Aşağıdaki grafik The Economist dergisinin 21 Ağustos tarihli son sayısında yer aldı. Çeşitli ülkelerde merkez bankalarının gösterge faizinde son 12 ayda meydana gelen değişmelerini gösteren bu grafiğe göre birçok ülkede merkez bankaları, son 12 ay içinde enflasyonist baskıların arttığını düşünerek gösterge faizini yükseltmiş. Japonya faizi sabit tutmuş, yalnızca dört ülkede faizler düşürülmüş. Son 12 ayda faizlerin düşürüldüğü bu dört ülke ABD, İngiltere, Kanada ve belki ilk anda inanmayacaksınız ama Türkiye. Evet, sürekli olarak “faizleri düşür” baskısı altında bulunan TC Merkez Bankası, yükselen enflasyona aldırmadan faizleri düşürmüş meğerse. ‘Cari açık dahil bütün fenalıkların anası yüksek faizdir’ diyenleri tatmin etmek için TCMB’nin faizleri daha da düşürmesi gerekiyor herhalde.
Marttan sonra yüksek faizin yanı sıra bir günah keçisi daha bulunmuş, ekonomide olumsuz giden her şeyi AKP’nin kapatılması için açılmış olan davaya bağlayanların sayısı hayli artmıştı. Onların da işi zorlaştı şimdi, “Dava bitti ama işler açılmadı” yakınmasını daha sık duymaya başladık son zamanlarda. Önümüzdeki dönemde bu yakınmalar daha da artarsa hiç şaşırmam.
Küresel krizin etkisi
Türkiye ekonomisi artık büyük ölçüde dünya ekonomisine bağlı bir ekonomi. Küresel ekonomide ise uzun süreceğe benzeyen bir yavaşlamanın henüz başındayız. Son olarak İngiltere ekonomisinin de 16 yıldan beri ilk kez bu yılın ikinci çeyreğinde ‘sıfır büyüme’ yaşadığı açıklandı. ABD gibi, Almanya gibi, Japonya gibi ihracatı artırarak büyümesini sürdüren ülkelerin de işi zorlaştı çünkü Asya dahil tüm pazarlarda daralma söz konusu.
Öte yandan geçen hafta Nobel ödüllü ekonomistlerin katıldığı bir toplantıda da vurgulandığı gibi, küresel finansal kriz henüz aşılmış değil ve bu krizin reel ekonomiye yansımaları bundan sonra daha çok hissedilecek. Bizde de kimse boş hayallere kapılmasın, küresel krizin olumsuz etkilerini giderek daha fazla hissedeceğiz ve birçok alanda işler kolay kolay açılmayacak.
DOĞU’NUN SERMAYESİ BATI BANKALARININ UMUDU OLDUBatı bu krizi kolay atlatamayacakBazen yabancıların da uğradığı bir kafede, yabancı gazete ve dergiler arasında kendimi kaybedip, “Ne olacak bu dünyanın hali?” diye derin düşüncelere dalmışken İngilizce olarak sorulan bir soruyla irkildim. En sevimli haliyle “Kaleminizi ödünç alabilir miyim?” diye soruyordu, yanımdaki masaya yerleşmiş olan şortlu genç kadın. Hayatta karşılaştığım cevaplanması en kolay soruydu bu. Cevabı elbette “Of course, with pleasure”, yani “Tabii ki, zevkle” olacaktı. Hemen gömleğimin sol üst cebindeki pilot cephaneliğinden bir kalem alarak uzattım kendisine. Dünyanın bütün sorunlarını unutturabilecek bir bakışla aldı kalemi ve teşekkür etti bana.
Bu sayfa ekonomi sayfası olmasaydı ve ben de kendimi, ağustos sıcağında bile dünyada ve Türkiye’de olan biteni izleyip yorumlamaya mahkûm bir ekonomi politik yazarı olduğuma inandırmış olmasaydım, hayal dünyamı biraz zorlayarak bu rastlantının hayatımı nasıl bir anda değiştirdiğini anlatabilir, belki daha çok ilgi çekecek bir öykü yazabilirdim.
Ben bu köşede kendimle ilgili şeylerden söz etmeyi pek sevmiyorum ama yeri gelmişken bir itirafta bulunayım. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde yaşanmakta olan olaylar ve gelişmeler bana o kadar ilginç ve heyecan verici geliyor ki, yaz sıcağında bile bunlara değinmeden edemiyorum galiba. İnsanlığın ilerlemesini değişim ve dönüşümle özdeşleştiren, hep yerleşik düzenin sarsılmasını ve statükonun bozulmasını, güçsüzlerin güçlülere kafa tutmasını özlemiş olan biri için gerçekten çarpıcı gelişmeler bunlar.
