Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü’nde “sağduyu” sözcüğünün karşılığı şöyle: “Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği”. Değişik kesimleri temsil eden sivil toplum kuruluşlarının başkanları çarşamba günü bir araya gelerek ortak bir bildiri açıkladı, toplumun tüm kesimlerine “sağduyu” çağrısı yaptı. Bildiride “Bugünlerde hepimizin en çok sağduyuya ve serinkanlılığa ihtiyacı var” deniyordu.
Bildiri toplumun tüm kesimlerine “sağduyu” çağrısı yapıyor ama bu çağrının öncelikle iktidar partisinin lideriyle ana muhalefet partisinin liderine yapıldığı bir sır değil. Her iki liderin bildiriye verdikleri ilk tepkiler ise bu çağrının hiçbir işe yaramayacağını ortaya koyuyor. Her ikisi de hem vücut dilleriyle, hem de söyledikleriyle bildiriye hiç aldırmadan bildiklerini okumaya devam edeceklerini ilan ediyor.
CHP lideri Baykal, sivil toplum kuruluşlarının girişimini “gerilim azalsın diye toplu ayin yapmaya” benzetiyor ve “Ticaret mantığı ile devlet yönetimi mantığı aynı değil, ticarette kazanç vardır, pazarlık vardır, devlette hukuk vardır, yargı vardır. Ben pazarlık etmem, Anayasa’dan geri adım mı atayım? Çıksınlar, ‘Evet yanlış yaptık’ desinler” diyor.
Başbakan Erdoğan da sivil toplum kuruluşlarının girişimini değerlendirirken “Neden geri adım atacakmışım, anlatsınlar da öğrenelim” diyerek tavrını belli ediyor ve uzlaşma noktasından ne kadar uzakta olduğunu gösteren açıklamalar yapıyor. Erdoğan, üniversitelerde türban yasağının kalkmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken “Ben 5 yıldır bekledim, ülkemde gerilim olmasın diye 5 yıl bekledim, kurumsal mutabakat bekledim ama CHP bunu göstermedi. Ben de bin düşünüp bir adım attım” diyor.
İki liderin ötesinde toplumdaki kutuplaşmanın taraflarına baktığımızda ne görüyoruz? Beylik “ortak akıl” çağrılarının ötesinde, kendini karşı görüştekilerin yerine koyup onlarla ortak bir noktada buluşma çabasını gösteren kaç kişi var ortalıkta? Ben pek sık rastlamıyorum böylelerine. Benim görebildiğim kadarıyla herkes kendi haklılığını kanıtlama çabasında.
Nakit stoklayanlar borsaya saldırı için fırsat kolluyor
ABD’de krizin dibi göründü mü?
ABD ekonomisinde ve finans sisteminde yaşanmakta olan kapsamlı çöküşü tüm boyutlarıyla kavrayamadıkları için ısrarla ABD’nin resesyona girmeyeceğini iddia edenlerin sesi kısıldı son zamanlarda. Artık ABD’nin resesyona girip girmeyeceği değil, ABD’deki resesyonun, yani ekonomideki küçülmenin ne kadar derin olacağı, ne kadar süreceği tartışılıyor.
Her nedense ille de iyimser olmak gerektiğine inananlar bu tartışmada da hemen yerlerini belli etti ve “Krizin dibi göründü” demeye başladı. Onlara göre piyasalar yılın ikinci çeyreğinde toparlanacak, yılın ikinci yarısında ise ABD ekonomisi yeniden büyüme rayına oturacaktı. Bu arada, ünlü yatırım gurusu Barton Biggs gibi, ABD’de hisse senedi borsalarının uçuşa hazır olduğunu ve Dow Jones endeksinin 1000 puan yükseleceğini iddia edenler de var.
Borsaya hücum senaryosu
Krizin dibinin göründüğü algısının iyice güçlendiği noktada ortalığı kaplayan karamsarlığın bir anda yerini “borsaya hücum” saldırısına bırakması aslında göz ardı edilecek bir olasılık değil; çünkü sistemdeki güven bunalımının etkisiyle portföylerindeki nakit ağırlığını artıran ya da para piyasası fonları gibi nakte en yakın yatırım araçlarına yüklenen yatırımcıların elinde büyük fonlar var. Newsweek dergisinin haberine göre para piyasası fonlarında park eden paranın miktarı 3.5 trilyon doları buluyor. Ayrıca reel sektördeki bazı firmaların da ciddi nakit birikimleri olduğu biliniyor.
Tüm bu paranın hisse senetlerine yönelmesi halinde iyimserlerin özlediği zıplamanın yaşanması pekâlâ mümkün ama “ABD ekonomisi gerçekten dibe vurdu mu?” sorusunun cevabı çok açık değil. Geçmişteki borsa düşüşlerini ve çeşitli rasyoları inceleyenler arasında dibe vurma noktasına yaklaşıldığını düşünenler var. İyimser senaryoyu savunanlar finans kesimindeki krizin reel sektöre fazla yansımadığını belirtiyor ve Başkan Bush’un ekonomiyi canlandırma paketinin devreye girmesiyle, iç talebin canlanacağını ve ekonomiyi resesyona sürükleyen kısır döngünün kırılacağını ileri sürüyor.
