doğru algılayabilmek için değişen güç dengelerini mutlaka hesaba katmak gerekiyor. Geçmişte, farklı güç dengelerinin geçerli olduğu dönemlerde yaşanmış olanları hatırlayıp, aynı dengeler sanki hâlâ geçerliymiş gibi değerlendirme yapmanın ve fikir yürütmenin fazla bir ‘kıymeti harbiye’si yok. Özellikle 2007’ den beri Türkiye’de yaşananları ve son günlerdeki gelişmeleri anlamlandırabilmek için önce bu gerçeği kabul etmemiz lazım.
Bu saptamayı kabul etmeyenler de olabilir kuşkusuz ama ben, son yıllarda yaşanmakta olanları açıklamak için bu saptamadan yola çıkmanın şart olduğunu düşünüyorum. Gelişmeleri etkilemek isteyenler de bu yeni güç dengelerini mutlaka hesaba katmak zorunda.
İki cephenin oluşumu
Türkiye’de güç dengelerinin nasıl değiştiğini açıklamaya çalışırken, analizi kolaylaştırmak için, kaba çizgilerle tanımlanmış iki cepheden söz edebiliriz. Bu cephelerden birinde, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve onu destekleyenlerin, laik düzene, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine yönelik bir tehdit oluşturduğuna inananlar yer alıyor.
Karşı cephede ise, birinci cepheyi oluşturanları, gerektiğinde her yöntemi kullanarak mevcut iktidarı devirmeyi hedefleyen demokrasi düşmanları olarak görenler var. Bu ikinci cephede yer alanlar da, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarını savunmak ve konsolide etmek için her yöntemi kullanmaya hazır görünüyor.
Bu iki cephenin tohumlarının Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulmasından çok önce atıldığını ve benzer biçimde laik rejime karşı tehdit oluşturduğu düşünülen bir dizi partinin çeşitli tarihlerde kapatıldığını biliyoruz. O dönemlerdeki güç dengeleri, bu partilerin kapatılmasına olanak veriyordu. Askeri müdahaleler şu ya da bu gerekçeyle kabul görebiliyor, sakıncalı görülen siyasi partilerin kapatılması ve devre dışı bırakılması mümkün olabiliyordu.
Değişen güç dengesi
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, daha önce kapatılan ve laik rejime karşı tehdit oluşturduğu düşünülen partilerin çizgisinde bir parti olup olmadığı tartışılabilir ama bu partiyi de laik rejime karşı ciddi bir tehdit olarak algılayıp iktidardan uzaklaştırmak için farklı arayışlar içinde olanların varlığı herhalde tartışılamaz.
Bugün gelinen noktada, yazının başında tanımladığımız iki cephe arasındaki güç dengesi tersine dönmüş durumda. Daha önce laik rejime karşı tehdit olarak algıladığı siyasi partileri şu ya da bu yöntemle devre dışı bırakma gücüne sahip olan cephe artık bu güce sahip değil.
Karşı cephe hem toplumsal tabanda, hem de devlet içinde ve istihbarat odaklarında daha etkili bir konuma gelmiş durumda. Bunu idrak edemeyenlerin, eski günlerin özlemiyle tezgâhlamaya çalıştığı vahim girişimler de, yalnızca devirmeye çalıştıkları cephenin güç kazanmasına ve puan toplamasına yarıyor.