Batı’nın çıkmazıÖrnek olarak önceki gün ABD borsasının kâbesinde, yani Wall Street’te yaşananlara bir bakalım. Aslında ABD ve dünya ekonomisiyle ilgili olumsuz haberlerin ve açıklamaların birbirini izlediği bir haftanın son günüydü cuma günü. Hafta içinde ABD’nin ve AB’nin bir yandan enflasyon diğer yandan resesyon tehdidi altında bulunduğunu gösteren yeni veriler açıklanmış, bazı büyük mali kuruluşların iflasın eşiğinde olduğu söylentileri borsaları sarsmıştı.
Ancak cuma sabahı piyasalara yayılan bir söylenti havayı bir anda değiştirdi. Geçen yıl başlayan finansal kriz sürecinde hisselerinin değeri % 80 oranında düşen ve geleceği tehlikede görülen Lehman Brothers adlı ünlü finans kuruluşuna Kore Kalkınma Bankası’nın yatırım yapma niyetinde olduğunun duyulması, Lehman hisselerinin bir anda % 16 prim yapmasına yol açtı, bu olayın yarattığı olumlu dalga Dow Jones endeksinin % 1.7, S&P500 endeksinin de % 1.1 yükselmesini sağladı.
Düşünebiliyor musunuz, Batı kapitalizminin kâbesinde umut fişeğini ateşleme görevi Asya’nın bir devlet bankasına, Kore Kalkınma Bankası’na düşüyor. Lehman Brothers, Batı finans kapitalinin geleneksel kalelerinden biriyken yaşanan gelişmeler sonucunda piyasa değerinin % 80’ini kaybetmiş. Benzer durumda başka ünlü kuruluşlar da var. ABD ve Batı sermayesi büyük zararlar yazan bu kuruluşların ihtiyacı olan taze kaynağı bulmakta zorlanırken Kore Kalkınma Bankası umut haline gelebiliyor. Doğu’nun sermayesi Batı’nın umudu olabiliyor. Son bir yıl içinde zor duruma düşen diğer bazı dev kuruluşlara, örneğin Merrill Lynch ve Citibank’a da Asya’nın ve Ortadoğu’nun devlet yatırım fonları taze kaynak sağladı.
Geçen yıl konut balonunun patlamasıyla tetiklenen finansal sistem krizi, küresel ekonominin yeni gerçekleriyle baş etmekte zorlanan ABD için son uyarı. Son 20 yılda hep yeni balonlar yaratarak ve dışarıdan finansman sağlayarak büyüyebilen ABD ekonomisinin artık yeni temellere oturtulması, hane halkının gelirinin ve eksiye düşen tasarruf oranının artırılması gerekiyor.
Ekonomiden jeopolitiğeÖte yandan ABD’nin küresel düzenin tek hakimi olma iddiası da, Rusya’nın Gürcistan’a yaptığı askeri harekâtla büyük bir darbe daha yedi. ABD ve AB, sözde destek verdikleri Mihail Şaakaşvili’nin Ruslar tarafından aşağılanmasına engel olamadı. Vladimir Putin’e hayran değilim ama fiyasko rekortmeni Başkan George Bush’tan en az yedi kat daha akıllı ve ne yaptığını bilen biri olduğuna kuşku yok.
Tüm bu örnekler Batı’nın küresel boyuttaki hakimiyetinin ciddi biçimde sarsılmakta olduğunu gösteriyor. Batı bu yeni gerçeği kabul etmekte zorlanacağı için şimdi içine düştüğü krizi kolay atlatamayacak. Kapitalizmin dönemsel iniş çıkışlarının ötesinde bir olayla karşı karşıyayız ve artık hiçbir şey “eskisi gibi” olmayacak. Batı’yı ve özellikle ABD’yi gözünde büyütenlerin de bu yeni duruma uyum sağlamaları gerekecek.
Ben bunları düşünürken benim kalemle işini bitiren Batılı kız onu geri vermek istedi. “Sizde kalsın” dedim. Batı’nın çıkmazdan kurtulmasına küçük bir katkıda bulunmak istedim.
Spekülatörler, petrol fiyatıyla nasıl oynuyor?Geçen yıl 70 dolayındayken bu yıl 147 dolara kadar tırmanıp sonra 110 dolara doğru gerileyen petrol fiyatının belirlenmesinde, petrolü spekülasyon aracı olarak kullananların baş rolü oynadığı giderek daha iyi anlaşılıyor. Grafikte görüldüğü gibi, spekülatif amaçlı petrol kontratlarının sayısında son yıllarda yaşanan çarpıcı tırmanış bunun en iyi göstergesi. Artan taleple sınırlı arz arasındaki ilişkiyi istismar eden spekülatörler, petrol ve diğer temel maddelerde çarpıcı fiyat hareketlerini tetikleyerek iyi para kazanabiliyor.