Bu kriz farklı
Bu tür değerlendirmelere bakarak iyimserler kervanına katılmak ve “krizin dibi göründü” sonucuna varmak mümkün. Ancak bu iyimser değerlendirmelerde göz ardı edilen bazı önemli faktörler var. Sağlıklı bir sonuca varmak için şu faktörleri de hesaba katmak gerekiyor:
- ABD finans sisteminde 2. Dünya Savaşı sonrasının en derin güven bunalımı yaşanıyor. ABD Merkez Bankası (FED) Bear Stearns operasyonuyla büyük finans kuruluşlarının batmasına izin vermeyeceğini gösterdi, ama sistemdeki güven bunalımı aşılamadı. Sermayeleri yetersiz kalan bankaların kredi daralmasına gitmeleri kaçınılmaz.
- Konut fiyatları düşmeye devam ediyor ve hükümetin bu krizi tetikleyen “mortgage” kredileri sorununu çözmek için ne yapacağı açık değil.
- Konut balonunun patlaması ve konut fiyatlarının düşmesi, evini ipotek edip kredi kullanan ve tüketimini sürdürenleri, altından zor kalkacakları bir borç sarmalına sokmuş durumda. Amerikan halkının evini ipotek ederek kullandığı kredi miktarı 1.1 trilyon doları buluyor.
- Kredi daralmasının tüketici kredilerini ve öğrenci kredilerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz ve bu etki henüz devreye girmedi.
- Kredi daralmasının şirketler kesiminde yapacağı etki henüz ortaya çıkmadı ama bir noktada bu etkinin hissedilmesi kaçınılmaz çünkü özellikle küçük ve orta boy şirketlerde kredi bağımlılığı hayli yüksek.
- Resesyon gerçeğinin kabul edilmesi, işçi çıkartmalara yol açarak işsizliği de artırabilecek.
- Krizin reel sektördeki etkilerinin gecikmeli hissedilecek olması borsadaki düşüşleri de sınırladı. Kimi borsa uzmanlarına göre hisse senedi borsalarının daha da büyük düşüşler yaşaması olası.
- Başta petrol olmak üzere bazı temel mallardaki fiyat katılığı ABD’nin resesyondan çıkmasını zorlaştıracak bir diğer faktör.
- Tüketici güveni endeksi 2003’ten beri düşmediği düzeye düşerken, tüketicilerin beklentileri ise 1973’ten beri en düşük düzeye indi.
Uzun ince bir yol
ABD ekonomisine bu faktörleri de hesaba kattığımızda finans kesimindeki güven bunalımını aşmanın ve resesyondan çıkmanın pek kolay olmayacağını söyleyebiliriz. FED’in “büyük kurtarıcı” rolünü üstlenmesi ve kimilerinin iyimserlik balonları uçurması bizi yanıltmasın.
Borsalarda yaşanacak günlük parlamalara da fazla önem vermek doğru değil. Bunlara bakarak “krizin dibi göründü” demek için çok erken. ABD ekonomisinin bu kapsamlı krizi aşması çok kolay olmayacak. ABD ekonomisinin dibe vurduğu noktada alıma geçmek için sabırsızlanan büyük fon yöneticileri de herhalde o anı beklemeye devam ediyor.
Kurtar bizi FED baba
ABD’de finans sektörünün borçları milli geliri aştı. Yaşanmakta olan krizde zora düşen ya da batma noktasına gelen bankalar ABD Merkez Bankası’nın (FED) desteği ve güvencesiyle ayakta kalabiliyor. Piyasa sisteminin fena halde “çuvalladığı” noktada gündeme gelen bu büyük kurtarma operasyonunun devlete kaça patlayacağı ve bu yükün ne kadarının vergi mükellefine yükleneceği merak konusu.
Siyah Kuğu ile Greenspan’i solladı
Finans piyasalarında ilginç deneyimler yaşadıktan ve yeterli miktarda para kazandıktan sonra hayata yazar ve düşünür olarak devam etmeye karar veren Nassim Taleb’in geçen yıl bu zamanlarda yayımlanan Siyah Kuğu adlı kitabı ABD ve İngiltere’de 370 bin adet basıldı ve Alan Greenspan’in anılarını geride bıraktı. Halen 27 dile çevrilmekte olan kitabında Taleb, finans piyasalarında ender yaşanan ve çoğu kimseyi gafil avlayan olayların nasıl çarpıcı sonuçlar doğurduğunu, büyük kazançlara ya da kayıplara yol açtığını anlatıyor ve bu tür ender olaylara odaklanmanın önemini vurguluyor. Bugünkü krizi anlamak için okunması gereken bir kitap.