Ünlü film yönetmeni Sinan Çetin, 25 Ekim tarihli Habertürk Ekonomi’de yer alan açıklamasında şöyle diyordu: “İlk defa bu ay alacaklarımın tahsili geciktiği için bankadan 1 milyon TL çekip maaşları ödedim.”
Tahsilat ve ödeme yapmakta zorlanan iş sahibi okurlardan biraz da sitemkâr e-posta mesajları alıyorum son günlerde. “Yazılarınızda likidite bolluğundan söz ediyorsunuz ama nasıl oluyor da biz bunu hiç hissetmiyoruz, tersine çevremizdeki herkes para yokluğundan yakınıyor?”, sorusu kafalara çakılmış durumda.
Geçen hafta başında, sanayi tesisleri ve anahtar teslimi fabrika inşaatında öne çıkan bir kuruluşun patronuyla karşılaştım. “Tık yok sanayicide, yeni yatırımı, yeni tesisi düşünen kimse yok” dedi ve şu ilginç ayrıntıyı ekledi: “Eskiden, iş yapabildiğimiz dönemde, istatistiki veri toplayan yetkililer dönemsel olarak uğrar, yatırımların seyrini izlemek için bizden bilgi alırdı, galiba onlar da yatırımdan umudu kesti, artık uğramıyorlar.”
TC Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın, Banka’nın enflasyon raporunu açıklarken, ekonominin son aylardaki gidişatıyla ilgili olarak söyledikleri arasında özellikle dikkat çeken birkaç nokta var. 28 Ekim tarihli Radikal’e göre şu önemli saptamaları yapmış Yılmaz:
- İş gücü piyasasında bir iyileşme görülmemesi ekonomide talep yetersizliğini besleyen bir unsur oldu.
- Toplam nihai yurt içi talepte ikinci çeyrekte gözlenen hızlı artışın yerini nispeten yavaş bir seyre bırakacağı tahmin ediliyor.
- Dış talebin toplam talebi uzunca bir süre sınırlamaya devam etmesi bekleniyor.
-Yakın dönemde istihdam verilerinde gözlenen iyileşmenin hızlı bir toparlanmaya dönüşmesi beklenmemekte, işsizlik oranlarının uzunca bir dönem yüksek düzeylerini koruyacağı tahmin edilmekte.
Şimdi çok farklı konumdaki kişilerin yaptığı bu açıklamalara bakarak ekonomide işlerin açıldığını, iyiye gidişin sürdüğünü, umutların ve olumlu beklentilerin arttığını söyleyebilir miyiz? Yoksa tam tersi mi geçerli?
Beklentiler nasıl bozuluyor?İş Yatırım Araştırma Bölümü’nün internet sitesinde yer alan İktisadi Yönelim Anketi’nin Ekim 2009 bulguları da ekonomideki gidişatla ilgili olumlu beklentilerin geçici bir yükselişten sonra yeniden inişe geçtiğini ortaya koyuyor.
“Reel Kesim Güven Endeksi” (3 aylık düzeltilmiş) bu yılın ocak ayından itibaren yükselişe geçmiş ve bu yükselme eğilimi eylül ayına kadar sürmüş. Eylülde başlayan düşüşün ekimde artarak sürdüğü görülüyor.
“3 Ay Sonrası İçin Beklentiler”de yükseliş trendinin haziranda kırıldığını ve iniş eğiliminin devam ettiğini görüyoruz.
Gelecek 3 aya ilişkin “Toplam Sipariş Beklentileri”ni gösteren grafikte de, bu yılın şubat ayından itibaren ilk kez eksi bir rakam görüyoruz, yani toplam siparişlerde düşüş bekleniyor.
Yurt içi siparişlere ve ihracat siparişlerine ilişkin beklentiler ayrı ayrı değerlendirildiğinde her iki kesimdeki beklentinin de ekimde eksiye geçtiği görülüyor.
Yazının ilk bölümündeki açıklamalarla anketlere yansıyan beklentilerdeki bu bozulmayı birlikte değerlendirdiğimizde tablo daha da netleşiyor. Küresel kriz kâbusunun ekonomimizi adeta felç ettiği dönemden sonra, bu yılın ilk çeyreğinden itibaren gözlenen olumlu gelişmeler ne yazık ki kalıcı olamamış. Bu tabloya bakarak önümüzdeki dönem için iyimser olmak da kolay değil.
Erdoğan büyük oynuyorSiyaset gerçekten ilginç bir oyun. “Oyun” diyorum çünkü birçok oyunda olduğu gibi, yetenek, beceri ve şans sonucu etkileyebiliyor siyasette. Bu oyunda çıkan fırsatları iyi kullanmak, rakip oyuncuların güçlü ve zayıf taraflarını doğru okumak, doğan boşlukları iyi değerlendirmek çok önemli. Bir siyasetçinin, sezgilerinin ve “koku alma” duygusunun güçlü olması da gerekli.
Başbakan Erdoğan bu niteliklerin çoğuna sahip olduğu için bugün bulunduğu konumda. Türkiye’deki ve dünyadaki koşulların oyunu büyük oynamasına elverişli bir ortam yaratmış olduğunu sezdiği için, yerel yönetimlerde başlayan siyasi kariyerini şimdi dünya boyutunda sürdürme fırsatını kullanmaya çalışıyor.
Türkiye’de kendini ülkenin ve iktidarın doğal sahibi olarak gören sivil ve asker güçlerin artık gizlenemeyen zafiyeti Erdoğan’ın aradığı boşluğu yarattı. Dünyada ise süper güç ABD’nin çok boyutlu sorunlar yaşadığı ortamda, küresel boyutta ciddi bir iktidar boşluğunun doğmuş olması, Erdoğan’a büyük oynama fırsatını yaratmış durumda.
Riskler de büyükErdoğan, Türkiye’de ve dünyada değişen koşulların yarattığı fırsatları iyi değerlendirerek oyunu büyük oynayacak noktaya geldi. Oyunu büyük oynayabilmek için büyük riskler de almak gerekiyor. Eliniz yeterince güçlü değilse ancak hesapsız risk aldığınız anlaşılana kadar güçlü görünebilirsiniz.
Erdoğan’ın eli yeterince güçlü mü? Türkiye oyunu büyük oynayabilmek için gerekli olan küresel vizyona ve diplomatik hünere, ekonomik güce, geniş kitlenin benimsediği ulusal hedeflere ve ülkenin geleceği konusunda bir toplumsal mutabakata sahip mi?
Domuz gribi gibi bir konunun bile ülkeyi neredeyse iki kampa böldüğü bir ortamda bu sorulara olumlu cevap vermek kolay değil.