Sayın Başbakan ve bakanları hangi göstergelere bakarak Türkiye’nin küresel krizden en az etkilenen ülke olduğunu iddia etmeye devam ediyor, doğrusu bilmiyorum ama ekonomideki depremin sarsıntılarını artık herkes hissetmeye başladı. Salı günkü yazımda da belirttiğim gibi, yaşanmakta olan depremin en net fotoğrafını ise şirket bilançoları açıklandığında göreceğiz. Krizin ülkemizde de ciddi biçimde etkili olmaya başladığı 2008’in son çeyreğinden itibaren şirket bilançolarında görülecek olan bozulma bize gerçeği gösterecek.
Çarpıçı bozulma
Ercan Kumcu, Abdurrahman Yıldırım ve Gazi Erçel gibi kadim dostlarla birlikte Haber Türk gazetesinin ekonomi sayfalarında yazmaya başlayan İsmet Özkul’un cuma günkü haberi bunun ilk örneğini gözler önüne serdi. Özkul, önde gelen sanayi kuruluşumuz Arçelik’in 2008 yıl sonu bilançosunu ayrıntılı biçimde incelemiş, yılın son çeyreğinde bilançoya yansıyan çarpıcı bozulmayı bütün çıplaklığıyla ortaya koymuş.
Grafikte de görüldüğü gibi Arçelik, satış cirosunu ve net kârını 2008 yılının ikinci çeyreğinde artırmış; üçüncü çeyrekte ise ciroyu korumaya çalışmış fakat net kârın eksiye geçmesini önleyememiş, yani zarar yazmaya başlamış. Arçelik, satış cirosunu ve pazar payını koruma çabasını geçen yılın son çeyreğinde de sürdürmüş ama zararın kartopu gibi büyümesini önleyememiş.
4. çeyrek şoku
Şirketin 2007’deki yıllık kârı 137 milyon TL iken yalnızca 2008’in son çeyreğindeki zararı 106 milyon TL’yi aşmış ve yıllık kâr 2008 sonunda % 95 azalarak 6.5 milyon TL olmuş. İsmet Özkul’un analizine göre, Arçelik’in bilançosundaki çarpıcı bozulmaya yol açan belirleyici etken, kur farkları giderinin % 160 artması.
Arçelik örneği önemli çünkü Arçelik ülkemizin en büyük gruplarından birinin şemsiyesi altında bulunan, yüksek pazar payına sahip, finansman kolaylıklarına erişme şansı fazla olan bir şirket. Şirketin iş yaptığı sektörler örneğin otomotiv kadar büyük darbe yemiş değil. Ortaya çıkan zarar yalnızca yılın son bölümündeki çöküşü yansıtıyor.
Şimdi gözler diğer şirketlerin yıl sonu bilançolarında ve özellikle de 2009 bilançolarında olacak. Krizin Türkiye’nin neresinden geçtiğini de herkes daha iyi anlayacak.
Doları hangi ‘General’ yükseltti?
Türkiye’de hemen herkes için ekonomik krizin en belirleyici göstergesi doların değeridir. Ekonomide yer yerinden oynasa bile, doların değerinde ani ve ciddi bir tırmanış yoksa ne yapsanız ciddi bir krizin yaşanmakta olduğuna inandıramazsınız çoğu kimseyi. Dolardaki yükselişin belirginlik kazanması halinde ise hemen kriz senaryoları devreye girer ve her kafadan bir ses çıkmaya başlar, Başbakan bile telaşa kapılır.
Geçen perşembe günü de böyle oldu. Doların TL karşısındaki değeri 1.70 sınırını aşıp tarihsel rekora erişince herkes “ne oluyor” sorusunu sormaya başladı. Kolay ve hazır bir cevap arayanların imdadına ise, batmamak için devletten sürekli destek isteyen ABD otomobil devi General Motors yetişti. İddiaya göre General Motors’un yarattığı sorun piyasaları bozmuş ve doların TL karşısında da yükselmesine neden olmuştu. Akşam saatlerinde ekonomi haberlerine göz attığımda hemen herkesin bu açıklamayı benimsediğini, biraz da şaşırarak fark ettim.
Bu tür kolaycı açıklamalara itibar etmeyenler için önemli görünen iki noktayı vurgulayayım. Birincisi, küresel krizle, ABD ekonomisiyle ve sorunlu şirketlerle ilgili olumsuz gelişmeler ABD dolarının diğer paralar karşısındaki değerini yukarı çekiyor. Bunun karmaşık nedenleri var ama sonuç bu. İkincisi, Türkiye’de krizin etkilerini küçümseme ya da inkâr etme çabası bir noktaya kadar etkili oldu, IMF ile anlaşma da bu ortamda savsaklandı. Şimdi kur kaynaklı şirket zararlarının da ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte yeni bir döneme giriyoruz. Yani General Motors kurtarılsa bile Türkiye’de dolar yükselebilir.
Friedman, AB’yi nasıl bitirdi?
Geçen hafta içinde ülkemizi ziyaret eden Amerikalı tarihçi (kendi tanımı) ve yazar George Friedman’ın, Türkiye’nin ne kadar önemli bir ülke olduğunu vurgulayan açıklamaları birçok gazetede yer aldı. Ben de, Türkiye İş Bankası’nın bazı medya mensuplarının Friedman’la tanışmasını sağlamak için düzenlediği toplantıya katıldım ve onu dinlerken, “Şu Amerikalıların işi bizden de zor” diye düşündüm.
Amerikalı kompleksi
ABD’nin gücüne, üstünlüğüne ve dünya liderliğine inanmış olan Amerikalılar için hayat gerçekten de zor şu dönemde. Ülkeleri krizden başını kaldıramazken, Obama yönetimi ekonomik krize Anglo - Sakson modelinin yol açtığını, krizden çıkış için Avrupa modeline de bakmak gerektiğini kabul ederken, Friedman gibileri ne yapıp edip “Canım bizim durumumuz o kadar da kötü değil, bizden çok daha kötü olanlar var” tezini savunmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Baş hedefleri de Avrupa.
Bakın neler söyledi Friedman:
- Biz Amerika’da çok kriz yaşadık, bu benim yaşadığım krizlerin en ağırı bile değil, bunu da aşarız.
- Yaşanmakta olan ekonomik kriz ABD’nin değil ama Avrupa Birliği’nin (AB) ve irrasyonel parası euro’nun sonunu getirecek.
- Türkiye AB üyesi olmadığı için çok şanslı, üye olsaydı ekonomik büyümesini hızlandıramazdı.
- Askeri gücü olmayan AB, NATO’yu da asıl işlevini yapamaz hale getirdi.
- Rusya ile flört eden Avrupa Obama yönetimiyle de anlaşamayacak.
- Küresel kurumlar etkili olamadı, yeni bir ulus devletler dönemi başlıyor.
AB’nin çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir gerçek. Buna rağmen umudunu “AB çapası”na bağlamış olan bir ülkenin evladı olarak Friedman’ı dinlerken önümüzde iki seçenek bulunduğunu düşündüm. Ya başka bir işe yaramayan AB çapasını boynumuza bağlayıp kendimizi Kıbrıs açıklarında derin sulara bırakacağız, ya da bütün risklerini göze alıp ulusalcı cepheye katılacağız.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024